“Sanıyorum bu meseleye artık resmî bir şekil kazandırmalıyız.” dedi Gregson ayağa kalkarak, “Bizimle merkeze gelip olanları beyan etmenizi isteyeceğiz, Bay Scott Eccles.”
“Hemen geleceğime emin olabilirsiniz. Ama sizin hizmetlerinizden faydalanmaya devam etmek istiyorum Bay Holmes. Gerçekleri ortaya çıkarmak için hiçbir masraftan ve zahmetten kaçınmayın lütfen.”
Arkadaşım taşra dedektifine dönüp baktı.
“Herhâlde sizinle iş birliği hâlinde olmama itirazınız yoktur Bay Baynes.”
“Aksine, onur duyarım efendim. İnanın bana.”
“Gördüğüm kadarıyla hemen harekete geçip sistemli bir şekilde çalışmalarınıza başlamışsınız. Adamın hangi saatte öldüğüne dair bir ipucu bulabildiniz mi sorabilir miyim?”
“Saat birden beri oradaymış. O sırada yağmur yağıyormuş ve bu olay kesinlikle yağmurdan önce olmuş.”
“Ama bu mümkün değil Bay Baynes!” diye haykırdı müşterimiz, “Kolay tanınan bir ses tonu vardı. O saatte odama gelip de benimle konuşanın o olduğuna yemin edebilirim!”
“İlginç ama hiç de imkânsız değil.” dedi Holmes gülümseyerek.
“Bunlardan bir sonuç çıkarabildiniz mi?” diye sordu Gregson.
“Genel olarak çok karmaşık bir davaya benzemiyor ama yine de çok orijinal ve ilginç özelliklere sahip. Size kesin ve kati fikrimi söylemeden önce birtakım araştırmalarda bulunmalıyım. Bu arada Bay Baynes, evi incelerken o nottan başka bir ipucu elde edebildiniz mi?”
Dedektif tuhaf bir şekilde arkadaşıma bakmıştı.
“Aslında…” dedi, “Bir iki ilginç şeye rastladım. Belki polis merkezinde işimiz bitince benimle eve kadar gelirsiniz, ben de size öğrendiklerimi gösteririm.”
“Hizmetinizdeyim.” dedi Sherlock Holmes zile basarak, “Bu beyefendileri geçirin, Bayan Hudson ve lütfen oğlana bu telgrafı göndermesini söyleyin. Beş şilin ödeyecek.”
Ziyaretçilerimiz gittikten sonra bir süre sessizlik içinde oturmuştuk. Holmes her zamanki karakteristik özelliğini sergileyerek bol bol puro içmiş; keskin gözlerinin üzerindeki kaşlarını çatmış, kafasını öne doğru eğmişti.
“Eh, Watson…” dedi aniden bana dönerek. “Olanlara ne diyorsun?”
“Scott Eccles’ın gizemli havası hakkında bir şey diyemeyeceğim.”
“Ya işlenen suç?”
“Aslında adamın arkadaşlarının da ortadan kaybolmasını ele alırsak cinayetle bağlantıları olduğunu ve adaletten kaçtıklarını düşünüyorum.”
“Bu bakış açısı da mümkündür tabii; ancak şöyle bir düşününce bile iki hizmetkârın ona karşı bir komplo kurmalarının ve özellikle ziyaretçisinin olduğu bir gecede onu öldürmeye kalkışmalarının uzak bir ihtimal olduğunu görebilirsin. Haftanın diğer geceleri bu iş için daha uygun olurdu.”
“O zaman niye kaçtılar ki?”
“Evet, sorun da burada zaten. Niye kaçtılar? Bu çok önemli bir nokta. Diğer önemli nokta da müşterimiz Scott Eccles’ın yaşadığı tuhaf macera. Şimdi, sevgili Watson, her iki noktaya da netlik getirecek bir açıklama herhâlde insanın pratik zekâsının sınırlarının ötesinde olacaktır. Bu esrarengiz notu açıklayabilecek bir bakış açısı olsa bile bunu geçici bir varsayım olarak kabul etmek gerekir. Eğer elde edeceğimiz yeni ipuçlarını yerine oturtabilirsek, o zaman varsayımımızın yavaş yavaş bir çözüme doğru gittiğini görebiliriz.”
“Peki varsayımımız nedir?”
Holmes yarı kapalı gözlerle sandalyesine yaslanmıştı.
“Kabul etmelisin ki sevgili Watson, bu kesinlikle bir eşek şakası değil. Sonuçtan da anlaşıldığı gibi çok ciddi olaylar olup bitiyordu ve ölen adamın, Scott Eccles’ı, Wisteria Konağı’na gelmeye ikna etmesi de onun bu olaylarla bir bağlantısı olduğunu gösteriyordu.”
“Ama ne gibi bir bağlantısı olabilir ki?”
“Her şeyi birer birer ele alalım. İlk olarak, bu İspanyol ile Scott Eccles arasındaki ani ve tuhaf arkadaşlık pek normal sayılmaz. Bu arkadaşlığı hızlandırmak isteyen de İspanyol’du. Onunla tanıştığının ertesi günü, Londra’nın ta öbür ucunda oturan Scott Eccles’ı arıyor ve onu Esher’a getirecek kadar yakın ilişkiler kurmaya çalışıyor. Şimdi asıl soru, Eccles’tan ne istediği. Ecless onun için ne sağlayabilirdi? Bu adamın hiçbir cazibesi yok. Olağanüstü bir zekâya sahip de değil; kıvrak zekâlı Latin ile kafa dengi olması mümkün değil. O hâlde, onca insan arasından Garcia neden özellikle onu seçti? Amacı ne olabilirdi? Olağanüstü bir özelliği mi vardı bu adamın? Bence vardı. Geleneksel İngiliz saygınlığına sahip bir tipti ve bu özelliği ile başka bir İngiliz’i kolaylıkla kendisine hayran bırakabilirdi. Ne kadar ilginç olsa bile onun beyanını iki müfettişin de sorgulamayı düşünmediğini sen de gördün.”
“Neye şahitlik edecekti ki?”
“Artık hiçbir şeye… Çünkü olaylar istenildiği gibi gitmedi. Ben durumun böyle olduğuna inanıyorum.”
“Anlıyorum. Belki suç anında başka bir yerde olduğunu kanıtlayacaktı.”
“Aynen öyle, sevgili Watson. Şimdi sırf tartışmak amacıyla diyelim ki; Wisteria Konağı sakinlerinin her biri birer suç ortağı. Hedefledikleri her ne ise diyelim ki saat birden önce gerçekleşmek zorunda. Saatlerle biraz oynayarak Scott Eccles’ı düşündüğünden daha erken bir saatte yatağa göndermiş olabilirler. Garcia ise saatin biri geçtiğini belirtmek için elinden gelen her şeyi yaptı; ama aslında saat on ikiyi bile geçmiyordu. Eğer Garcia yapmak istediğini yapıp, söylenen saatte geri dönebilirse o zaman herhangi bir itham karşısında çok güçlü bir savunması olacaktı. Çatısı altındaki bu kusursuz İngiliz, o saatte evde olduğuna dair herhangi bir mahkemede yemin etmeye hazır bulunacaktı. En kötü ihtimale karşı güvendiği şey buydu.”
“Evet, evet, anlıyorum ama diğerlerinin ortadan kayboluşuna ne diyorsun?”
“Henüz bütün delilleri toparlayamadım ama çözemeyeceğimiz bir durum olduğunu sanmıyorum. Yine de deliller olmadan tartışmak bir hatadır. Yoksa onları teorilerine uydurmaya başlayabilirsin.”
“Nota ne diyorsun?”
“Nasıldı? ‘Kendi renklerimiz, yeşil ve beyaz.’ Sanki yarışlardan söz ediyor gibi. ‘Yeşil açık, beyaz kapalı.’ Bu belli ki bir işaret. ‘Ana merdivenler, ilk koridor, sağdan yedinci, yeşil çuha.’ Bu bir randevu yeri olabilir. Bunun altından kıskanç bir koca çıkabilir. Ama ne olursa olsun kesinlikle tehlikeli bir macera. Yoksa kadın iyi şanslar dilemezdi. ‘D’ -bu bize kılavuzluk edebilir.”
“Adam İspanyol’du. ‘D’ Dolores olabilir, ne de olsa İspanya’da çok yaygın bir kadın adı.”
“İyi, Watson, çok iyi ama bunu kabul edemeyeceğim. Bir İspanyol, başka bir İspanyol’a herhâlde İspanyolca yazardı. Bu mesajı yazan kişinin bir İngiliz olduğu şüphe götürmez. Her neyse, işin ehli olan dedektif bizi almaya gelene kadar sabırla beklemekten başka çaremiz yok. Yine de boş durmanın vereceği tahammül edilemez yorgunluktan bizi kurtardığı için şanslı kaderimize şükredebiliriz.”
Surrey dedektifi dönmeden Holmes’un telgrafına