“Hatırlar mısın?” dedi, “Kısa bir süre önce sana, Poe’nun kısa hikâyelerinden bir pasaj okumuştum; hani arkadaşının dile getirilmemiş düşüncelerini söyleyen bir mantıkçıdan söz ediyordu. Sen bunun yazarın bir yetenek gösterisi olduğuna inanmıştın. Ben böyle bir alışkanlığımın olduğunu ve sürekli bunu yaptığımı söyleyince de şüphelerini dile getirmiştin.”
“Ah, hayır, öyle yapmadım!”
“Belki sözle söylemedin, Sevgili Watson ama böyle düşündüğünü kaşlarından anlamıştım. Onun için, gazeteyi bir kenara fırlatarak düşüncelere daldığını görünce bunu yorumlama fırsatını yakaladığıma sevindim. Sonunda bunu başardım ve uyum içinde olduğumuzu ispatladım.”
Yine de tatmin olmaktan çok uzaktım. “Ama bana okuduğun pasajda…” diye başladım, “Mantıkçı, gözlemlediği adamın davranışlarından yola çıkarak bir sonuca varabilmişti. Yanlış hatırlamıyorsam arkadaşı yolda yürürken taşa takılıp tökezliyor, yıldızlara bakıyor vesaire vesaire… Oysa ben sessizce sandalyemde oturuyordum. Sana ne gibi bir ipucu vermiş olabilirim ki?”
“Kendine haksızlık ediyorsun. İnsanlar duygularını yüz hatlarıyla belli ederler ve senin yüz hatlarının her biri oldukça sadık bir hizmetkâr.”
“Yüz ifademden düşüncelerimi okuyabildiğini mi söylemek istiyorsun?”
“İfadenden ve özellikle gözlerinden… Nasıl hayallere dalmaya başladığını hatırlamıyorsundur belki.”
“Hayır, hatırlamıyorum.”
“O zaman sana anlatayım. Gazeteyi fırlattıktan sonra -ki ilk o zaman dikkatimi çekmeyi başarmıştın- yarım dakika kadar boş bir ifadeyle öylece oturup kaldın. Sonra General Gordon’ın yeni çerçevelenmiş tablosuna gözlerini dikip bakakaldın. İşte o zaman yüz ifadendeki değişiklikten yeni düşünceler zincirinin başladığını anladım. O an pek fazla bir şey elde edemedim. Kitaplığının üzerinde duran Henry Ward Beecher’ın çerçevelenmemiş portresine gözlerin takıldı bu sefer. Sonra da duvara göz attın, artık her şey aşikârdı. Eğer bu portre çerçevelenmiş olsaydı oradaki boşluğu tamı tamına dolduracağını ve yanındaki Gordon’ın tablosuyla uyumlu hâle geleceğini düşünüyordun.”
“Muhteşem! Beni çok iyi anlamışsın!” diye haykırdım.
“Şu ana kadar yanlış yola sapmam imkânsızdı. Artık düşüncelerin tekrar Beecher’a dönmüştü; yüz hatlarını inceleyerek karakter analizi yapıyormuşçasına dikkatle bakmaya başladın. Bunun üzerine gözlerini kıstın; ama bakmaya devam ettin. Düşünceli bir tavır takındın. Beecher’ın meslek hayatındaki olayları hatırladın. İç Savaş sırasında Kuzeylilerin tarafında yer aldığını düşünmeden edemeyeceğinin farkındaydım; çünkü bir keresinde buna nasıl da öfkelendiğini söylemiştin bana. Bu konuda o kadar güçlü hisler besliyorsun ki onu hatırlamadan Beecher’ı düşünemeyeceğini tahmin ettim. Bir dakika sonra gözlerini tablodan çevirdiğini görünce, kafandan İç Savaş’ı geçirdiğini anladım. Dudaklarını büzdüğünü, gözlerindeki parlaklığı ve ellerini yumruk yaptığını gözlemlediğimde iki tarafın da büyük bir mücadele ederek gösterdiği kahramanlığı düşündüğüne artık iyice emin olmuştum. Ama sonra, yine özgün bir tavır takındın, başını salladın. Artık acıları, korkuları ve insan hayatının ne kadar ucuz olduğunu düşünüyor olmalıydın. Elini yavaş yavaş eski yaranın üzerine götürdün ve hafif bir gülümseme belirdi dudaklarında. Uluslararası meselelerin çözümünde kullanılan bu saçma sapan metoda anlam veremediğini hissettim. İşte bu noktada mantığa aykırı olduğu konusunda sana katıldım. Görüyorum ki bütün tümdengelimlerim doğru çıktı.”
“Kesinlikle!” dedim, “Düşündüklerimi açıkladın. Her zamanki gibi şaşkın olduğumu itiraf ediyorum.”
“Çok yüzeysel tespitlerdi Sevgili Watson, inan bana. Geçen gün biraz şüpheci davranmasaydın, bunlara dikkatini bile çekmezdim. Ama şu an elimde ufak bir mesele var ve biraz önce senin zihninden geçenleri okumanın yanında, bunu çözmek çok daha zor olacak. Gazetedeki ufak bir paragraf dikkatini çekti mi bilemiyorum ama Cross Caddesi, Croydon’dan Bayan Cushing posta yoluyla içinde çok ilginç şeyler olan bir paket aldı.”
“Hayır, dikkatimi çekmedi.”
“Ah! O zaman gözünden kaçmış olmalı. Gazeteyi bana fırlatıver. Bak burada, finans sütununun altında. Sesli okursan sevinirim.”
Bana geri attığı gazeteyi alarak işaret ettiği paragrafı okumaya başladım. Başlığı Dehşet Verici Paket idi.
“Cross Caddesi, Croydon’da yaşayan Bayan Susan Cushing, eğer olayın altında uğursuz bir şey yatmıyorsa oldukça iğrenç bir şakanın kurbanı olmuş gibi gözüküyor. Dün öğleden sonra, saat iki gibi, postacı ona ufak, taba rengi bir kutu getirdi. İçi adi tuzla dolu karton bir kutu. Kutuyu boşalttığında Bayan Cushing, yeni kesildiği belli, iki tane insan kulağını görünce dehşete kapıldı. Kutunun bir önceki sabah Belfast’tan gönderildiği belirlendi. Gönderen hakkında hiç bilgi yok, dolayısıyla olay daha da gizemli bir hâl alıyor. Çünkü elli yaşlarında, hiç evlenmemiş, sakin bir hayat süren Bayan Cushing’in pek fazla arkadaşı veya tanıdığı yok. Bu nedenle, posta yoluyla herhangi bir şey alması çok ender bir olay. Ancak birkaç yıl önce Penge’te yaşarken, üç genç tıp öğrencisine bir dairesini kiralamış; ama çok gürültü yaptıklarından ve düzensiz alışkanlıkları olduğundan onları çıkartmak mecburiyetinde kalmış. Bayana karşı kin beslediklerini ve kadavra odasından aldıkları bu uzuvları göndererek onu korkutmayı amaçladıklarını düşünen polise göre bu rezaletin nedeni, söz konusu gençler olabilir. Öğrencilerden birinin İrlanda’nın kuzeyinden geldiği ve Bayan Cushing’in hatırladığı kadarıyla Belfast’lı oluşu bu fikri güçlendirmektedir. Mesele hâlihazırda hızla araştırılıyor ve en zeki dedektiflerimizden olan Bay Lestrade bu davanın sorumluluğunu üstlenmiş durumda.”
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.