Robin Hood. Говард Пайл. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: Говард Пайл
Издательство: Elips Kitap
Серия:
Жанр произведения:
Год издания: 0
isbn: 978-625-6862-69-2
Скачать книгу
John cevap veremedi ama o da duygulanıp gözyaşlarına boğulmuştu.

      Sonra Robin Hood, Will Stutely’yi ortalarına alarak grubunu bir araya topladı. Hepsi bu şekilde yavaşça Sherwood’a doğru yol aldılar; ortalığı kasıp kavuran bir fırtına bulutunun bulunduğu yerden sessizce uzaklaşması gibi uzaklaştılar. Şerif’in tam on adamını arkalarında yaralı ve yerde yatar vaziyette bıraktılar. Bazıları çok bazıları ise daha az yaralıydı ama hiçbiri kendilerini kimin yıktığını anlayamamıştı.

      Nottingham Şerifi böylelikle tam üç kez Robin Hood’u yakalamaya çalıştı ve her seferinde başarısız oldu. Son seferinde hayatını kaybetmeye ne kadar yaklaştığını hissettiği için gözü çok korktu. Kendi kendine şöyle dedi: “Bu adamlar ne Tanrı’dan ne insandan ne Kral’dan ne de Kral’ın askerlerinden korkuyor. Hayatımı kaybetmektense makamımı kaybetmeyi yeğlerim, bu yüzden onlara daha fazla bulaşmayacağım.” Böylece günlerce kalesine kapandı ve ev halkı dışında kimseye yüzünü göstermeye cesaret edemedi. Olanlardan çok utandığı için o günden sonra hep kasvetliydi ve doğru düzgün kimseyle konuşmadı.

      Robin Hood Kasap Oluyor

      Bütün bunlar olup bittikten, Şerif’in Robin’i tam üç kez tutsak etmeye çalışıp başaramadığı herkes tarafından öğrenildikten sonra Robin Hood şöyle düşündü: “Eğer bir fırsatını bulursam saygıdeğer Şerif’imize bana yaptıklarının bedelini mutlaka ödeteceğim. Belki bir ara onu Sherwood Ormanı’na getirir, ona neşeli bir ziyafet çektiririm.”

      Robin Hood ne zaman bir baron ya da silahtar, zengin bir başrahip ya da piskopos yakalasa, onları ormanda toplandıkları yeşil ağacın yanına getirir ve cüzdanlarını boşaltmadan önce onlara güzel bir ziyafet verirdi.

      Ancak yine de Robin Hood ve çetesi bir süre Sherwood Ormanı’nda yüzlerini dışarıya göstermeden sessizce yaşadılar. Çünkü Robin, Nottingham civarında görülmelerinin akıllıca olmayacağını biliyordu, yönetimdeki kişiler onlara bir hayli kızgındı. Dışarı hiç çıkmadıkları hâlde kendi ormanlık alanlarında neşeli bir yaşam sürmeye devam ettiler. Günlerini koruluğun ucundaki söğüt dallarına asılı hedeflere atışlar yaparak geçirdiler. Çimenlikli patikalar boyunca neşeli şakalar ve kahkahalar çınlardı çünkü hedefleri ıskalayanlara, Küçük John tarafından verildiğinde talihsiz delikanlıyı devirmemesi mümkün olmayan sağlam bir darbe gelirdi. Atışların yanında güreş ve sopa oyunları da oynadılar. Böylelikle kabiliyetleri ve güçleri her geçen gün artıyordu.

      Yaklaşık bir yıl böyle izole bir şekilde yaşadılar. Bu süre içinde Robin Hood, sık sık Şerif’le ödeşmenin yollarını düşünmüştü. Sonunda böyle hapsolmaktan sıkılmaya başladı; bu yüzden bir gün, sağlam sopasını da yanına alarak biraz maceraya atılmak için rahat bir şekilde yola çıktı ve Sherwood Ormanı’nın kenarına gelene kadar gezindi. Sabah güneşinin aydınlattığı yol boyunca başıboş bir şekilde dolaşırken güzel bir atın çektiği; her yanı taze kesilmiş etlerle dolu, yeni ve sağlam bir arabaya binen genç bir kasapla karşılaştı. Kasap, yolunda ilerlerken neşeyle ıslık çalıyordu çünkü pazara gidiyordu. Gün daha yeni başlıyordu, oldukça taze ve güzeldi, bu yüzden yüreği neşe içerisindeydi.

      “Günaydın neşeli dostum.” dedi Robin. “Bu güzel sabahta pek neşeli görünüyorsun.”

      “Evet, öyleyim.” dedi neşeli kasap. “Hem neden öyle olmayayım ki? Sağlığım sıhhatim yerinde. Üstelik Nottinghamshire’ın en güzel kızı ile birlikteyim. Ve son olarak, önümüzdeki perşembe günü güzel Locksley kasabasında onunla evleniyorum.”

      “A-ha!” dedi Robin. “Locksley kasabasından mı geliyorsun? O kilometrelerce ötedeki güzel yeri iyi bilirim; oradaki her çalıyı, çakıllı dereleri ve hatta oradaki bütün parlak küçük balıkları iyi tanırım. Çünkü ben de orada doğup büyüdüm. Peki, şimdi etini almış nereye gidiyorsun, benim güzel dostum?”

      Kasap: “Sığır ve koyun etimi satmak için Nottingham kasabasındaki pazara gidiyorum.” diye cevap verdi. “Peki, sen kimsin ki Locksley kasabasından geliyorsun?”

      “Ben bir dağ gezginiyim, insanlar bana Robin Hood der.”

      “Ah, kutsal Meryem adına!” diye bağırdı kasap. “Adını iyi biliyorum, yaptıklarının hem şarkılarda geçtiğini hem de konuşulduğunu birçok kez duydum. Ama Tanrı aşkına, benden bir şey alma! Ben oldukça dürüst bir adamım, şimdiye kadar ne bir erkeğe ne de bir kadına haksızlık etmişliğim var; size hiçbir zararım olmadığı gibi lütfen sizin de bana zararınız olmasın efendim.”

      “Hayır, tabii ki Tanrı korusun.” dedi Robin. “Ben senin gibilerden bir şey almam neşeli dostum! Senden bir metelik bile almam çünkü senin gibi iyi kalpli Saksonları çok severim, özellikle de Locksley kasabasından geliyorsa ve üstelik gelecek perşembe günü güzel bir kızla evlenip ona sahip olacaksa. Ama gel, bana etini, atını ve arabanı kaça satacağını söyle.”

      Kasap:

      “Et, araba ve kısrağı dört mark karşılığında veririm.” dedi. “Ama bütün etimi satamazsam dört mark olmaz.”

      Bunun üzerine Robin Hood, kuşağından bir kese çıkardı ve:

      “İşte bu kesede tam altı mark var. Şimdi bir günlüğüne kasap olmak ve Nottingham kasabasındaki pazarda et satmak istiyorum. Benimle bir pazarlık yapıp kıyafetini de altı mark karşılığında bana verir misin?”

      “Bütün azizlerin bereketi senin şu dürüst başına yağsın!” diye bağırdı kasap, sevinçle. Hemen arabasından atlayıp Robin’in uzattığı keseyi aldı.

      “Ah, yapma.” dedi Robin, yüksek sesle gülerek. “Birçok kişi beni sever ve iyi dualar eder ama çok azı bana dürüst der. Şimdi sevgilinin yanına dön sevgili dostum ve ona benden güzel bir selam söyle.”

      Böyle diyerek kasap önlüğünü giydi ve arabaya atlayıp dizginleri eline aldı; ormanın içinden Nottingham kasabasına doğru yola çıktı.

      Nottingham’a geldiğinde, pazarın kasaplar için ayrılan bölümüne girdi ve bulabildiği en iyi yere tezgâhını kurdu. Sonra tezgâhını açtı ve etini güzelce üzerine yaydı. Satırını ve çelik bıçağını alıp birbirine vurarak neşeli, yüksek bir sesle şarkı söylemeye başladı:

      Gel, en güzel eti benden al;

      Üç peni değerindeki eti

      Bir peniye satıyorum, gel!

      Bir kuzu etim var ki güzel akarsu kenarlarında yetişen

      Nergis ve tatlı menekşelerden başka bir şeyle beslenmeyen

      Bir dişi koyunun emzirdiği.

      Bir sığır etim var ki en bereketli çalılıklardan otlanan;

      Koyun etim var yemyeşil vadilerde karnını doyurmuş

      Ve bir de dana etim var ki

      Annesinin bir nedime alnı gibi

      Bembeyaz sütüyle beslenmiş.

      Bu yüzden, gelin bayanlar baylar, gelin!

      Etinizi benden alın.

      Üç peni değerindeki et bir peni,

      Böyle fiyat görülmedi!

      Böyle bağırırken etrafı kalabalıklaşmaya başladı. Herkes hayret içinde dinlerken Robin neşeyle bağırmaya devam etti. Sonra bu sözlerini bitirdiğinde, çeliği ve satırı daha da yüksek sesle şakırdatarak tekrar bağırdı:

      “Şimdi kim satın almak ister? Söyleyin kim alacak? Dört farklı fiyat tarifem var.