Mavi Domuz Hanı’nda Şerif’in adamlarından oluşan bir grubun hararetle içki içtiğini gördü; kimseyle konuşmadan uzaktaki bir masaya oturdu, elinde asası vardı ve sanki derin bir duanın ortasındaymış gibi başı öne eğikti. Eadom onu tanımıyordu ama yorgun ve zavallı bir keşiş olduğunu düşündü. Bu yüzden, kıyafetinden hoşlanmadığı hâlde, ona bir şey söylemeden ya da rahatsız etmeden oturmasına izin verdi. “Topal bir köpeği eşikten kovalamak hainliktir.” diye düşündü kendi kendine. Stutely böylece otururken, büyük bir ev kedisi gelip dizine sürtünmeye başladı; sürtünürken de cübbesini bir avuç içi kadar yukarı kaldırdı. Stutely cübbesini hemen aşağıya itti ama Şerif’in adamlarından bir muhafız olanları gördü, hatta keşişin cübbesinin altındaki asker yeşili kıyafeti de gördü. O anda hiçbir şey söylemedi ama içinden şunları düşündü: “Demek sen gizemli bir keşiş değilsin; ayrıca bildiğim kadarıyla, hiçbir iyi kalpli köylü keşiş kıyafetiyle falan dolaşmaz, üstelik bir hırsız da durduk yere bunu yapmaz. Bence bu kesinlikle Robin Hood’un adamlarından biri.” Bir süre sonra yüksek sesle:
“Ey aziz peder, susamış ruhunu huzura kavuşturmak için sağlam bir mart birası almayacak mısın?” dedi.
Stutely, yalnızca sessiz bir şekilde başını sallamakla yetindi çünkü kendi kendine: “Burada sesimi tanıyan birileri olabilir.” diye düşündü.
Sonra muhafız tekrar sordu:
“Bu sıcak yaz gününde nereye gidiyorsun bakalım, aziz peder?”
“Canterbury kasabasına, hacı olmaya gidiyorum.” diye cevap verdi Will Stutely. Kimse tanımasın diye sesini kalınlaştırarak konuşuyordu.
Sonra muhafız üçüncü kez:
“Şimdi, madem öyle, söyleyin bana aziz peder. Canterbury’ye giden hacılar cübbelerinin altına güzel asker yeşilleri mi giyerler? A-ha! Yemin ederim ki sen sağlam bir hırsızsın hatta belki de Robin Hood’un çetesindekilerden birisin! Şimdi Meryem Ana’nın üzerine yemin ederim, elini ya da ayağını kıpırdatırsan kılıcımla bütün vücudunu delik deşik ederim!”
Daha sonra parlak kılıcını çekip Will Stutely’nin üzerine atladı. Onu gafil avlayacağını düşünmüştü ama Stutely, kılıcını gizlice cübbesinin altında sıkıca tuttuğu için muhafız daha üzerine gelmeden önce kılıcını çekti. Güçlü muhafız o an Stutely’nin üzerine sağlam bir darbe indirdi ama bütün dövüş boyunca başka bir darbe indirememişti çünkü Stutely üzerine gelen her darbeyi ustalıkla savuşturarak muhafızı tüm gücüyle geri püskürtüyordu. Sonra oradan uzaklaşmak istedi ama yapamadı çünkü muhafız, yaralar ve akan kandan sersemlemiş bir hâlde yerde yatarken onu dizlerinden yakalamıştı. Diğer muhafızlar da üzerine atıldı ve Stutely, Şerif’in adamlarından birine daha vurdu ama çelik başlık Stutely’nin darbesini engellemişti ve kılıç derine girmiş olsa da etki etmemişti. Bu arada sersemlemiş muhafız, Stutely’yi yere doğru çekiyordu, diğer adamlar da fırsattan istifade tekrar Stutely’nin üzerine atıldılar; içlerinden biri Stutely’nin kafasına öyle bir darbe indirdi ki kafasından yüzüne doğru kanlar aktı ve görmesini engelledi. Bu darbeden sonra Stutely, sendeleyerek yere düştü ve hepsi o anda üzerine atıldı, buna rağmen o kadar cesurca mücadele etti ki onu zorlukla tutabildiler. Elini ayağını kıpırdatamasın diye her yerinden sağlam halatlarla bağladılar; böylece onu alt etmişlerdi.
Robin Hood yeşil ağacın altında durmuş Will Stutely’yi ve onun ne yapıyor olabileceğini düşünüyordu ki aniden çetesinden iki yiğidin orman yolundan koşarak geldiğini ve aralarında da Mavi Domuz Hanı’nın güzel Maken’inin koştuğunu gördü. O anda Robin’in yüreği ağzına geldi çünkü onların kötü bir haber getirdiklerini anlamıştı.
“Will Stutely kaçırıldı!” diye bağırdılar Robin’in bulunduğu yere geldiklerinde.
Robin, genç kıza: “Ve bu acılı haberi sen getiriyorsun öyle mi?” diye sordu.
“Evet, maalesef çünkü her şeyi bizzat gördüm.” diye bağırdı genç kadın telaşla. Tazıdan kaçan tavşan gibi soluk soluğaydı: “Üstelik korkarım ki çok kötü yaralanmış çünkü biri kafasına fena hâlde vurmuş. Her yerini bağlayıp Nottingham kasabasına götürdüler ve Mavi Domuz’dan ayrılmadan hemen önce yarın asılacağını duydum.”
“Yarın asla böyle bir şey olmayacak!” diye bağırdı Robin hırsla. “Eğer onu asarlarsa, bu pek çok kişinin toprağı boylamasına ve yine pek çok kişinin ‘Vah başıma!’ diye haykırmasına yol açacak!”
Sonra borusunu dudaklarına götürüp yüksek sesle üç kez çaldı ve hemen ardından cesur adamları yeşil ağaçların arasından koşarak geldiler; ta ki yaklaşık yüz kırk cesur kılıç etrafında toplanana dek.
“Şimdi hepiniz kulak verin!” diye bağırdı Robin. “Sevgili yoldaşımız Will Stutely, o alçak Şerif’in adamları tarafından kaçırıldı, bu yüzden onu kurtarmak için yay ve oklarımızı elimize almak bize düşer. Onun bizim için canını tehlikeye attığı gibi bizim de onun için canımızı tehlikeye atmamız gerek. Öyle değil mi, benim neşeli çetem?”
O an herkes büyük bir coşkuyla “Evet!” diye bağırdı.
Böylece ertesi gün hepsi Sherwood Ormanı’ndan yola çıktılar ama çok kurnaz ve dikkatli olmaları gerektiği için farklı yollara dağıldılar; bu yüzden grup, ikişer ve üçer kişilik gruplara ayrıldı ve hepsi Nottingham kasabasının yakınında bulunan kayalıklı bir vadide tekrar buluşacaktı. Hepsi buluşma yerinde toplandıktan sonra Robin onlara şunları söyledi:
“Bir haber alıncaya kadar şimdi burada pusuya yatacağız çünkü dostumuz Will Stutely’yi Şerif’in pençesinden kurtarmak istiyorsak kurnaz ve dikkatli davranmalıyız.”
Böylece güneş gökyüzünde yükselene kadar uzun bir süre boyunca saklandılar. Gün sıcaktı ve bu yüzden tozlu yolda, Nottingham kasabasının gri şehir duvarlarının yanından geçen ana yol boyunca ağır ağır yürüyen yaşlı bir hacı dışında kimse görünmüyordu. Robin görüş alanında başka bir yolcunun olmadığını görünce, yaşına göre kurnaz bir adam olan Doncasterlı genç David’i yanına çağırdı ve ona şöyle dedi: “David, git de şu hacıyla konuş bakalım. Çünkü belli ki Nottingham kasabasından dönüyor, belki sana Stutely’den haberler verebilir.”
Böylece David ilerledi, hacıya yaklaştığında onu selamladı ve şöyle dedi: “İyi sabahlar, aziz keşiş, Will Stutely’nin ne zaman asılacağını biliyor musunuz acaba? Bu kadar azılı bir haydudun darağacında sallandığını görmek için çok uzaklardan geldim, dolayısıyla bu gösteriyi kaçırmak istemem.”
Yaşlı hacı: “Hadi oradan genç adam!” diye bağırdı. “Kendi canını korumaktan başka hiçbir şey yapmayan delikanlı bir adam asılacakken böyle konuşuyorsun!” Asasını öfkeyle yere vurdu. “Ne yazık ki olacak olan oluyor! Bugün akşama doğru, gün batımında, Nottingham’ın büyük şehir kapısından kırk arşın uzaklıktaki üç yol birleşiminde asılacak. Çünkü Şerif, Nottinghamshire’daki tüm kanun kaçaklarına ibret olmasını istedi. Ama yine söylüyorum, çok yazık! Robin Hood ve çetesi her ne kadar kanun kaçağı da olsa, sadece zenginlerden, soylulardan ve sahtekârlardan çalıyor. Sherwood civarında olup da onun sayesinde yıl boyu arpa unu yiyemeyen ne bir yoksul ne bir dul ne de çok çocuklu bir köylü var. Bu yüzden Stutely gibi yiğit birinin öldürüldüğünü görmek yüreğimi burkuyor. Çünkü ben de hacı olmadan önce, zamanında cesur bir Sakson delikanlısıydım ve zalim bir Normandiyalıya ya da para kesesi kabarık, kibirli bir