1857 Indiana Millet Meclisine seçilir.
1861 Amerikan iç savaşının başlamasıyla Wallace emir subayı olur, birliği desteklemek için taburlar yetiştirmekle görevlendirilir. 11. Gönüllü Piyade Alayı’nda albay olur. Bull Run Muharebesi’nde bir alaya başkanlık eder, tuğgeneralliğe terfi eder ve Indiana Tugayı’nın komutanlığına atanır.
1862-63 “Batı’daki savaş” (Kentucky, Tennessee, Ohio, Missouri) seferberliklerine katılır. Tümgeneralliğe terfi eder, Tennessee seferberliğindeki 3. Indiana Tümeni’ne komutanlık yapar. Shiloh Muharebesi’nde önemli bir rol oynar, ama yüksek orandaki kayıplar nedeniyle ciddi şekilde eleştirilir. Wallace yönetimini haklı çıkarmak için ömür boyu süren bir mücadeleye girişir. 3. Indiana Tümeni dağılır ve Wallace tekrar Indiana Alayı’na “albay” olarak atanır. Ohio Cincinnati savunmasını organize eder ve yönetir. Minnesota’daki Santee yerlilerine karşı seferberliğe kumanda etmekle görevlendirilir, ama orduda siyasi düşmanlar edinince atama beklemek üzere eve gönderilir.
1864 Başkan Lincoln Wallace’ı geri çağırır. Maryland’deki seçimler boyunca mülki düzeni korumakla görevlendirilir. General Jubal Early idaresindeki sürpriz bir konfederasyon saldırısına karşı Washington savunmasında aktif rol üstlenir. Cesareti ve becerikliliği için övgüler alır.
1865 Lincoln suikastında komplo kurmakla suçlanan insanları yargılamak üzere askerî mahkeme üyesi olarak görev yapar. Konfederasyonun Andersonville Hapishanesi’nin Komutanı olan Yüzbaşı Henry Wirtz’in mahkemesine başkanlık eder. Başkan Benito Juarez’i desteklemek için müfreze birliklerini Meksika’ya götürür.
1867-72 Crawfordville’e döner, Cumhuriyetçi Parti’ye katılır, avukatlığa yeniden başlar, Amerikan Meclisi için adaylığını koyar. Yazmaya da yeniden başlar. Oyun yazmaya girişir, ama sahneye konmaz. Commodus adlı toga oyunu yayınlanır. The Fair God üzerinde çalışmaya devam eder.
1873 The Fair God yayınlanır.
1874-77 “Başımın derde girdiği bir Yahudi çocuk” hakkında bir roman yazmaya başlar. Meksika hakkında konuşmak ve The Fair God’dan parçalar okumak için konferans turuna çıkar.
1878-80 New Mexico bölgesi valiliğine atanır. Santa Fee’ye seyahat eder ve orada Ben-Hur’u tamamlar.
1880 Ben-Hur : Bir İsa Hikâyesi yayınlanır. Wallace Crawfordsville’e döner.
1881-85 Ben-Hur’un ateşli bir hayranı olan Başkan Garfield Wallace’ı Türkiye’ye elçi olarak atar. Orta Doğu’da Hindistan Prensi için materyal toplar.
1885-93 Wallacelar Crawfordsville’e geri dönerler. Konferanslar verir, yazar, politikayla uğraşır. Shiloh’daki yönetimi için kendini temize çıkarma yollarını araştırmaya devam eder.
1893 Hindistan Prensi yayınlanır. Anıları üzerine çalışmaya başlar.
1899 Ben-Hur’un yayıncıları Harperlar sahne uyarlaması için Klaw ve Erlanger yönetimiyle müzakereyi kabul eder. Wallace William Young’ın uyarlamasını onaylar ve ilk performans için hazırlıkları görmek üzere New York’a gider. Ben-Hur tiyatro repertuvarına girer ve 1920’ye kadar Kuzey Amerika’da altı binden fazla oynanır, Klaw ve Erlanger’a 10.000.000 dolar kazandırır. Wallace’ın telif hakkı 650.000 dolardır.
1902 Ben-Hur Londra’da sergilenir.
1905 Wallace Crawfordsville’de ölür.
1906 Lew Wallace: An Autobiography Susan Wallace tarafından tamamlanır. Yayınlanır.
1907 Susan Wallace ölür. Kalem Company tarafından ilk film uyarlamasına Wallace aynı hakları ve Klaw ile Erlanger karşı çıkarlar. Filmin yayını yasaklanır ve imha edilmesine karar verilir. Neyse ki bu karar uygulanmaz. Kalem para cezasına çarptırılır.
BEN-HUR
BİR İSA HİKÂYESİ
Bütün sıra dışı olaylarda daima doğal nedenler aramayı öğrenin filozoflardan ve bu nedenler olmadığında Tanrı’ya başvurun.
Ama eski hikâyenin bu tekrarı sadece yerel bir anlatımın en zarif albenisidir. Eğer tatlı düşünceleri, hiçbir bıkkınlık duymadan kendi kendimize sık sık tekrarlayabiliyorsak, neden bir başkası da onları içimizde daha çok uyandırmak için sıkıntıya katlanmasın?
Bak, ta uzaktaki doğu yolunda, Yıldızların yönlendirdiği büyücüler tatlı kokulara kapılırlar, Ama Işık Prensi olunca içinde Huzurluydu gece Onun dünyadaki barış devri başladı; Rüzgârlar hayretle sustu Sular yumuşakça öpücük kondurdu, Artık köpürmeyi unutan ılıman okyanuslara Yeni sevinçler fısıldadı, Dingin kuşlar meftun dalganın üzerinde Düşüncelere dalmış oturuyordu.
BİRİNCİ KİTAP
I
ÇÖLDE
Zubleh Dağı, seksen kilometreyi aşkın uzunluğuyla öylesine daracık bir dağdır ki, harita üzerindeki görünümü âdeta güneyden kuzeye doğru sürünen bir tırtılı andırır. Kırmız-beyaz uçurumlarında durup doğmakta olan güneşin altında aşağılara bakınca, insan sadece Eriha bağcılarının nefret ettiği doğu rüzgârlarının başlangıçtan beri oyun bahçesi olan Arabistan Çölü’nü görür. Etekleri, orada boylu boyunca uzanan Fırat Nehri’nden gelen kumlarla iyiden iyiye kaplıdır; dağ bir zamanlar çölün bir parçası olan batı topraklarındaki Moab ve Amman’ın çayırlarına karşı bir duvar gibi yükselir.
Araplar dillerini Yahudiye’nin güneyindeki ve doğusundaki her şeye empoze etmişlerdir; onların dilinde yaşlı dağ, Romen yolunu -şimdi bir zamanlar ne olduğuna dair bir fikir vermek gerekirse Suriyeli hacıların Mekke’ye gidip geldikleri tozlu bir yoldu- keserek ve ilerledikçe derinleşerek, yağmurlu mevsimlerin taşkınlarını Ürdün’e ya da son hazineleri olan Ölü Deniz’e kadar götüren sayısız vadinin babasıdır. Bu vadilerden birinden -daha doğrusu, dağın en uç noktasından yükselip kuzeyin doğusuna doğru uzanan ve sonunda Jabbok Nehri’nin yatağı hâline gelen vadiden- çölün platolarına4 giden bir yolcu geçmiştir. Okur bu yolcuya dikkatini vermelidir.
Görünüşüne bakılırsa kırk beşlerindeydi bu yolcu. Göğsüne doğru yayılan ve bir zamanlar kapkara olan sakalı yer yer kırlaşmıştı. Kavrulmuş kahve çekirdeği gibi kahverengi olan yüzü kırmızı bir kefiye (o günlerde çölün çocukları tarafından böyle adlandırılan başörtüsü) ardına saklanmış, kısmen görünüyordu. İri ve kara gözlerini arada sırada yukarı kaldırıyordu. Doğu’da yaygın olan dökümlü giysiler giymişti; ama küçücük bir tentenin altında, irice beyaz bir deveye bindiğinden giysilerinin tarzı tam olarak anlatılamıyor.
Çöl şartlarına göre donatılmış bir deveyi ilk kez gören Batılıların