“Yeni vali yarın geliyor dememiş miydin?”
Soruyu daha genç olan delikanlı, o zamanlar Yahudiye’nin kibar çevrelerinde hüküm süren Yunanca dilinde sormuştu. Bu dil saraydan ordugâha ve okullara, sonra kim bilir nasıl ve ne zaman tapınağa, oradan da tapınağın uzağındaki bölgelere doğru ilerlemişti.
“Evet, yarın.” diye cevap verdi Messala.
“Kim söyledi?”
“Senin başpapaz dediğin saraydaki yeni vali İsmail’i dün gece babama söylerken duydum. Seni temin ederim ki, bu haber gerçeğin ne olduğunu unutmuş bir ırktan gelen bir Mısırlıdan ya da zaten halkı gerçeği hiç bilmeyen bir İdumealıdan28 gelseydi daha güvenilir olurdu, ama emin olmak için bu sabah kulede bir bölük komutanını gördüm, karşılama hazırlıklarının devam ettiğini söyledi; silahtarlar miğferlerini ve kalkanlarını temizliyor, eşyaları parlatıyorlar, uzun zamandır kullanılmayan daireler garnizona ilaveten temizlenip havalandırılıyormuş.”
Cevabın veriliş zarafeti kalemin gücünü aştığından burada kolaylıkla ifade edilemiyor. Okurun hayal gücü yardımına koşmalı ve Romalıların bir niteliği olan saygının hızla bozulduğu ya da daha ziyade demode olduğu hatırlanmalıdır. Eski din neredeyse bir inanç olmaktan çıkmıştı; olsa olsa bir düşünce ve ifade alışkanlığıydı ve özellikle tapınakta hizmet vermeyi çıkarlarına uygun bulan rahipler ve şiirlerinde bildik tanrılardan bir türlü vazgeçemeyen şairler tarafından aziz tutuluyordu. Felsefe dinin yerini aldığından hiciv hızla saygıyla yer değiştirmişti, Latin düşüncesinde her konuşma ve her tartışmada yiyeceğe tuz, şaraba aroma kadar gerekli görülüyordu. Roma’da aldığı eğitimden yeni dönen genç Messala da bu alışkanlık ve tavrı benimsemişti. Göz kapaklarının kenarlarının zor algılanır hareketi, burun deliklerinin kararlı kıvrımı ve ruhsuz ifadesi genel ilgisizliğini anlatan en iyi araçlar gibi görünüyordu. Özellikle de anlamlı duraklamalar dinleyenin yakıcı hicvi anlamasını sağlamak için önemliydi. Verilen cevapta da, Mısırlı ve İdumealıya yapılan göndermenin sonunda böyle bir duraklama olmuştu. Yahudi gencin yanaklarının rengi koyulaştı, hiç sesini çıkarmadan dalgınlıkla havuzun derinliklerine bakarken konuşmanın geri kalanını duymamış olabilirdi.
“Bu bahçede vedalaşmıştık. Sen ‘Tanrı’nın huzuru seninle olsun!’ demiştin, ben de ‘Tanrılar seni korusun!’ demiştim. Hatırlıyor musun? Kaç yıl geçti üzerinden?”
“Beş.” dedi Yahudi, suya bakarak.
“Tanrılara şükretmek için haklı nedenlerin var. İyi yetiştin, Yunanlılar seni güzel bulabilirler, yılların başarısı! Jüpiter tek bir Ganymede29 ile yetinseydi imparator için iyi bir saki olurdun! Söyle bana Yahuda’m, valinin gelişine ne diyorsun?”
Yahuda iri gözlerini arkadaşına dikti, bakışları ciddi ve düşünceliydi, Romalıyla göz göze geldi ve konuşurken de bakmaya devam etti: “Evet, beş yıl. Ayrılışımızı hatırlıyorum, sen Roma’ya gittin. Gidişini izlerken ağlamıştım, çünkü seni seviyordum. Yıllar su gibi akıp geçti, başarılı ve prenslere yaraşır bir şekilde bana geri döndün. Şaka değil, ama ben senin eski Messala olarak dönmeni isterdim.”
Hicivcinin burun delikleri kıpırdadı ve daha da ağır konuşmaya başladı. “Yo, yo bir Ganymede değil, bir kâhin, Yahuda’m. Forum’daki güzel söz sanatı hocamdan birkaç ders alman iyi olur, eğer teklifimi kabul edecek kadar akıllıysan ona iletilmek üzere bir mektup veririm sana, gizem sanatı üzerine biraz uygulamadan sonra Delphi30 seni Apollon olarak kabul eder. Muhteşem sesini duyunca Pythia31 başında tacıyla sana gelir. Cidden, dostum, gittiğim zamanki Messala değil miyim? Bir keresinde dünyanın en büyük mantıkçısını dinlemiştim. Tartışma üzerine konuşuyordu. Bir deyişini hatırlıyorum: ‘Cevap vermeden önce düşmanını anla.’ Ben de seni iyice bir anlayayım.”
Delikanlı kendisine yöneltilen alaycı bakışlar altında kızardı, ama ciddiyetle cevap verdi: “Fırsatlarını iyi değerlendirdiğini görüyorum, öğretmenlerinden de çok bilgi ve zarafet edinmişsin, bir üstat kadar rahat, ama iğneleyici konuşuyorsun. Benim Messala’m gittiğinde zehirli bir doğası yoktu, arkadaşının duygularını dünyada incitmezdi.”
Romalı iltifat almış gibi gülümsedi ve soylu başını hafifçe yukarı kaldırdı.
“Ah benim onurlu Yahuda’m, ne Dodona’dayız ne de Pytho’da. Kehaneti bırak da dürüst ol. Seni ne zaman kırdım?”
Diğeri derin bir nefes alıp belindeki kordonu çekiştirerek, “Geçen beş yıl içinde ben de bir şeyler öğrendim. Hillel senin dinlediğin mantıkçının dengi olmayabilir; Simeon ve Şammay da hiç kuşkusuz Forum’daki öğretmeninden daha aşağıdır. Onların öğretileri yasak yollara sapmaz; onların ayaklarının dibinde oturanlar Tanrı, kanunlar ve İsrail bilgisiyle zenginleşmiş olarak kalkarlar. Bunun sonucunda da onlara ait olan her şeye karşı sevgi ve saygı duyarlar. Büyük Okula devam etmem ve orada duyduklarım bana Yahuda’nın artık eskisi gibi olmadığını öğretti. Bağımsız krallıkla küçük Yahuda vilayeti arasındaki farkı biliyorum. Ülkemin alçalmasına üzülmemem için bir Samiriyeliden daha adi ve kötü olmam gerekirdi. Soylu Hannas yaşadığı sürece İsmail kanuni olarak başpapaz değildir, ama bir Yahudi ve inanıp tapındığımız Tanrı’ya binlerce yıl gereğince hizmet eden sadakatlilerden biridir. Onun…”
Messala iğneleyici bir kahkahayla lafını kesti.
“Seni şimdi anlıyorum. İsmail’in bir gaspçı olduğunu söylüyorsun, İsmail yerine bir Idumaen’e inanmak bir engerek gibi sokmak demektir. Semele’nin sarhoş oğlu için Yahudi olmak da nedir! Bütün insanlar ve nesneler, hatta gökyüzü ve yeryüzü bile değişir de bir Yahudi asla. Onun için gerileme de yoktur, ilerleme de. Daha başlangıçta ataları neyse o da odur. Şu kumda sana bir daire çiziyorum! Şimdi söyle bakalım, bir Yahudi’nin yaşamı bundan başka nedir? İbrahim burada, İshak ve Yakup şurada, Tanrı da ortalarında. Yok canım bu çok büyük oldu. Tekrar çiziyorum.” Durdu, başparmağını yere koydu, diğer parmaklarını da etrafında çevirdi. “Bak, başparmağımın olduğu yer tapınak, diğer parmakların çizgileri de Yahuda. Bu küçük boşluğun dışında değerli hiçbir şey yok! Sanat! Onun yaratıcısı olan Herod lanetleniyor. Resim, heykel, bunlara bakmak bile günah. Şiir ise sunaklarınıza sıkı sıkıya bağlı. Sinagog dışında hanginiz güzel konuşmaya kalkışıyor? Savaşta bile altı gün yenip yedinci gün hepsini kaybediyorsunuz. İşte sizin yaşamınız ve sınırlarınız bu kadar. Sizinle dalga geçmeme kim itiraz edecek? Böyle insanların tapınmasıyla yetinen Tanrı’nız, dünyayı silahlarımızla kuşatmak için bize kartallarını gönderen Jüpiter’imiz karşısında nedir ki? Hillel, Simeon, Şammay, Abtalion, bilinebilecek her şeyin bilinmeye değer olduğunu öğreten ustaların karşısında nedir ki?”
Yüzü daha da kızaran Yahuda ayağa kalktı.
“Yo, yo, otur yerine Yahuda’m, otur.” diye bağırdı Messala, elini uzatarak.
“Benimle alay ediyorsun.”
“Dinle bak.” Romalı alaycı bir şekilde güldü. “Jüpiter ve onun Romalı ve Latin bütün ailesi âdetleri olduğu üzere bana gelip ciddi konuşmaya bir son verecekler. Atalarının eski evinden çıkıp beni karşılamak ve sevgi