Aslan buna karşı:
“Sözü, çok ağır söyledin. Fakat hayırsever ve iyilik eden kimsenin sözünü kabul etmek ve sözünün ağırlığına dayanmak gerektir. Şayet Şetrebe bana düşmansa ondan bana bir zarar gelmesine imkân yoktur. Bana nasıl zarar verebilir ki o, ot yiyen bir hayvandır, bense et yiyen bir aslanım. O her an bana yem olabilir ve benim ondan korkmama imkân yoktur. Ben onun burada emniyet ve selamet içinde yaşamasına söz verdim. Ona her türlü izzet ve ikramı gösterdim. Bu davranışımı değiştirecek olursam kendi kendimi düşürürüm, cahilliğimi kabul etmiş ve sözümü tutmamış olurum.” dedi.
Buna karşı Dimne dedi ki:
“ ‘O benim yemimdir. Benim ondan korkacak bir şeyim yoktur.’ diyerek kendini aldatma. Çünkü Şetrebe, kendi kuvvetiyle seni yenemezse başkasını kullanarak senin hakkından gelmeye uğraşır. Derler ki: Ahlakını tanımadığın bir kimse seni bir saat için misafir etmek isterse, ondan bir zarar gelmesi, onun yüzünden bitin başına gelenin başınıza gelmesi muhtemeldir.”
Aslan sordu:
“Bitin başına ne geldi?”
Dimne anlattı:
Derler ki bitin biri, zengin bir adamın yatağında yerleşmiş ve orada bir hayli zaman geçirmiş. Geceleri adam uyuduktan sonra usulcacık sokulur, yavaşçacık kanını emer ve onu rahatsız etmeden çekilirmiş. Böylece bir müddet geçtikten sonra bir gün bir pire, biti ziyaret eder, bit onu misafir etmek isteyerek şöyle söyler:
“Bu akşam bizde kal, yatak çok yumuşak ve kan çok bol!”
Pire kalır. Gece ev sahibi gelerek yatağına girer ve uyur. Pire de fırsat bu fırsattır, diyerek adamın üzerine çullanır ve öyle bir sokar ki adam hemen uyanır ve uykusu kaçtığı için yatağının aranmasını emreder. Arayanlar yatakta yalnız biti buldukları için onu alırlar ve öldürürler. Pire de hemen kaçar.
“Sana, bu örneği vermemin sebebi, fenanın kötülüğünden kimsenin kurtulamayacağını anlatmak içindir. Böylesi, kötülük edemeyecek hâle de gelse aynı şeyi yapmak için başka bir çare bulur. Onun için şayet Şetrebe’den korkmuyorsan ordu içinde sana karşı kışkırttığı, senin aleyhine çevirdiği kimselerden kork.”
Dimne’nin bu sözleri aslanın üzerinde tesir etti. O da sordu:
“O hâlde ne dersin? Ve ne yolda hareketi uygun bulursun?”
Dimne cevap verdi:
“Çürüyen bir diş, çıkarılıncaya kadar yalnız ızdırap verir. Mide içinde çürüyen bir gıdadan kurtulmanın çaresi de onu uzaklaştırmaktır. Korku veren düşmanın çaresi de öldürmektir.”
Buna karşı aslan şu sözleri söyledi:
“Artık beni Şetrebe’nin yanımda bulunmasından hoşlanmayacak hâle getirdin. Ona haber göndereceğim ve bu hislerimi ona anlatacağım.”
Daha sonra aslan, Dimne’ye izin verdi.
Fakat Dimne aslanın Şetrebe ile konuştuktan ve cevaplarını dinledikten sonra fikrini değiştireceğine, uydurmalarını ve yalanlarını anlayacağına hükmetti. Ve aslana şu sözleri söyledi:
“Şetrebe’yi çağırmanı doğru bulmuyorum ve akıl kârı görmüyorum. Bana kalırsa hükümdar, bu noktayı düşünsün. Çünkü Şetrebe bir şey sezerse korkarım ki küstahlığını birdenbire ileri götürür. Hele bu Şetrebe, sizinle dövüşmeye kalkışırsa herhâlde buna göre hazırlıklı davranır. Yahut sizden ayrılırsa bu hareketinin sizi küçük düşürmesini ve şanınızı lekelemesini ister. Düşünceli hükümdarlar, suçunu bildirmedikleri bir kimsenin cezasını beyan etmezler fakat her suçun bir cezası vardır. Açık suçlarınki açık, gizli suçlarınki de gizlidir.”
Aslan anlattı:
“Hükümdar, incelemediği ve işlenmiş olduğuna inanmadığı bir suç yüzünden ceza verecek olursa bu cezayı kendi kendine vermiş ve kendi benliğine eziyet etmiş olur.”
Dimne şu karşılığı verdi:
“Böyle düşündüğünüze göre Şetrebe’yi hazırlıklı bir hâlde karşılamanız icap eder. Sakın sizi gafil avlamasın. Nitekim siz onun huzurunuza girer girmez büyük bir işe kalkışmak üzere olduğunu hemen anlayacaksınız. Bunun belirtileri renginin uçmuş olması, dizlerinin titremesi, sağa sola bakıp durması, boynuzlarını savaşa girecekmiş gibi sallamasıdır.”
Aslan:
“Pekâlâ, ondan sakınırım. Şayet senin anlattığın gibi davranırsa benim de artık bir şüphem kalmaz.” dedi.
Dimne aslanı bu şekilde kışkırttıktan, aslanı iyice doldurduğuna inandıktan ve aslanın öküze karşı gayet ihtiyatlı ve hazırlıklı davranacağını anladıktan sonra öküzü de görüp onu aslan aleyhinde kışkırtmak istedi. Fakat kendiliğinden gittiği takdirde aslanın bundan haber alarak rahatsız olmasından endişe ettiği için aslanın, kendisini göndermesini istedi. Ve söze şöyle devam etti:
“Şetrebe’yi görüp sözlerini dinlememe, içyüzünü anlamama ve öğreneceklerimi size bildirmeme izin verir misiniz?”
Aslan buna izin verdi. Dimne de kalkıp gitti. Üzgün ve kırgın bir hâlde Şetrebe’nin yanına girdi.
Şetrebe, Dimne’yi çok iyi karşılayarak:
“Ayol, epeyce zamandır neredesin? Günlerden beri seni görmez olduk. Sen de bizi aramaz sormaz oldun. Hayırdır inşallah!” dedi.
Dimne cevap verdi:
“Kendi alın yazısına hâkim olmayan ve alın yazısını güvenmediği kimselerin eline vererek korku ve endişe içinde yaşayan, bir tek saatini huzur içinde geçirmeyen kimse, hayır yüzü görür mü?”
Şetrebe sordu:
“Ne oldu?”
Dimne anlattı:
“Olacak oldu. Zaten kim kadere karşı gelebilir? Kim dünyada biraz sevilir de nankörlük ile karşılaşmaz? Kim isteğine erer de aldanmaz? Kim arzu ve hevesine kapılır da zarar görmez? Kim kendini kadınlara kaptırır da başına bela gelmez? Kim kötürümlerden bir şey ister de mahrum kalmaz ve kim fena insanlarla düşer kalkar da selametten uzak düşmez? Velhasıl kim hükümdarların kapısına düşer de bir gün kötülüğe uğramaz? Ne doğru söylemişler. Hükümdarların arkadaş oldukları kimselere karşı vefasızlıkları ve kaybettikleri dostlara karşı üzüntüleri, bir dost kaybettikçe yenisini karşılayan fahişelerin vefasızlığına ve üzüntülerine benzer.”
Şetrebe:
“Senden öyle sözler işitiyorum ki aslandan yana şüpheye düştüğünü ve korktuğunu anlıyorum.” dedi.
Dimne:
“Evet, böyle bir şüpheye düştüm. Fakat kendim için değil!” dedi.
Şetrebe sordu:
“Ya kimin için?”
Dimne anlattı:
“Aramızdaki dostluk ve hukuku biliyorsun. Aslan beni senin yanına gönderdiği zaman, ben sana söz vermiş ve antlar içmiştim. Onun için bildiğimi sana bildirmek ve korktuğumu sana haber vermek isterim.”
Şetrebe sordu:
“Ne biliyorsun?”
Dimne açıkladı:
“Sözünden şüphe edilmeyecek gerçek sözlü ve tecrübeli bir kimse bana anlattı ki aslan bazı dostlarına ve meclisine devam edenlere: ‘Öküzün semizliği hoşuma gitti. Yaşamasına da lüzum yok. Onu yiyeceğim ve etini dostlarıma