Koruma heyetindekiler yine kafalarını salladılar.
“O hâlde şu anda yüz dolar istiyorum.” dedi Dick.
“Ne için?” diye sordu Bay Crockett.
“Size söylemekte sakınca görmüyorum.” diye sakince cevap verdi. “Seyahate çıkacağım.”
“Bu akşam saat sekiz buçukta yatacaksın.” diye sertçe cevap verdi Bay Crockett. “Ayrıca yüz dolar falan da almıyorsun. Sözünü ettiğimiz yardımcı kadın saat altıdan önce gelecek. Daha önce açıkladığımız gibi onun günlük ve saatlik işleri olacak. Her zamanki gibi saat altı buçukta yemeğini yiyeceksin. O da seninle yiyecek ve sonra seni yatağına yatıracak. Söylediğimiz gibi annenin yerini dolduracak bu kadın. Kulakların temiz mi, boynun yıkanmış mı gibi kontrolleri yapacak.”
“Ve cumartesi gecesi banyomu yaptığımı da kontrol edecek.” Dick sesini hafifçe yükseltmişti.
“Aynen öyle.”
“Siz ne kadar, daha doğrusu ben ne kadar ödüyorum bu kadına hizmetleri için?” diye her zamanki alışkanlığıyla telaşlı ve dokunaklı bir şekilde konuşmuştu Dick. Okul arkadaşları ve öğretmenleri bu huyunu zor yoldan öğrenmişlerdi.
Zaman kazanmak için Bay Crockett ilk kez boğazını temizledi.
“Ona ben ödeme yapıyorum, öyle değil mi?” diye kışkırttı Dick. “Benim yirmi milyon dolarımdan gidiyor bu paralar biliyorsunuz.”
“Babasının kopyası!” diyebildi Bay Slocum kendi kendine.
“Bayan Summerstone ki ona bu şekilde hitap etmelisin, ayda yüz elli ve yılda toplam bin sekiz dolar alıyor.” dedi Bay Crockett.
“Resmen paramı israf ediyorsunuz!” Dick içini çekti. “Ve buna hem yiyecek hem de kalacak yer ilave edilecek!”
Ayağa kalktı. Kuşaklar boyunca süregelen aristokratlar gibi değildi belki ama Nob Hill malikânesinde on üç yıl boyunca bir aristokrat gibi yetiştirilmişti. Ayağa öyle bir kalktı ki koruma heyeti de deri koltuklarından kalkarak onunla ayakta dikilmek zorunda kaldılar. Tanımadıklarıyla rahatça konuşabilen, kibar ve iyi giyimli bir erkek çocuğu idi. İnsan hayatının iki yüzlü ve çok yönlü olabileceğini iyi biliyordu. Hece yarışmasında Mona Sanguinetti’ye yenilmesi boşuna değildi. Tim Hagan ile yorulana kadar mücadele etmesi ve sonra da iki arkadaş olarak okul bahçesindeki diğer çocuklara sözlerini geçirmeleri de boşuna değildi.
Çılgın altın avcılarının tavan yaptığı 1849’da doğmuştu. Aristokrat olarak yetişmiş ve ilkokul eğitimi almış bir demokrattı. Büyümüş ve küçülmüş toy hâliyle bile sosyal sınıf ile çoğunluk arasındaki farkı bilebiliyordu. Her şeyden önce iradesini kullanarak bir şeyler gerçekleştirmeye çalışmasını ve sessizce kendini güvence altına almasını bu üç beyefendinin anlamalarını beklemek biraz zordu. Bu üç beyefendi ondan ve kaderinden sorumluydular. Onlar yirmi milyon dolarına daha fazla para katacaklarına yemin etmişlerdi ve ondan öyle bir adam yaratacaklardı ki kendilerinin bir kopyası olacaktı.
“İyi niyetiniz için teşekkür ederim.” Genç Dick üçüne genel olarak hitap etti. “Sanırım sizinle iyi geçineceğiz. Ne de olsa benim yirmi milyonum var ve siz de parayı değerlendirmekle yükümlüsünüz. İş dünyasıyla ilgili bir bilgim yok ve…”
“Ve bu parayı senin için çoğaltacağız, oğlum, hem de güvenli ve muhafazakâr yollarla.” diye söz verdi Bay Slocum.
“Borsa yok ama!” diye ikaz etti Genç Dick. “Babam sadece şanslıydı. Zamanın değiştiğini ve bir insanın eskiden aldığı riskleri artık almaması gerektiğini hep söylerdi.”
Bütün bu olan bitenden yanlış bir şekilde çıkarılacak sonuca göre herkes Genç Dick’in gaddar ve paragöz biri olduğunu varsayabilirdi. Oysaki tam aksine yirmi milyonunu hiç umursamayarak ve tenezzül etmeyerek sır gibi sakladığı düşünceler ve planlarla kafasını meşgul ediyordu. Öyle ki paraya verdiği değer, sarhoş bir denizcinin üç yıllık maaşını deniz kenarlarında saçmasına eş değerdeydi.
“Ben sadece küçük bir oğlanım.” diye devam etti Genç Dick. “Ama siz beni daha tanımıyorsunuz. Zaman ilerledikçe birbirimize alışacağımıza eminim ve tekrar teşekkür ederim.”
Nob Hill malikânesindeki lortlar erken yaşlarda reverans yapmayı öğrenirler. Dick önce duraksadı sonra da kısa ama görkemli bir reverans yaptı üçüne. Duraksaması toplantının bittiğine işaretti. Gitmelerine izin vermesi bile korumalarında etkili olmuş ve bu da hiçbirinin gözünden kaçmamıştı. Babası gibi hepsi lort olan bu beyler kafaları karışık ve şaşkın bir hâlde oradan ayrıldılar. Büyük taş merdivenlerden yolun aşağısında bekleyen at arabasına doğru giderlerken Messrs, Davidson ve Slocum şaşkınlıklarını öfkeye dönüştürme noktasına kadar gelmişlerdi. Fakat aksi, huysuz Bay Crockett mest olmuşçasına homurdanmaya başladı. “Anasının gözü! Şu işe bak! Anasının gözü!”
At arabası onları Pasifik Sendikası Kulübü’nün önüne bırakmıştı. Orada bir saat daha Genç Dick Forrest’ın geleceğini ciddiyetle tartıştılar, şanslı Richard Forrest’ın onlara güvenmekle oluşan sadakatları için bir kez daha yemin ettiler. Atların geçişi için fazla dik ve boşluklarda çimlerin yetiştiği asfaltlı yollardan Genç Dick yokuş aşağı yayan olarak aceleyle koşturdu. Yüksek arazileri geride bıraktığında zenginlerin malikâneleri ve engin toprakları aniden yok oluyor, işçi sınıfının sefil sokakları ve ahşaptan yapılmış evlerinin oluşturduğu kalabalık mahalleler ortaya çıkıyordu. 1887 San Francisco’su gecekonduları ve malikâneleri harmanlamıştı, tıpkı Avrupa’nın eski şehirleri gibi. Herhangi bir Orta Çağ şatosu gibi, temelinde sığınak ve barınak sağlayabilen, Nob Hill yükseliyordu. Ortak yaşam biçiminin kargaşası ve sıradan insanlardan uzaktaydı.
Genç Dick bir köşe marketinin dibinde durdu. Buranın ikinci katı, bir polis olmanın avantajlarıyla ayda yüz dolar alan Kıdemli Timothy Hagan’a kiralanmıştı. Ayda kırk ya da elli dolar ile ailelerini geçindirmeye çalışan birçok kişiye göre şu anda ikamet ettiği ev pahalı sayılırdı.
Genç Dick anlamsız yere tel sürgüsü olmayan açık pencerelere doğru ıslık çaldı. Ast Tim Hagan evde değildi. Zatan Genç Dick ıslık çalarken nefesini fazla tüketmemişti. Tim Hagan’ın yakınlarda gidebileceği yerleri tahmin etmeye çalışırken elinde kapaksız bir konserve kutusu ve onun içinde de köpüklü sıcak bira ile Tim köşeden çıkageldi. Bir selam homurdandı Tim. Genç Dick de onun selamına aynı kabalıkla karşılık verdi. Sanki kısa bir süre önce o muhteşem şehrin en zengin üç tüccarıyla bir lort gibi vedalaşmamış, onları büyük bir kibarlıkla yanından göndermemiş gibiydi. Yirmi ve sürekli artan milyon dolarların sahibi olarak ne ses tonunda en ufak bir ihaneti ifşa ediyor, ne de aksi homurdanmasında en ufak bir belirtiyi ima ediyordu.
“Baban öldüğünden beri seni görmüyorum.” dedi Tim Hagan.
“Eh, beni şimdi görüyorsun ya.” diye karşılık verdi Genç Dick. “Bana bak Tim, seninle bir iş konusunda konuşmak için geldim.”
“Şu birayı benim yaşlı adama vereyim de önce.” dedi Tim, teneke kutu içindeki köpüğü deneyimli gözlerle incelerken. “Eğer köpüksüz götürürsem kıyametleri koparır.”
“Biraz sallarsan olur, biter.” diye onu rahatlattı Genç Dick. “Sadece bir dakikanı alacağım. Bu akşam yola çıkıyorum. Benimle gelmek ister misin?”
Tim’in küçük, mavi, İrlandalı gözleri merakla parladı.
“Nereye?” diye sordu.
“Bilmiyorum,