İskoç masalları. Elizabeth W. Grierson. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: Elizabeth W. Grierson
Издательство: Maya Kitap
Серия:
Жанр произведения:
Год издания: 0
isbn: 978-625-8068-01-6
Скачать книгу
target="_blank" rel="nofollow" href="#b00000167.jpg"/>

      Altın Ağaç ile Gümüş Ağaç

      Çok eski zamanlarda Altın Ağaç isminde bir prenses yaşarmış. Bu prenses dünyanın en güzel çocuklarından biriymiş.

      Annesini kaybetmiş olsa da hayatından çok memnunmuş, çünkü babası onu çok sever ve küçük kızı mutlu olduğu sürece hiçbir şeyi sorun etmezmiş. Fakat babasının çok geçmeden yeniden evlenmesiyle birlikte prensesin zorlu günleri başlamış.

      İsmi Gümüş Ağaç olan bu kadın çok güzel olsa da bir o kadar kıskançmış. Günün birinde kendisinden daha güzel biriyle karşılaşma korkusundan dolayı acınacak hale gelmiş.

      Üvey kızının çok güzel olduğunu fark edince kızdan aniden soğumuş. Gözleri sürekli kızın üzerinde, insanların da onu daha güzel bulup bulmadıklarını merak ediyormuş. İnsanların öyle düşüneceğinden içten içe çok korktuğundan dolayı zavallı kıza gerçekten de çok kaba davranıyormuş.

      Nihayet bir gün Prenses Altın Ağaç büyüdüğünde, iki kadın derin bir vadinin ortasında etrafı ağaçlarla çevrili bir kuyuya doğru yürüyüşe çıkmış.

      Bu kuyunun suyu öyle temizmiş ki kim bakarsa suyun yüzeyinde kendisini görürmüş. Kendini beğenmiş Kraliçe de suda kendini görebildiği için buraya gelip suyun derinliklerine bakmaya bayılırmış.

      Ama o gün baktığında bir de ne görsün; su yüzeyine yakın bir yerde sessizce bir o yana bir bu yana yüzen bir alabalık.

      “Alabalık, alabalık cevap ver bana, dünyanın en güzel kadını ben miyim?” demiş Kraliçe.

      “Hayır, kesinlikle değilsiniz,” diye hızla cevap vermiş sinek yakalamak için suda zıplayan alabalık.

      “Madem öyle o zaman en güzel kadın kim?” diye sormuş hayal kırıklığına uğrayan Kraliçe. Çünkü bundan daha farklı bir cevap bekliyormuş.

      “Hiç şüphesiz ki üvey kızınız Prenses Altın Ağaç,” demiş küçük balık. Demiş demesine fakat kıskanç kraliçenin kızgın bakışlarından tırsıp kuyunun derinliklerine dalmış.

      Balığın kaçmasında şaşırılacak bir şey yokmuş aslında. Çünkü biraz ileride çiçek toplamakla meşgul olan genç üvey kızına kızgın bakışlar atan kraliçenin ifadesi pek de hoş sayılmazmış.

      Prenses’in kendisinden daha güzel olduğunun söylenmesi düşüncesi Kraliçe’nin canını o kadar sıkmış ki büsbütün kendini kaybetmiş. Eve vardığında aşırı bir hırsla odasına çıkıp kendini yatağa atmış ve kendini çok hasta hissettiğini söylemiş.

      Prenses Altın Ağaç sorunun ne olduğunu ve elinden bir şey gelip gelmeyeceğini sorsa da bu, işe yaramamış. Kraliçe, zavallı kızın kendisine dokunmasına bile izin vermeyip sanki kız uğursuzun tekiymiş gibi onu bir kenara itmiş. Prenses de en sonunda üzgün bir şekilde odadan çıkıp onu yalnız bırakmak zorunda kalmış.

      Çok geçmeden Kral avdan dönmüş ve doğrudan Kraliçe’yi çağırtmış. Kendisine, Kraliçe’nin ani bir hastalığa yakalandığı, yatağında uzandığı ve kimsenin hatta apar topar çağrılan saray doktorunun bile sorunun ne olduğunu çözemediği söylenmiş.

      Kral, karısını çok sevdiğinden, büyük bir endişeyle karısının yanına gidip onun nasıl olduğunu, onu rahatlatmak için yapabileceği bir şey olup olmadığını sormuş.

      “Evet, benim için yapabileceğin bir şey var,” diye cevap vermiş Kraliçe sertçe. “Ama çok iyi biliyorum ki beni iyileştirecek tek şey bu olsa bile yapmazsın.”

      “Hayır,” demiş Kral. “Bundan daha iyisini duymayı hak ediyorum. Biliyorsun ki dilediğin her şeyi yaparım, krallığımın yarısını istesen onu bile veririm.”

      “Madem öyle kızının kalbini bana ver,” diye haykırmış Kraliçe. “Eğer kalbini yemezsem yakında öleceğim.”

      Kraliçe o kadar vahşice konuşuyor ve o kadar garip bakıyormuş ki zavallı Kral, kadının aklını oynattığını düşünmüş ve ne yapacağını bilemeden şaşırıp kalmış. Bunun üzerine odadan çıkıp koridorda bir o yana bir bu yana endişeli bir şekilde dolaşmaya başlamış. En sonunda tam da o sabah büyük bir kralın oğlunun denizaşırı bir ülkeden geldiğini ve kızıyla evlenmek için izin istediğini hatırlamış.

      “Bunun üstesinden gelmem için bir yol olabilir,” demiş Kral kendi kendine. “Bu evlilik beni çok memnun eder. Öyleyse onları derhal evlendireceğim. Böylece kızım ülke dışında güvendeyken dağa bir adam gönderip bir keçi öldürmesini isterim. Sonra da keçinin kalbini hazırlatıp karıma yollarım. Belki de kalbi görmesi bu delirmiş halini düzeltebilir.”

      Böylece Kral, yabancı prensi huzuruna çağırmış ve ona, Kraliçe’nin nasıl da ani bir hastalığa yakalandığını, hastalığın beynine zarar verdiğini, hastalıkla birlikte Prenses’i sevmemeye başladığını anlatmış. Genç kızın da izniyle birlikte bu evliliğin derhal gerçekleştirilmesinin iyi olabileceğini ve böylece Kraliçe’nin de yalnız kalıp bu tuhaf illetten kurtulabileceğini söylemiş.

      Prens, Prenses’e bu kadar kolay kavuştuğu için, Prenses de üvey annesinin nefretinden kaçacağı için çok mutlu olmuş. Böylece derhal evlenmişler. Sonra da Prens’in denizaşırı ülkesine doğru yola çıkmışlar.

      Bunun üzerine Kral, dağa adam yollayıp bir keçi öldürmesini istemiş. Öldürdüğünde kalbini temizleyip pişirmesini ve gümüş bir tepside Kraliçe’nin odasına yollamasını emretmiş. Kötü Kraliçe, üvey kızının sandığı kalbi tatmış ve işi bittiğinde yatağından kalkıp her zamanki iyi ve sağlıklı haliyle şatoda dolaşmaya başlamış.

      Prenses Altın Ağaç’ın aceleyle yapılan evliliği gayet güzel gidiyormuş. Prens zengin, harika ve güçlü bir adam olmakla birlikte kendisini de çok seviyormuş. Prenses gerçekten çok mutluymuş.

      Bir yıl boyunca her şey güllük gülistanlıkmış. Kraliçe Gümüş Ağaç her şeyden memnun ve hoşnutmuş. Çünkü Prenses yeni evinde mutlu ve huzurluyken üvey anne onun öldüğünü sanıyormuş.

      Fakat bir yılın sonunda Kraliçe, kendi yüzünü su yüzeyinde görebilmek için küçük vadide bulunan kuyuya bir kez daha gitmiş.

      Aynı küçük alabalık tıpkı önceki sene yaptığı gibi o gün de bir o yana bir bu yana yüzüyormuş. Akılsız Kraliçe bu sefer sorduğu soruya bir öncekinden daha iyi bir cevap almakta kararlıymış.

      “Alabalık, alabalık,” diye fısıldamış kuyunun köşesinden eğilerek. “Dünyanın en güzel kadını ben miyim?”

      “Gerçekten de değilsiniz,” diye cevap vermiş alabalık açıksözlülükle.

      “Öyleyse en güzel kadın kim?” diye sormuş Kraliçe. Yeni bir rakibinin olduğu düşüncesiyle beti benzi atmış.

      “Tabii ki de Majesteleri’nin üvey kızı Prenses Altın Ağaç,” diye cevaplamış alabalık.

      Kraliçe rahat bir nefes alarak geriye çekilmiş. “Öyle diyorsun ama insanlar şu an onu beğenemez, öleli bir yıl oldu. Kalbini akşam yemeğim niyetine yedim,” demiş Kraliçe.

      “Bundan emin misiniz Majesteleri?” diye sormuş alabalık gözleri parlayarak. “Bence başka bir diyardan gelip onunla evlenmek isteyen cesur ve genç bir prensle evlenip prensin ülkesine gideli bir yıl oldu.”

      Kraliçe bu sözleri duyduğu anda sinirle donup kalmış, çünkü kocasının