İskoç masalları. Elizabeth W. Grierson. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: Elizabeth W. Grierson
Издательство: Maya Kitap
Серия:
Жанр произведения:
Год издания: 0
isbn: 978-625-8068-01-6
Скачать книгу
hep yoldaymış. Üçüncü gün öğleden sonra bir koyun sürüsünün yanında oturan yaşlı bir çobana denk gelmiş.

      “Çobana bu koyunların kimin olduğunu sorayım,” demiş oğlan kendi kendine. “Belki de sahibi beni çoban olarak işe alır.” Böylece yaşlı adamın yanına gitmiş ve koyunların kime ait olduğunu sormuş. Aldığı cevap aynen şöyleymiş:

      İrlanda’nın Kızıl Gaddar’ı

      Mesken edinmiş Ballygan diyarını,

      Kızını kaçırmış kralın,

      Malcolm imiş İskoçya Kralı’nın adı.

      Kızı dövermiş, bağlarmış,

      Bazen de yere fırlatırmış.

      Her gün bir yara açarmış,

      Elindeki parlak gümüş bir asaymış.

      Romalı Julianus gibi,

      Kimseden korkmazmış.

      Kaderinde yazılmış birinin,

      Düşmanı olacak kişinin,

      Daha dünyaya gelmediğini söylerler,

      Gelmesinin uzun sürmesini dilerler.

      “Bu söyledikleri bana pek bir şey ifade etmedi. Ama nedense bu Kızıl Gaddar’ı pek sevemedim,” diye düşünüp yoluna devam etmiş.

      Daha çok yol almamış ki bir tane daha yaşlı adam görmüş. Kar beyazı saçlı yaşlı adam, domuz sürüsüne çobanlık ediyormuş. Oğlan, domuzların sahibini merak ettiğinden ve kendisinin de domuzlara çobanlık edip edemeyeceğini sormak istediğinden köylü adamın yanına gidip hayvanların sahibinin kim olduğunu sormuş.

      Diğer çobanın söylediklerinin aynısını bu çoban da tekrar etmiş.

      İrlanda’nın Kızıl Gaddar’ı

      Mesken edinmiş Ballygan diyarını,

      Kızını kaçırmış kralın,

      Malcolm imiş İskoçya Kralı’nın adı.

      Kızı dövermiş, bağlarmış,

      Bazen de yere fırlatırmış.

      Her gün bir yara açarmış,

      Elindeki parlak gümüş bir asaymış.

      Romalı Julianus gibi,

      Kimseden korkmazmış.

      Kaderinde yazılmış birinin,

      Düşmanı olacak kişinin,

      Daha dünyaya gelmediğini söylerler,

      Gelmesinin uzun sürmesini dilerler.

      “Lanet olsun şu Kızıl Gaddar’a! Ne zaman onun topraklarından çıkacağım acaba?” diye mırıldanmış oğlan kendi kendine ve ilerlemeye devam etmiş.

      Çok geçmeden çok çok yaşlı bir adama rastlamış. Gerçekten o kadar yaşlıymış ki yaşlılıktan iki büklüm halde bir keçi sürüsünü otlatıyormuş.

      Gezgin oğlan, bir kez daha hayvanların kime ait olduğunu sormuş ve bir kez daha aynı cevabı almış:

      İrlanda’nın Kızıl Gaddar’ı

      Mesken edinmiş Ballygan diyarını,

      Kızını kaçırmış kralın,

      Malcolm imiş İskoçya Kralı’nın adı.

      Kızı döver, bağlar,

      Yerden yere fırlatırmış,

      Her gün bir yara açar,

      Elindeki parlak gümüş bir asaymış.

      Romalı Julianus gibi,

      Kimseden korkmazmış.

      Kaderinde yazılmış birinin,

      Düşmanı olacak kişinin,

      Daha dünyaya gelmediğini söylerler,

      Gelmesinin uzun sürmesini isterler.

      Ama bu yaşlı çoban tekerlemenin sonunda bir nasihat vermiş. “Dikkatli ol yabancı,” demiş. “Önüne ilk çıkacak canavar sürüsüne dikkat et. Koyun, domuz, keçi… Bunların kimseye zararı dokunmaz. Ama ileride karşına çıkacak yaratıklara benzer bir şeyi ne görüp ne duymuşsundur. Onlar da zararsız sanma sakın.”

      Genç adam, çobana, verdiği nasihatler için teşekkür edip yola koyulmuş. Çok geçmeden çok ürkütücü bir yaratık sürüsüyle karşılaşmış; bunlar, hayatı boyunca hayal bile edemeyeceği türden yaratıklarmış.

      Her bir yaratığın üç tane kafası, her üç kafada da dörder tane boynuzu varmış. Yaratıkları gördüğünde o kadar ürkmüş ki arkasını dönüp olabildiğince hızla koşmaya başlamış.

      Gidebildiği yere takatsız kalana kadar koşmuş da koşmuş. Ayaklarının onu bir adım daha ileri götüremeyeceğini düşündüğü sırada, karşısında kapıları sonuna kadar açık kocaman bir şato olduğunu görmüş.

      Çok yorgun olduğundan hemen içeri girmiş. Şatonun çok ıssız duran muhteşem koridorlarında biraz dolandıktan sonra mutfağa varmış. İçeride, şöminenin yanında yaşlı bir kadın oturuyormuş.

      Kadına bir geceliğine orada kalıp kalamayacağını sormuş. Çok uzun ve yorucu bir yolculuk geçirdiğinden kalacak bir yer bulması onu çok memnun edermiş.

      “Burada kalabilirsin, ben sorun etmem, memnun olurum,” demiş yaşlı kadın. “Ama kendi iyiliğin için seni uyarıyorum, burası kalmak için çok kötü bir yer. Çünkü burası Kızıl Gaddar’ın şatosu. Kızıl Gaddar, çok acımasız ve korkunç olan üç başlı bir canavardır. Kadın erkek fark etmez, yanındaki kişiye acımaz.”

      Genç adam, az önce kaçtığı korkunç canavarları hatırlamamış olsa tüm yorgunluğuna rağmen böyle tehlikeli bir evden kaçmaya çalışırmış. Hava da kararmaya başladığından, tekrar yola koyulursa o canavarlarla karşılaşacağından korkmuş. Bu yüzden yaşlı kadına, kendisini karanlık bir yerde saklaması ve Kızıl Gaddar’a şatoda olduğunu söylememesi için yalvarmış.

      “Çünkü,” diye düşünmüş “sadece sabaha kadar burada kalırsam, bu korkunç yaratıklardan uzakta olurum ve sağ salim yola çıkarım.”

      Böylece yaşlı kadın onu arka taraftaki merdivenlerin altındaki dolaba saklamış. Dolabın içinde yeterince yer olduğundan, içine rahatlıkla yerleşmiş.

      Tam uykuya dalacakken yukarıdan gelen korkunç bir kükreme ve ayak sesi duymuş. Kızıl Gaddar eve gelmiş ve onun bir şey aradığı gün gibi ortadaymış.

      Dehşete düşmüş oğlan canavarın aradığı şeyin ne olduğunu anlamakta gecikmemiş çünkü canavar mutfağa girip şimşek gibi gürleyen bir sesle bağırmaya başlamış;

      Arıyorum bir dışarıda bir içeride

      İnsan kokusu alıyorum bir yerlerde!

      İster canlı olsun ister ölü olsun,

      Akşam yemeğinde kalbi tabağımda dursun.

      Canavarın zavallı oğlanın saklandığı yeri bulması uzun sürmemiş ve bulduğu gibi onu sertçe dışarıya çekmiş.

      Oğlan elbette ki canını bağışlaması için ona yalvarmış ama canavar sadece gülmekle yetinmiş.

      “Üç soruya cevap verebilirsen canını bağışlarım,” demiş canavar. “Eğer veremezsen kaybedersin.”

      Üç sorudan ilki: “İlk önce İrlanda’da mı yoksa İskoçya’da mı ikamet edilmeye