“Sana nispetle Elvira daha fazla göze girmiş demek.”
“Tabii. Çünkü o biraz Türkçe biliyor. Sonra, bundan başka bir sebep daha var.”
“Nedir o?”
“Padişah mavi gözlü kadınlardan daha fazla hoşlanıyor! Elvira’nın burada kalması da muhtemeldir.”
Elçilerin Dönüşünden Sonra
Edirne’den zaferle dönen elçiler, İmparatorun sarayında Kardinal İzidor ile karşılaşmışlardı.
Kardinal İzidor, Floransa meclisinde Bizans’a karşı en fazla ilgi ve yakınlık gösteren papazdı.
İzidor’un İtalya’dan Bizans’a gelmesine Lukas sebep olmuştu. Osmanlı Türklerini dostluk anlaşmalarıyla kazanma imkânı olmadığını yakından gören Lukas Notaras, İmparatordan sonra Bizans siyasetini idare eden yegâne diplomattı. Bilhassa saray adamlarının kendisine fevkalade güveni vardı. Kardinal İzidor saraya misafir edilmişti.
Megadoks rütbesine sahip olan Lukas Notaras, İmparatora kendi bakış açısını kabul ettirmeyi başarmıştı. Latin ve Bizans kiliselerinin birleşeceği ve Bizans İmparatorluğu’nun Roma’dan büyük oranda destek göreceği ümit ediliyordu.
Kardinal İzidor, Bizans’a geldiği günden beri dışarıya çıkmamıştı. İzidor, Floransa’dan gelirken birlikte getirdiği papağanı ile meşgul olmaktan, henüz kiliseler hakkında ciddi ve esaslı incelemeye girişmemişti.
Kardinalin papağanı yolda gelirken hastalanmıştı.
İmparator, Kardinalin hizmetine sarayın en güzel kızlarından Persefoni’yi tayin etmişti.
Persefoni, elçilerle birlikte Edirne’ye giden Klio ve Elvira gibi eğitim görmüş zeki bir kız değildi. Fakat saraydaki kızlar arasında vücudunun biçimi ve güzelliğiyle meşhurdu. Persefoni saraya gelmeden evvel tanınmış ressamlara ve heykeltıraşlara modellik yapardı.
Hükümet adamlarından olup aynı zamanda da İmparatorun güvenini kazanmış olan Teofilos bu güzel modeli saraya getirdiği zaman Konstantin’in hoşuna gitmiş ve kız iki seneden beri sarayda kalmıştı.
Persefoni çok şen şakrak bir kızdı. Etrafındakilerin de kendisi gibi olmasını isterdi. Kardinal İzidor’a hizmet etmek onun için çok ağır ve işkenceli bir iş olmuştu. Gençlerle düşüp kalkarken, böyle birdenbire elli beş yaşında bir papazın hizmetinde bulunmak, onu memnun etmeye çalışmak çok kolay bir iş değildi.
Kardinal, genç kıza sabah akşam aynı şeyi soruyordu:
“Papağanımı memnun edebildin mi?”
Persefoni kaşlarını çatarak cevap veriyordu:
“Hizmetimden memnun olup olmadığını papağanınıza sorunuz!”
Papağan, Persefoni’yi görünce,
“Pers… Pers!” diye bağırıyordu.
Kardinalin papağanı beş altı günlük bir rahatsızlık devresinden sonra iyileşmeye ve herkesle konuşmaya başlamıştı.
Kardinal İzidor memnundu. Saraya geldiğinin altıncı günüydü. Persefoni’yi çağırdı.
“Her şeyden değerli olan papağanımı sana teslim ederek bugün ilk defa dışarıya çıkacağım. Gözünü aç!” dedi.
Edirne’den zafer kazanarak geldiğini zanneden Agripas ve diğer elçiler, Kardinalin saraydaki hâl ve hareketlerini takip ve merak ediyorlardı.
Anivas,
“Bu çılgın adamı Floransa’dan buraya niçin göndermişler?” diyerek söyleniyordu. Agripas da aynı fikirde idi.
“Kardinal ortalığı karıştırmaya başlarsa Sultan Mehmed meseleyi duyacak ve anlaşmayı yırtıp atacak,” diyor ve bu endişeyle İmparatoru ikaz etmeye ve aydınlatmaya çalışıyordu.
Bizans’ın ünlü papazlarından Genadiyos da kiliselerin birleştirilmesine taraftar değildi. Kardinalin Bizans’taki incelemesinden önemli bir netice çıkacağına inanmıyordu.
O gün, Kardinal İzidor akşama kadar Bizans kiliselerini tetkik etmekle meşgul olmuştu. Kardinalin temas ettiği papazlar, kiliselerin birleşmesi arzusuna muhalefet ediyorlardı.
Kardinalin mesaisine son vermek isteyen papazların başında Genadiyos vardı.
Aradan on gün geçti.
Konstantin, Türklerle imzalanan dostluk anlaşmasından ziyade, kiliselerin birleştirilmesi meselesine önem vermeye başlamıştı.
Kardinal İzidor bir konuşma esnasında İmparatora,
“Floransa meclisinden arzu ettiğiniz yardımı göreceğinize şüphe yoktur,” demişti.
İmparator, Kardinalden çok şey ümit ediyor ve onu mesaisinde muvaffak olması için onu her sahada serbest bırakıyordu.
Kardinal İzidor işe Ayasofya Kilisesi’nden başlamıştı.
Ayasofya Kilisesi bir ibadethane olmaktan ziyade, o zamanın bütün dini ve siyasi işlerinde büyük imtiyaz ve yetkisi olan bir kurumdu. Ayasofya papazları, Kardinalin kiliseye girmesine mâni olmamışlarsa da iç işleriyle alakadar olmasına ve diğer papazlarla ayrı ayrı temasta bulunmasına müsaade etmemişlerdi.
Kardinal İzidor bu hadiseden dolayı çok üzgündü.
Bu yüzden İmparatorla Ayasofya Kilisesi ruhani heyeti arasında mühim ihtilaf ve tartışmalar yaşanmıştı.
Konstantin bu hususta kendi fikrini kabul ettirmek için bütün nüfuz ve kuvvetini kullanmaya karar vermişti.
Lukas Notaras, Ayasofya’ya gittiği zaman bu ihtilafın derhâl önüne geçeceğini ümit ediyordu. İmparatordan aldığı emrin kilisede etkili olacağından emindi.
Lukas’ı kilisenin genel toplantısına kabul ettiler.
O gün Ayasofya’da iki yüzden fazla papaz toplanmıştı. Lukas, birdenbire böyle mühim bir kalabalıkla karşılaşınca, İmparatorun emir ve arzlarını açıklamaya cesaret edemedi.
Papazlar heyecan içinde, Kardinale atıp tutuyorlardı.
Bütün bu muhalif papaz zümresinin başında Genadiyos göze çarpıyordu.
Lukas Notaras, vaziyetin vahametini anlayınca fikrini değiştirmeye mecbur olmuştu. Mahfilin en yüksek yerine çıkarak şu açıklamayı yaptı:
“Hükümet çok zor bir vaziyettedir. İmparator böyle bir itilaftan memleket için büyük faydalar temin edeceği fikrindedir. Fakat görüyorum ki Kardinal hazretlerine karşı lüzumundan fazla asabiyet ve hassasiyet gösteriyorsunuz! Bizans’ta mevcut bütün kiliseler birlik esasına taraftardırlar.”
Etraftan,
“Biz kabul etmiyoruz!” sesleri yükseldi.
Papazlar yumruklarını sıkarak bağırıyorlardı. Lukas bir dakika sustu. Papazların heyecanını teskin etmek lazımdı.
Genadiyos,
“Son sözümüz budur! Kabul etmiyoruz!” diye bağırdı.
Lukas, mahfilden inerken hatırına önemli bir şey gelmiş gibi, bir dakika ayakta bekledi. Ardından,
“Evvela şurasını anlamak isterim: Edirne’ye gidip gelen heyete güveniniz var mı?” diye sordu.
“Evet, Agripas’a güvenimiz var,”