1- Aristo her şeyden üstün olan bir varlığın mevcudiyetine ilişkin bir kanıt ortaya atmıştır. “Hareketsiz devindirici teorisi” olarak bilinen bu düşünceye göre evrendeki her olay başka olayların sonucunda ortaya çıkmaktadır. Ama bu eylemler zincirinin bir yerde başlamış olması gerekmektedir. Bu başlangıç noktası, Aristo’nun hareketsiz devindirici olarak adlandırdığı kuvvettir. Bu düşünce daha sonraları Hıristiyan yazarlar tarafından tanrının varlığının mantıksal bir delili olarak kabul edilecektir.
2- Antik tarihçi Plutarch’a (46-120) göre Büyük İskender’in en çok sevdiği kitap ona Aristo’nun hediye ettiği İlyada’ydı. Askeri faaliyetleri sırasında her zaman bu kitabı yanında taşırdı.
3- Aristo, Pythias adlı bir kadınla evlendi. Bu kadın bir arkadaşının evlatlığı (belki de yeğeni) ve Platon’un öğrencisiydi. Çiftin yine Pythias adında bir kızları oldu.
Arşimet
Arşimet (MÖ 287-212) ve Altın Taç’ın hikayesi, bilimsel keşifler tarihinin en ilginç olayları arasında yer almaktadır. Efsaneye göre Syracuse Kralı, büyük matematikçiden krallığının sembolü olan mükemmel tacının gerçekten saf altından yapılıp yapılmadığını belirlemesini ister.
Pratik meselelerde matematik kullanmak konusunda uzman olan Arşimet, uzun süre kralın sorusuna kafa yorar. Sonunda bir öğleden sonra banyo yaparken sorunun çözümünü bulur. “Eureka!” (Yunanca ‘buldum’) diye bağırarak dışarı fırlar ve çıplak bir şekilde Syracuse sokaklarını dolaşmaya başlar.
MÖ 287 yılında Sicilya Adası’nda dünyaya gelen Arşimet bir mühendis, matematik teorisyeni, astronom ve mucitti. Sıvıların gerçek doğasını ortaya koyması, kaldıracın çalışma prensiplerini açıklaması, pi sayısının değerini tespit etmesi ve Syracuselular için korkunç silahlar icat etmesi onun ününe ün katmıştır.
Gerçekten de Arşimet pek çok buluşunu, Syracuseluların askeri ihtiyaçlarını karşılamak için gerçekleştirmişti. Syracuse, Arşimet’in hayatının büyük bir bölümü boyunca Roma ile savaşan bir Antik Yunan şehir devletiydi. Bu nedenle Arşimet, şehir donanmasına yardımcı olmak için gemilerden suyun kolaylıkla dışarı atılmasını sağlayan “Arşimet burgusunu” ve düşman gemilerini batırmakta kullanılan dev bir metal çengel olan “Arşimet pençesini” geliştirmiştir. Onun en sıradışı buluşu ise ısı ışınıdır. Söylendiğine göre aynalardan oluşan bir düzenek güneş ışığını toplayarak Roma yelkenlilerinin üzerine göndermekte ve onları yakmaktadır. (Kimi yazarlar bu cihazının gerçekten çalışıp çalışmadığını tartışma konusu yapmışdır)
Arşimet’in banyodaki buluşu hacim ölçümüyle ilgiliydi. Arşimet tacın bileşimini bulabilmek için ağırlığın hacme bölünmesiyle bulunan yoğunluk kavramından yararlanması gerektiğinin farkındaydı. Zira altının yoğunluğu diğer metallerin yoğunluğundan farklıydı. Arşimet tacın ağırlığını biliyordu. Sorun onun hacmini hesaplamaktaydı. Banyodaki suyun yükselişine tanık olması, aklına tacın taşırdığı suyu ölçerek onun hacminin ne kadar olduğunu bulabileceği fikrini getirmişti (Bu yöntem sayesinde tacın saf altın olmadığını kanıtlayarak kralın canının oldukça sıkılmasına neden olacaktı).
Küçük bir şehir devleti olan Syracuse, Arşimet’in dahice silahlarına rağmen Roma saldırılarına karşı koyamadı. MÖ 212 yılında şehir Roma lejyonlarının eline düştüğünde Arşimet Romalı bir asker tarafından öldürüldü. Tarihçiler kimi zaman onun ölümünü bir dönemin sonu olarak kabul ederler. O, Roma İmparatorluğu antik dünyanın egemenliğini eline geçirmeden önce yıldızı parlayan son Yunan bilim adamıydı.
1- “Eureka” sözcüğü, 1840’lı yıllarda altın bulma umuduyla eyalete göç edenleri onurlandırmak adına 1953 yılında Kaliforniya eyaletinin resmi mottosu olarak kabul edildi.
2- Arşimet’in en iddialı projelerinden biri de tüm evreni doldurmak için kaç kum tanesinin gerekeceğini hesaplamaktı. Bu ölçümün sonunda evreni tamamen doldurmak için yaklaşık 8 vigintilyon (8 ve onu izleyen 63 sıfır) kum tanesinin gerekli olacağı sonucuna vardı.
3- Arşimet’in kayıp bir çalışması olan Stomachion, Danimarkalı bir araştırmacı tarafından 1906 yılında günümüzde Türkiye sınırları içersinde kalan bir manastırda bulundu. Bu eser 1998 yılında kimliği belirsiz bir milyardere 2 milyon dolar karşılığında satıldı.
Capitolinus
Roma kanunlarına göre en ağır suç kendini kral ilan etmekti. Bir aristokrat ve savaş kahramanı olan Marcus Manlius Capitolinus, MÖ 385 yılında ülkenin başına geçmeye çalışmakla suçlandı. Ertesi yıl, şehir geleneklerine uygun bir şekilde uçurumdan atılarak cezalandırıldı.
Romalı politikacının tutuklanması ve yargılanması ile ilgili farklı değerlendirmeler mevcuttur. Plutarch (46-120) Capitolinus’un bir popülist ve demagog olduğunu iddia eder. Ona göre Capitolinus, “tiranlık kurmak isteyenlerin bilindik sanatı” olan demagojiye başvurmuştur. Livy (MÖ 56-MS 17) ise Capitolinus’a sempati besler. Yargılanmasını popüler bir kahramanın bertaraf edilmesine yönelik bir komplo olarak nitelendirerek kınar. Gerçekten de Capitolinus’un asıl suçu, politik statükoya meydan okumuş olması olabilir.
Capitolinus, dönemin aristokrat sınıfı olan patricilerin bir üyesi olarak dünyaya geldi. Buna karşılık aşağı sınıftan pleblere sempati duyuyor ve kendisini onların safında görüyordu. Yoksulların refaha kavuşturulması için borçlarının silinmesini ve Roma’nın askeri başarısının sağladığı zenginliğin daha geniş kesimlere dağıtılması gerektiğini savunarak önemli bir güç elde etti.
Marcus Manlius, MÖ 392 yılında şehrin iki konsülünden biri olarak özel bir önem kazanmıştı. İki yıl sonra Gaullere karşı verilen savaşta şehrin savunmasını yönetti. Efsaneye göre Gauller şehri kuşatmış ve istilacılar şehri savunan birlikleri Capitoline Tepesi’ndeki hisara kadar geri çekilmeye zorlamıştı. Düşmanlar bir gece gizlice tepeye yaklaştılar. Bekçiler onları fark etmedi. Ne var ki bir kaz sürüsünün ses çıkartması Manlius’u uyandırdı ve düşmanlar geri püskürtüldüler. Şehri kurtardığı için Manlius, Capitolinus adıyla onurlandırıldı.
Zaferden sonra gazilerin borçlanarak yoksulluğa düştüklerini görmek Capitolinus’u üzdü. Tam dört yüz Romalı’nın borcunu üstlendi. Livy’e göre, dava açarak mücadele etmeleri için başkalarına da yardımcı olmuştu. Senato’nun onu bir dönem tutuklamasına rağmen yaygın halk protestoları sayesinde serbest bırakılmak zorunda kaldı.
MÖ 385 yılında Capitoline Tepesi’nin eteğinde görülen mahkemeye çıkartıldığında, bulundukları yer şehrin savunmasında gösterdiği başarının zihinlerde tazelenmesine neden oldu. Hakimler, mahkeme başka bir yere taşınana kadar onu yargılamayı reddettiler. Mahkemenin yapılacağı yer, onun büyük zaferini hatırlatmayan bir yer olmalıydı. Suçlu bulunduktan sonra Capitoline’deki Tarpeian Kayası’ndan aşağıya atıldı. Bu, Roma’da hainlere layık görülen bir cezaydı.
1- Tarpeian Kayası, adını Roma tarihindeki mitolojik bir figür olan Tarpeia’dan alır. Bir askeri görevlinin kızı olan Tarpeia’nın rakip bir İtalyan kabilesi ile işbirliği yaparak şehre ihanet ettiği söylenmektedir.
2- Capitoline, Roma’nın ünlü yedi tepesinden biridir. Üzerinde büyük Jüpiter Tapınağı bulunmaktadır. İngilizce’deki “Capitol” kelimesi de Capitoline’den türetilmiştir.
3-