2. Epiküros’un Atina’da kurduğu okul, “Bahçe” olarak bilinirdi.
3. Romalı filozof Lucretius (MÖ 99-55), bir Epikürcüydü. Doğa felsefesi ve Epikürcü metafizik hakkında De rerum natura (Şeylerin Doğası Üzerine) adlı uzun bir şiiri bulunmaktadır.
Tapınak ve Kutsal Kâse
Kral Süleyman, ilk Yahudi tapınağını MÖ X. yüzyılda Kudüs’te, kafasında üç ana amaç belirleyerek inşa etti: İlki Yahudi inancının İsrail’deki merkezi olması; ikincisi Tanrı’ya adanan hayvanların kurban edilme yeri olması ve üçüncüsü, Musa’ya Sina Dağı’nda verilen orijinal On Emir’i barındıran Ahit Sandığı için kalıcı bir ev olması.
İsrail tarihindeki en zengin dönemlerden birinde inşa edilen Kral Süleyman’ın orijinal tapınağı, Babil Hükümdarı II. Nebukadnessar tarafından yok edildiği MÖ 586 tarihine kadar ayakta kalmıştır. Babilliler, muhtemelen Kutsal Kâse’yi ve On Emir’i içinde barındıran tapınağı yağmaladılar ve yok ettiler. Tapınağın yok edilmesiyle Yahudiler, Yahuda’nın Ülkesi olarak bilinen İsrail’in güney kısmından sürgün edildiler.
Yahudiler sürgünlerinden geri döndüklerinde tapınağı yeniden inşa ettiler. Bu ikinci tapınağın yapılması otuz bir yıllarını aldı ve MÖ 515 yılında tamamlandı. Beş yüzyıl boyunca büyüyüp genişledi. MÖ 19 civarında Kral Büyük Herod, tüm alanı saran geniş bir koruyucu duvar yapımını da içeren tutkulu bir genişletme projesine başladı. Tapınak MS I. yüzyılın sonuna kadar bu durumda kaldı.
I. yüzyılın bitmesine yakın Romalılar ve Yahudiler arasındaki gerginlik tırmandı. O zamanlar Roma İmparatorluğu’nun onda biri Yahudi idi. Ayrıca yalnızca sünnet gerektirdiğinden dolayı bu dine bağlanmaktan uzak duran çoğu kimse de Yahudiler’i destekliyordu. Romalı-Yahudi ilişkileri çoğu zaman barış içinde olmasına rağmen, bir grup bağnaz MS 66’da ayaklandı ve Romalı liderler ayaklanmanın yayılmasından korktular. Cevaben, Kudüs’ü ve ikinci tapınağı MS 70’te yok ettiler. Bu, Yahudiler’in en kutsal yerinin ikinci yıkımıydı ve İsrail’in dışında Yahudi Diasporası oluşmaya başladı.
1. Yahudilik’te en kutsal mekân olarak kabul edilen ilk iki tapınağın yeri, Dağ Tapınağı, aynı zamanda Hıristiyanlık ve İslam için de son derece önemlidir. VI. yüzyılda yapılan hem Kubbetüs-Sahra ve hem de Mescid-i Aksa, burayı Müslüman inancının en kutsal üçüncü mekânı kılar.
2. Bugün “Batı Duvarı” veya “Ağlama Duvarı” olarak bilinen Kral Herod’un koruma duvarlarının bir kısmı Romalılar’ın yıkımından sonra ayakta kaldı ve halen de oradadır. Duvarın bu kısmı, çoğu hacının ziyaret ettiği kutsal bir alandır.
Kara Ölüm
“Kara Ölüm” olarak bilinen, alabildiğine yayılmış bir veba salgını, 1347 ile 1350 yılları arasında Avrupa nüfusunun üçte birini yok etti. Asya’dan kaynaklanan yüksek oranda bulaşıcı bakteriyel hastalık yıkıcı bir hızla yayıldı. Ortaçağ Avrupası’nın pislik yuvası şehirlerinde yaşayan kurbanlar; kusma, ishal ve deri üzerinde beliren siyah tümörler gibi tipik belirtilerin ortaya çıkmasından sonra sadece birkaç gün yaşayabiliyordu.
Veba çoğu şehirde çok sayıda insanı öldürmekle kalmadı aynı zamanda tüm medeniyeti çöküşün kıyısına iterek hukuk ve düzeni de yıktı. Yazar Giovanni Boccaccio, 1370-71 yılları arasında yazdığı Decameron adlı ünlü eserinde, İtalya’nın zengin kenti Floransa’da vebanın yarattığı etkileri tasvir eder:
“Şehrimizin bu ıstırap ve sefilliğinde, beşerî ve ilahî hukukun otoritesi neredeyse ortadan kayboldu. Tıpkı diğer insanlar gibi bakanlar ve hukuk adamlarının hepsi ya öldü ya hasta oldu ya da aileleri ile uğraşmaktan ses çıkaramadı ve hiçbir görev yerine getirilemedi… Her insan, bu nedenle her istediğini hiçbir engelle karşılaşmadan yapabildi.”
Avrupa toplumunda vebanın sonuçları derin oldu. Birçok çileden çıkmış Avrupalı Hıristiyan, hastalıktan dolayı Yahudiler’i suçladı ve Kara Ölüm’ü takip eden katliamlar tarihteki en kötü anti-Semitik saldırılar arasında yerini aldı. Çoğu Avrupalı aynı zamanda Katolik Kilisesi’nin öğretilerini ve mevcut siyasi düzeni sorgulamaya başladı. Tanrı böylesine zalim bir hastalığa nasıl izin verebilmişti? Hayal kırıklığına uğramış bazı Avrupalılar, kendilerini kırbaçlayarak ibadet eden ‘kırbaççılar’ gibi radikal tarikatlara yöneldiler. Bunun bir sonucu olarak kiliseye duyulan saygı azaldı. Çoğu tarihçiye göre, veba orta çağın feodal düzenini yıktı ve Rönesans’a giden yolu açtı.
1. Bilim insanları, halen Kara Ölüm’ün nedenini tartışmaya devam etmektedirler. Muhtemel adaylardan olan hıyarcıklı veba hâlâ yaşamaktadır, ama antibiyotiklerle kolaylıkla tedavi edilebilmektedirler.
2. Orta Çağ’da veba bulaşan hemen herkes ölmesine rağmen, kurbanların % 5’i salgından sağ olarak kurtuldu ve bazı insanlar ona tümüyle yakalanmaktan kaçınabildiler. Modern bilim insanları, onların mikroplara karşı daha fazla direnç gösteren, çok ender bir genetik birleşimle korunduklarına inanıyorlar.
3. Kara Ölüm’den sonra, Avrupa’nın 1347 öncesi nüfus düzeyini tekrar yakalaması dört yüz yıl aldı.
Muhteşem Gatsby
Eleştirmenler ve okuyucular, uzun süre “Büyük Amerikan Romanı” olacak tek bir eser belirlemeye çalıştılar ve bu zamana kadar çoğu, F. Scott Fitzgerald’ın (1896-1940) Muhteşem Gatsby romanı üzerinde fikir birliğine vardı. Gerçekten de başka hiçbir eser Amerikan Rüyası’nın özünü bu kadar göz alıcı bir şekilde yakalayamamış ve eleştirmemiştir.
Başkarakter Jay Gatsby, Lond Island’a bağlı, eski zengin yerleşimi East Egg’deki limanın karşısındaki West Egg’in yeni zenginleşen kasabasında bir villa sahibi olan gizemli bir milyonerdir. Her hafta sonu, malikanesine yüzlerce “gündelik kelebek” çeken gösterişli partiler verir. Gatsby, hikâyesinin anlatıcısı olan yeni komşusu Nick Carraway ile tanışır. Nick’in ilk izlenimi, Gatsby’nin, “hayatta dört veya beş kez karşılaşabileceğiniz, içinde sonsuz bir rahatlık hissi barındıran ender gülümseyişli insanlardan biri” olduğu şeklindedir.
Ama Nick daha fazla şey öğrendikçe, Gatsby’nin mükemmel yüzünde daha fazla çatlak belirir. Gatsby, giderek, tüm yanlışlarıyla Amerika’nın “kendi kendini yaratmış insan” idealini örnekler. Midwest’te sefalet içinde doğan Gatsby, organize suçların yardımıyla gayrimeşru iş anlaşmalarından milyonlar kazanmıştır. Başka bir adamla evlendiğinden beri Daisy Buchanan isimli uzun zamandır kayıp olan aşkını tekrar elde etme hedefiyle ismini değiştirmiş, doğuya taşınmış, West Egg’de villa satın almış ve sahte bir kişisel geçmiş oluşturmuştur.
Gatsby, neredeyse her düzeyde bir paradokstur. O, girişimci, idealist ve yükselme tutkusundaki Amerikan ruhunu yaşar ve solur, fakat bunların hepsini çabasına layık olmayan bir kadının peşini bırakmayarak yapar. Görünüşte, yüksek bir özgüven ve benlik duygusu yansıtır fakat özünde o, yalnız ve karasevdalı bir adamdır. Kütüphanesi kitaplarla doludur, ama sayfalarına dokunulmamış, hatta kitaplardan biri bile açılmamıştır.
Muhteşem Gatsby yalnızca 180 sayfadır, ama Fitzgerald bu kısa alanı, kelime israf etmeden ustalıkla ve itinayla kullanır. Roman, aynı anda heyecan, romans, gizem ve Caz