“İşte bu nedenle sizin yapıp yapamayacağınızı görmek istedim,” dedi Bert gülerek.
“Erkeklerin kendi kız kardeşlerini asla takdir etmemeleri ne tuhaf.” Forrest fark edilebilecek bir süre duraksadı. “Hep Rita’nın gerçekten iyi bir kız kardeş olduğunu düşünmüştüm. Neyi var bu kızın?”
Forrest ona cevap verilinceye kadar kapıyı kapatmış ve mahmuzlarını şakırdatarak geçitten geçip geniş beton basamaklı dönen merdivenlere ulaşmıştı. En üst basamağı çıktığı zaman, piyanodan gelen dans müziği sesi ve kahkahalar, güneşin aydınlattığı beyaz kahvaltı odasına göz atmasına yol açtı. Gül rengi kimono ve gece başlığı giymiş genç bir kız piyanonun başındaydı. Aynı şekilde giyinmiş iki kız da birbirlerine sarılmış, dans okulunda asla öğrenilmeyen ve erkeklerin görmesini istemeyecekleri bir dansı yapmaya çalışıyorlardı.
Piyanodaki kız Forrest’ı gördü, göz kırptı ve çalmaya devam etti. Diğer iki kız onun geldiğini bir dakika daha fark edemedi. Şaşkınlıkla bağırdılar, birbirlerine sarılarak ve kahkahalarla gülerek yere yığıldılar. Müzik durdu. Üç kız muhteşem, sağlıklı gençlerdi ve Forrest onlara bakarken gözleri parladı, tıpkı Fotherington Princess’e bakarken parladığı gibi…
Genç insanlar arasında geçen türde alaycı konuşmalar yaşandı.
“Beş dakikadır buradayım,” diye iddia etti Forrest.
Dans eden iki kız şaşkınlıklarından kurtulmaya çalışırken, onun doğru söylediğinden kuşkuluydu çünkü onun çok bilinen ünlü yalancılığını hatırlıyorlardı. Piyanodaki kız, yani Ernestine Forrest’ın baldızıydı ve onun dudaklarından gerçek inciler döküldüğünde, onu bakmaya başladığı anda fark ettiğinde ve izleme süresinin beş dakikadan çok daha uzun olduğunu düşündüğünde ısrar etti.
Forrest, “Her neyse,” diyerek karışıklığı yarıda kesti. “Bert, o tatlı masum çocuk, henüz kalkmadığınızı düşünüyor.”
“Ona göre… kalkmadık,” dedi ters bir şekilde hayat dolu genç bir Venüs olan dansçı kızlardan biri. “Size göre de kalkmadık. Bu nedenle haydi güle güle küçük bey. Güle güle.”
“Buraya bak, Lute,” diye başladı Forrest sert bir ifadeyle. “Sırf dermansız, yaşlı bir adam olduğum için, ayrıca sırf sen on sekiz, yalnızca on sekiz yaşında olduğun ve karımın kız kardeşi olduğun için bana üstünlük taslayabileceğini düşünmemelisin. Unutma –ve uygunsuz olsa da, açıkça belirtiyorum, Rita’nın hatırı için– son on yılda saymamı istemeyeceğin kadar utanç verici olayda seni dövdüm.”
“Evet, doğru, eskiden olduğum kadar genç değilim ama…” Forrest sağ kolunun pazılarını yokladı ve gömleğinin kolunu yukarı sıyırır gibi yaptı. “Ama henüz tükenmedim ve bir hiç uğruna…”
“Ne?” diye meydan okudu genç kadın saldırgan bir tavırla.
Forrest gizemli bir şekilde, “Bir hiç uğruna,” diye mırıldandı. “Bir hiç uğruna… Ayrıca üzülerek belirtiyorum, başlığın eğri duruyor. Ayrıca, pek de zevkli bir ürün sayılmaz. Ayak parmaklarımla, uyurken… hatta deniz tutmuşken, çok daha cazip bir başlık yapabilirim.”
Lute sarı saçlarını küstahça geriye savurdu, destek ararcasına yoldaşlarına baktı ve:
“Ah, bilemiyorum. Üçümüzün kadın halimizle, senin gibi yaşlı ve küstah tek bir ağırlığı halledebileceğini düşünmek gayet mantıklı görünüyor. Ne diyorsunuz, kızlar? Haydi, onu çabucacık halledelim. En az kırk yaşında ve anevrizması var. Evet, bir de, aile sırlarını açıklamaktan nefret etsem de, meniere hastalığı2 var.
On sekiz yaşında, ufak tefek ama güçlü bir kız olan Ernestine hızla piyanonun başından kalktı ve iki arkadaşına katılarak pencerenin kenarındaki büyük koltukların minderlerine saldırdı. Yan yana, ellerinde birer minderle ve aralarına kurnazlıkla minderleri savurmalarına yetecek kadar uygun mesafe koyarak durdular. Sonra da düşmanın üstüne saldırdılar.
Forrest savaşa hazırlandı, sonra barış görüşmesi yapmak amacıyla ellerini kaldırdı.
Kızlar önce birer birer, sonra koro halinde “Korkak kedi!” diye bağırdı.
Forrest empatiyle başını iki yana salladı.
“Sırf bunun için ve diğer bütün saygısızlıklarınız için, üçünüz de belanızı bulacaksınız. Bir ömür boyu yapılan hataların hepsi şaşırtıcı bir berraklıkla aklımda canlanıyor. Biraz sonra çıldıracağım. Ama önce –hem de bir çiftçi olarak konuşuyorum ve sana hitap ediyorum, Lute– bütün alçakgönüllülüğümle, tanrı aşkına meniere hastalığı nedir? Koyunlara geçer mi?”
Lute, “Meniere hastalığı…” diye başladı, “…senin hastalığın. Bilindiği kadarıyla dünyada tek bulaştığı canlılar koyunlar.”
Bunun sonucunda kanlı bir savaş ve kargaşa başladı. Kaliforniya’da Amerikan futbolunun benimsenmesinden önce futbolda görülen bir atağa kalktı. Kızlar da Forrest’ın aralarından geçmesini sağlamak için kenara çekilerek üstüne saldırdılar ve minderlerle iki yandan vurdular.
Forrest kollarını açarak, her birini kanca haline getirdiği parmaklarını uzatarak döndü ve üçünü de yakaladı. Savaş kasırgaya dönüştü, ortada mahmuzlu bir adam duruyor ve ondan, uçuşan incecik ipekler, ayaklardan fırlamış terlikler, gece başlıkları ve saç tokaları yayılıyordu. Minderlerin vurunca çıkardığı ses, adamdan çıkan homurtular, kızların attığı çığlıklar, ciyaklamalar ve kıkırdamalar, ayrıca savaştan yayılan bastırılamayan kahkahalar, narin kumaşların yırtılmaları ve sökülmeleri duyuluyordu.
Dick Forrest kendini yerde buldu, kızların kurnazca savurduğu minderlerin rüzgârı nefesini kesmişti. Aldığı darbelerden başı dönüyordu ve bir elinde, yırtılmış bir kilim parçası ve genelde dağılmış açık mavi ipek kuşak ve pembe güller vardı.
Bir kapının eşiğinde, mücadeleden yüzü kızarmış, yavru geyik gibi tetikte olan Rita duruyordu ve kaçmaya hazırdı. Diğer kapı eşiğinde, aynı şekilde yanakları kıpkırmızı olan Ernestine, Gracchi’lerin Annesi gibi hükmeden bir tavırla beklerken, kimonosundan arda kalanlar kabaca vücudunu sarmıştı ve beline bastırdığı koluyla tutmaya çalışıyordu. Lute ise piyanonun arkasında köşeye sıkışmışken kaçmaya çalıştı ama elleri ve dizlerinin üstünde durarak parke zemine avuçlarıyla sert bir şekilde vuran, başını vahşi bir şekilde savururken boğa gibi kükreyen Forrest’tan korkup geri çekildi.
Ernestine durduğu güvenli yerden, “O yüzükoyun yerlere yatmış sefil erkek bozuntusunun, o adamın Berkeley’nin Stanford’a karşı zaferinde liderlik ettiği konusundaki o eski tarih öncesi efsaneye hâlâ inanıyorlar,” açıklamasında bulundu.
Gösterdiği çaba yüzünden göğüsleri inip kalkıyordu ve Forrest keyifle titreşen vişne rengi ipeğin hareketini fark ettikten sonra, aynı şekilde nefes alan diğer iki kıza döndü.
Piyano, minyatür bir kuyruklu piyanoydu. Kahvaltı odasına uyum sağlayacak şekilde, canlı beyaz ve altın rengi mükemmel bir enstrümandı. Duvardan uzanıyordu, bu nedenle Lute’un, piyanonun iki tarafından da kaçma olanağı vardı. Forrest ayağa kalktı ve piyanonun üstünden kızın karşısına dikildi. Üstüne atlama tehditleri savururken Lute dehşet içinde haykırdı:
“Ama Dick, mahmuzların!