“Neden ağlıyorsun, kocacığım?” diye sordu. “Artık beni sevmiyor musun? Yoksa artık güzel değil miyim?”
“Hayır, öyle değil,” dedi Bar Şalmon ama uzun bir süre boyunca başka bir şey söylemeyecekti. Sonunda evini tekrar görmeyi derin bir şekilde arzuladığını itiraf etti.
“Ama bir yeminle bağlısın bana,” dedi Prenses.
“Biliyorum ve yeminimi bozmayacağım,” diye cevap verdi Bar Şalmon. “Evimi kısa bir süre için ziyaret etmeme izin ver. Geri dönüp sana eskisinden de bağlı olduğumu kanıtlayacağım.”
Prenses, Bar Şalmon’un bu koşullarla tam bir sene için oradan ayrılmasına izin verdi. Kocaman siyah bir ifrit onunla birlikte memleketine uçacaktı.
Bar Şalmon ülkesine ayak basar basmaz bir daha Ergetz diyarına dönmemeye karar verdi.
“Soylu hanımına söyle, onun yanına asla dönmeyeceğim,” dedi ifrite.
Kendini yoksul göstermek için üstünü başını yırttı. Karısı onu gördüğünde sevinçten havalara uçmuştu. Çünkü onun öldüğünü sanarak yas tutmaktaydı. Bar Şalmon başından geçenleri anlatmadı. Sadece gemisinin battığını ve gariban bir denizci olarak çalışıp geri dönmeyi başardığını söylemekle yetindi. Tekrar insanlar arasında olmaktan, kendi dilinin konuşulduğunu duymaktan ve kafalarına göre belirip kaybolmayan sağlam binalar görmekten çok mutluydu. Günler geçtikçe periler diyarındaki maceralarının acayip bir rüyadan ibaret olduğunu düşünmeye başladı.
Bu arada Prenses bir yıl dolana kadar sabırla bekleyecekti.
Sonra Bar Şalmon’u geri getirmesi için büyük kara ifriti gönderdi.
Bar Şalmon bir gece bahçesinde tek başına yürürken bu haberciyle karşılaştı.
“Seni geri götürmeye geldim,” dedi ifrit.
Bar Şalmon irkildi. Bir senenin dolduğunu unutmuştu. İşinin bittiğini düşündü ama ifritin onu zorla kolundan tutup götürmemesi üzerine kaçma ihtimalinin olduğunu anladı.
“Git ve hanımına geri dönmeyi reddettiğimi söyle,” dedi.
“Seni zorla götüreceğim,” dedi ifrit.
“Bunu yapamazsın,” dedi Bar Şalmon. “Çünkü ben Kral’ın damadıyım.”
İfrit çaresiz kalıp tek başına Ergetz’e döndü.
Kral Aşmeday çok öfkelenmişti ama Prenses sabırlı olmasını tavsiye etti.
“Kocamı geri getirmek için bir yol bulacağım,” dedi. “Başka haberciler yollayacağım.”
Ertesi akşam Bar Şalmon bahçede bir grup güzel periyle karşılaştı. Onu kendileriyle birlikte dönmeye ikna etmek için ellerinden geleni yaptılar ama Bar Şalmon onlara kulak asmayacaktı bile. Her gün yeni haberciler geldi: Tehditler savuran iri yarı suratsız ifritler, onu tatlı dille kandırmaya çalışan güzel periler ve canını sıkmaktan başka işe yaramayan baş belası cinler ile gulyabaniler. Bar Şalmon, akla gelebilecek her yerde Prenses’in yolladığı habercilerle karşılaşmadan adım dahi atamıyordu. Kendisinden başka kimse onları göremiyordu. Bu yüzden, görünmez insanlarla konuşuyor gibiydi. Arkadaşları onun tuhaf davrandığını düşünmeye başlamışlardı.
Kral Aşmeday her gün daha çok sinirlenmekteydi. Nihayet, Bar Şalmon’a bizzat gideceğini söyleyerek tehditte bulundu.
“Hayır, ben gideceğim,” dedi Prenses. “Kocamın bana direnmesi imkânsız olacaktır.”
Çok sayıda hizmetçi seçti kendine. Prenses ve maiyetinin havadaki hızlı uçuşu, geçtikleri ülkelerde şiddetli fırtınalar kopmasına sebep oldu. Koyu bir kara bulut halinde Bar Şalmon’un yaşadığı ülkeye indiler. Tuhaf çığlıkları kuvvetli bir kasırganın gürültüsünü andırıyordu. Şehrin daha önce hiç şahit olmadığı müthiş bir fırtınayı beraberlerinde getirdiler. Ardından, geldikleri gibi hızlı bir şekilde fırtına dindi. Evlerine kaçmış olan insanlar tekrar dışarı çıkmaya cesaret edebildi.
Bar Şalmon’un küçük oğlu bahçeye çıktı ama sonra hemen eve girdi.
“Baba, gel de bak,” diye bağırdı çocuk. “Bahçe fırtınanın getirdiği acayip yaratıklarla dolu. Sürünüp emekleyen türlü türlü şeyler, kertenkeleler, kara kurbağaları ve bir sürü böcek bahçeyi işgal etti. Ağaçları, çalılıkları ve patikaları kapladılar. Bazıları alacakaranlıkta minik fenerler gibi parlıyor.”
Bar Şalmon bahçeye çıktı ancak kurbağa veya kertenkele falan görmedi. Bunun yerine kocaman bir sıra halindeki ifritler, cinler ve gulyabanileri gördü. Prenses, yani karısıysa etrafı peri hizmetçileriyle sarılı halde bir gül çalısındaydı. Kollarını ona uzatıyordu.
“Kocacığım, benimle Ergetz diyarına dönmen için sana yalvarmaya geldim. Seni çok özledim. Uzun zaman dönmeni bekledim. Babamın öfkesini yatıştırmam çok zor oldu. Hadi, kocacığım, benimle gel. Çok güzel bir karşılama seni bekliyor,” diye dil döktü.
“Dönmeyeceğim,” dedi Bar Şalmon.
“Öldür onu, öldür onu!” diye ciyakladı ifritler. Sonra bir sürü el kol hareketleri yaparak Bar Şalmon’un etrafını sardılar.
“Yo, ona zarar vermeyin,” diye emretti Prenses. “Cevap vermeden evvel iyi düşün, Bar Şalmon. Güneş battı ve gece yaklaşmakta. Gün doğana dek iyice düşün. Yanıma gel, bana dön ve her şey iyi olsun. Ama benimle gelmeyi reddedersen hak ettiğin gibi muamele edileceksin. Gün doğmadan önce çok iyi düşünüp kararını ver.”
“Peki, reddedersem gün doğarken ne olacak?” diye sordu Bar Şalmon.
“Göreceksin. Çok iyi düşün ve unutma, sabaha dek burada seni bekleyeceğim.”
“Ben cevabımı verdim. Sana meydan okuyorum,” dedi Şalmon ve içeri girdi.
Gece bahçeden yükselen tuhaf ve yaslı bir müzikle geçti. Güneş tüm görkemiyle doğarak altın ışıklarını şehrin üzerine yaydı. Işığın gelişiyle birlikte başka tuhaf sesler şehir halkını uyandırdı. Pazar alanında harikulade bir manzarayla karşılaştılar. Burası yüzlerce tuhaf varlıkla, gulyabanilerle, ifritlerle ve perilerle doluydu. O güne dek böyle şeyler görmemişlerdi. Küçücük elfler meydanda koştukça çocuklar pek eğleniyordu. Acayip cinler lamba direklerine tırmanıp belediye binasının çatısına çömelmişlerdi. Bu binanın merdivenlerinde ışıltılı bir sıra oluşturmuş periler ile hizmetçi cinler vardı. Ortalarında ise şafak gibi parlak bir hayal halindeki Prenses duruyordu.
Şehrin belediye başkanı ne yapacağını bilmiyordu. Makam zincirini boynuna takıp Prenses’i karşılamak için uzun bir konuşma yaptı.
“Bu sıcak karşılama için çok teşekkür ederim. Siz Sayın Belediye Başkanı ve bu ölümlüler şehrinin iyi insanları, beni dinleyin! Ben Ergetz Peri Diyarı’nın prensesiyim. Babam Aşmeday ise bizim ülkemizin kralıdır. Aranızda bir adam var, işte o da benim kocamdır,” diye cevap verdi Prenses.
“Kimdir o?” diye sordu kalabalık şaşkınlıkla.
“İsmi Bar Şalmon’dur,” diye cevap verdi prenses. “Bozulması imkânsız yeminlerle bağlıyım ona.”
“Yalan!” diye bağırdı Bar Şalmon kalabalığın içinden.
“Doğru söylüyorum. İşte oğlumuz,” diye cevap verdi Prenses. Elf gibi sevimli bir oğlan çocuğu öne çıktı. Şıp demiş Bar Şalmon’un burnundan düşmüştü.
“Bu