Турецкий язык. Перевод прозы на примере романа «Kürk Mantolu Madonna. Часть 1». Практикум с заданиями (В2–С1). Татьяна Олива Моралес. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: Татьяна Олива Моралес
Издательство: Издательские решения
Серия:
Жанр произведения:
Год издания: 0
isbn: 9785006084858
Скачать книгу
İnsanlara ne kadar çok muhtaç olursam onlardan kaçmak ihtiyacım da o kadar artıyordu.

      24. Bir gün, akşamüstü, istasyonla Sergievi arasındaki tenha yolda ağır ağır yürüyor, Ankara’nın harikulade sonbaharını doya doya içime çekerek ruhumda nikbin bir hava yaratmak istiyordum.

      25. Halkevinin camlarından aksederek beyaz mermer binayı kan rengi deliklere boğan güneş, akasya ağaçlarının ve çam fidanlarının üzerinde yükselen ve buğu mudur, toz mudur, ne olduğu belli olmayan duman, herhangi bir inşaattan dönen ve parça parça elbiselerinin içinde sessiz ve biraz kam bur yürüyen ameleler, üstünde yer yer otomobil lastiği izleri uzanan asfalt…

      26. Bunların hepsi mevcudiyetlerinden memnun görünüyorlardı.

      27. Her şey, her şeyi olduğu gibi kabul etmekteydi.

      28. Şu halde bana da yapacak başka bir şey kalmıyordu.

      29. Tam bu sırada yanımdan hızla bir otomobil geçti.

      30. Başımı çevirip baktığım zaman camın arkasındaki çehreyi tanıdığımı zannettim.

      31. Nitekim araba beş on adım gittikten sonra durdu, kapısı açıldı; mektep arkadaşlarımdan Hamdi, başını uzatmış, beni çağırıyordu.

      Sokuldum.

      32. «Nereye gidiyorsun?» diye sordu. «Hiç, geziniyorum!» «Gel, bize gidelim!»

      33. Cevabımı beklemeden bana yanında yer açtı.

      34. Yolda anlattığına göre, çalıştığı şirketin bazı fabrikalarını dolaşmaktan geliyordu:

      35. «Geleceğimi eve telgrafla bildirmiştim, herhalde hazırlık yapmışlardır.

      36. Yoksa seni davet etmeye cesaret edemezdim!» dedi.

      Güldüm.

      37. Sık sık görüştüğüm Hamdi’yi, bankadan ayrıldığımdan beri görmemiştim.

      38. Makine vesaire komisyonculuğu yapan, aynı zamanda orman ve kereste işleriyle uğraşan bir şirkette müdür muavini olduğunu ve oldukça iyi bir para aldığını biliyordum.

      39. İşsiz zamanımda kendisine müracaat etmeyişim de hemen hemen bunun içindi:

      40. İş bulmasını rica etmeye değil de, para yardımı yapmasını istemeye geldim zanneder diye çekinmiştim.

      41. «Hep bankada mısın?» diye sordu.

      42. «Hayır, ayrıldım!» dedim. Hayret etti: «Nereye girdin?» İstemeye istemeye cevap verdim: «Açıktayım!»

      43. Beni baştan aşağı bir süzdü, kılık kıyafetime baktı, evine davet ettiğine pişman olmamış olmalı ki, elini dostça bir tebessümle omzuma vurarak:

      44. «Bu akşam konuşup bir çare buluruz, aldırma!» dedi.

      45. Halinden memnun ve kendinden emin görünüyordu.

      46. Demek artık tanıdıklara yardım lüksünü bile yapacak hale gelmişti. Gıpta ettim.

      47. Küçük, fakat şirin bir evde oturuyordu.

      48. Biraz çirkin, fakat cana yakın bir karısı vardı.

      49. Hiç çekinmeden yanımda öpüştüler.

      50. Hamdi beni yalnız bırakarak yıkanmaya gitti.

      51. Beni karısına tanıtmadığı için, ne yapacağımı bilmeden, misafir odasının ortasında dikilip kaldım.

      52. Karısı da kapının yanında duruyor ve belli etmeden beni süzüyordu. Bir müddet düşündü.

      53. Galiba zihninden

      «Buyurun, oturun!» demek geçti. Fakat sonra buna lüzum görmeyerek yavaşça dışarı süzüldü.

      54. Her zaman ihmalkâr olmayan, hatta bu gibi kaidelere fazlaca dikkat eden ve hayattaki muvaffakiyetinin bir kısmını da bu dikkatine borçlu olan Hamdi’nin beni böyle ortada bırakı-vermesinin sebebini düşündüm.

      55. Mühimce mevkilere geçen adamların esaslı âdetlerinden biri de galiba eski -ve kendilerinden geri kalmış- arkadaşlarına karşı gösterdikleri bu biraz da şuurlu dalgınlıktı.

      56. Sonra, o zamana kadar «siz» diye hitap ettikleri dostlarına birdenbire ahbapça «sen» diyecek kadar alçakgönüllü ve babacan oluvermek, karşısındakinin sözünü yarıda kesip rastgele manasız bir şey sormak ve bunu gayet tabii olarak, hatta çok kere şefkat ve merhamet dolu bir tebessümle birlikte yapmak…

      57. Bütün bunlarla son günlerde o kadar çok karşılaşmıştım ki, Hamdi’ye kızmak ve gücenmek aklıma bile gelmedi.

      58. Sadece, kalkıp, kimseye haber vermeden gitmeyi ve bu sıkıntılı vaziyetten kurtulmayı düşündüm.

      59. Fakat bu sırada beyaz önlüklü, başörtülü, yaşlı bir köylü kadın, yamalı siyah çoraplarıyla, hiç ses çıkarmadan kahve getirdi.

      60. Üzeri sırma çiçekli lacivert koltuklardan birine oturdum, etrafıma baktım.

      61. Duvarlarda aile ve artist fotoğrafları, kenarda, hanıma ait olduğu anlaşılan bir kitap rafında, yirmi beş kuruşluk birkaç romanla moda mecmuaları vardı.

      62. Bir sigara iskemlesinin altına dizilmiş bulunan birkaç albüm, misafirler tarafından bir hayli hırpalanmışa benziyordu.

      63. Ne yapacağımı bilmediğim için onlardan birini aldım, daha açmadan Hamdi kapıda göründü.

      64. Bir eliyle ıslak saçlarını tarıyor, ötekiyle açık yakalı beyaz frenk gömleğinin düğmelerini ilikliyordu.

      65. «E, nasılsın bakalım, anlat!» diye sordu. «Hiç!… Söyledim ya!.»

      66. Bana rast geldiğinden memnun görünüyordu.

      67. İhtimal, eriştiği mertebeleri gösterebildiğine, yahut da, benim halimi düşünerek, benim gibi olmadığına seviniyordu.

      68. Nedense, hayatta bir müddet beraber yürüdüğümüz insanların başına bir felaket geldiğini, herhangi bir sıkıntıya düştüklerini görünce