Bunu söyledikten sonra aceleyle odadan çıktı.
Bir koşuşturmadır başladı, herkes oradan oraya seğirtiyor, kapılar açılıp kapanıyor, değişik yerlerde farklı renklerde yüzler belirip kayboluyordu, bu çeyrek saat sürdü. Yalnızca tek bir kişi, olayı birazcık olsun aydınlatabilecek tek kişi taş gibi suskundu, başaşçı Chloe Teyze. Sessizce, neşeli yüzüne yerleşmiş ağır bir bulutla, çevresindeki heyecana ilişkin hiçbir şey görmemiş ve duymamışçasına kahvaltı bisküvilerini yapmaya girişmişti.
Az sonra on-on iki kadar küçük şeytan kargalar gibi verandanın parmaklıklarına tünemiş, her biri garip efendiye bahtsızlığını ilk haber verenin kendisi olmasına karar vermişti.
“Deliye dönecek. Kalıbımı basarım,” dedi Andy.
“Sövmez mi şimdi?” dedi küçük kara Jake.
“Elbette söver,” dedi yün saçlı Mandy. “Dün akşam yemeğinde duydum. Her şeyi duydum, hanımın kavanozları koyduğu dolaba saklanmıştım, her sözcüğü duydum.” Ömrü boyunca duyduğu hiçbir sözcüğün anlamını bir kara kedinin düşündüğünden çok düşünmemiş olan Mandy şimdi üstün zekâlı havalarında caka satarak kabara kabara dolaşıyor, kavanozların arasına kıvrılıp derin derin uyuduğunu unutuyordu. Sonunda çizmelerini çekmiş ve mahmuzlarını kuşanmış Haley göründüğünde dört koldan kötü havadislerle selamlandı. Verandadaki küçük şeytanlar sövme konusundaki umutlarında hayal kırıklığına uğramadılar, üstelik adam bunu öyle akıcı ve hararetli bir dille yaptı ki tümünün de hayranlıktan ağzı açık kaldı, bu arada adamın kamçısından kurtulmak için başlarını eğip bir o yana bir bu yana kaçmaya çalışıyor, çil yavrusu gibi dağılıyor, sonra yine hızla bir araya geliyor, verandanın altındaki çürümüş çimenlerde inanılmaz bir kıkırdamayla üst üste yığılıyor, topuklarını yere vurup avazları çıktığı kadar bağırıyorlardı.
Haley dişlerinin arasından, “Küçük şeytanlar, sizi bir elime geçirirsem…” dedi.
Andy eliyle koluyla kibirli jestler yaparak zaferle, “Ama geçiremedin,” diye bağırdı, bir yandan sesini duyamayacak kadar uzaklaşmış olan talihsiz tüccarın arkasından görülesi maymunluklar yapıyordu.
Ansızın hazin bir tavırla salona dalan Haley, “Biliyor musunuz Shelby, bu yılın en garip olayı bu! Kız, küçüğü de alıp kaçmış sanırım,” dedi.
“Mr. Haley, Mrs. Shelby yanımızda,” dedi Mr. Shelby.
Haley, “Özür dilerim hanımefendi,” diyerek hâlâ biraz çatık duran kaşlarıyla hafifçe eğildi. “Yine de söylemeden edemeyeceğim, bu, yılın en tuhaf olayı, doğru mu bayım?”
Mr. Shelby, “Bayım, benimle görüşmek istediğiniz bir şey varsa, bunu bir beyefendi tavrında yapın. Andy, Mr. Haley’in şapkasıyla kırbacını al. Oturun efendim. Evet, üzülerek söylemeliyim ki, duyduklarından ya da birinin bu işi ona anlatmasından heyecanlanmış olacak ki genç hanım çocuğunu alıp gece kaçmış.”
“İtiraf etmeliyim ki, bu işte dürüst bir anlaşma bekliyordum.”
Mr. Shelby sertçe ona döndü.
“Bu sözden ne çıkarmam gerekiyor bayım! Biri benim onurumu sorgularsa ona vereceğim tek bir yanıt vardır.”
Köle tüccarı bundan korktu, daha yumuşak bir tonda, “Dürüst pazarlık yapmış birini böyle dolandırmak çok can sıkıcı,” dedi.
Mr. Shelby, “Mr. Haley,” dedi, “hayal kırıklığınız için nedenleriniz olduğuna inanmasaydım, bu sabah salonuma öyle kabaca, selamsız sabahsız dalmanıza asla katlanamazdım. Şunu da söyleyeyim, bu olaydaki haksızlıkta payım varmışçasına yapılan tüm imaların beni hedef almasına izin vermeyeceğim. Üstelik malınızı yeniden ele geçirebilmeniz için atlar ya da hizmetçiler gibi her türlü yardımı sağlamaya kendimi zorunlu hissediyorum. Yani kısaca Haley,” sesi ansızın o seçkin soyluluk tonundan açıksözlü, içtenlikli bir havaya bürünmüştü, “sizin için en iyisi sakin olup biraz kahvaltı etmek, sonra ne yapılması gerektiğini düşünürüz.”
Mrs. Shelby ayağa kalktı, o sabah işlerinin kahvaltı sofrasında bulunmasını engellediğini söyleyerek beylerin kahvesiyle ilgilenmesi için çok saygın bir melezi yerine bırakıp odadan çıktı.
“Sizin hanım, naçiz kulunuzdan pek hoşlanmıyor anlaşılan.”
Haley aileden biriymiş duygusunu uyandırmaya çalışarak teklifsizce konuşmuştu.
Mr. Shelby kuru bir sesle, “Karımdan bu kadar rahat söz edilmesine alışık değilim,” dedi.
Haley gülmeye çalışarak, “Özür dilerim, yalnızca şakaydı elbette,” dedi.
“Bazı şakalar öbürlerinden daha uygunsuz kaçıyor.”
Haley kendi kendine, “Haddinden fazla rahat, kâğıtları imzaladım ya, lanet herif! Düne kadar her türlü şakaya katlanıyordu oysa!” diye mırıldandı.
Hiçbir başkanın mahkemeye düşüşü arkadaşları arasında Tom’un durumu kadar büyük heyecan dalgası yaratmamıştır. Her ağızdaki konu oydu, evde ya da tarlada olayın olası sonuçlarını tartışmaktan başka bir şey yapılmıyordu. Eliza’nın kaçışı, burada daha önce benzeri yaşanmamış bir olay olması bir yana, genel heyecanı uyarmak için de büyük bir yardımcı unsurdu.
Yöredeki abanoz çocukların tümünden üç kat daha kara olduğundan herkesin Kara Sam dediği zenci, Washington’daki her beyaz vatanseverin gözüne girecek biçimde, ucunun kendine dokunmamasına dikkat ederek olanca gözlem ve kavrama yeteneğiyle olayın tüm aşama ve sonuçlarını derinlemesine irdeliyordu.
“Evet, hiçbir yere doğru esmeyen bir bela rüzgârı bu… İşte durum budur,” dedikten sonra bu veciz sözü desteklercesine üstündeki pantolonumsu şeyi yukarı çekti, pantolon askısını tutması gereken düğmenin yerine el çabukluğuyla bir çivi taktı. Bu mekanik dehasından oldukça hoşnut görünüyordu.
“Evet, hiçbir yere doğru esmeyen bir rüzgâr,” diye yineledi.
“Şimdi buyurun bakalım, Tom’un işi bitti, eh bir başka zenci için yer açıldı demektir, peki bu, neden şu garip bendeniz olmasın? İşin özü bu işte. Tom her yere atla gider gelir, çizmeler parlatılmış, cepte para, her şeyin tadı kahve kadar yerinde, peki bu neden artık Sam olmasın? Benim bilmek istediğim bu.”
Andy, “Merhaba Sam, hey Sam! Efendi gidip Bill ile Jerry’yi yakalamanı istiyor,” diyerek Sam’in kendi kendine konuşmasını kesti.
“Selam! Şimdi neler dönüyor bakalım delikanlı?”
“Biliyorsun sanırım, Lizzy oğluyla tüydü!”
Sam hafif bir aşağılamayla, “Sen git de büyükannene akıl ver,” dedi, “senden çok daha erken öğrendim, bu zenci sandığın kadar toy değil, bilesin!”
“Eh, her neyse, efendi, Bill ile Jerry’yi hemen istiyor, senle ben de efendi Haley’le gidip kadını arayacağız.”
“Bu iyi! Gün bugün!” dedi Sam. “Bunca yıl sonra Sam’e iş düştü. Bir numara o şimdi. O kadını yakalayamazsam n’olayım, efendi, Sam’in neler yapabileceğini görsün bakalım!”
Andy, “İyi de Sam, iki kez düşünsen iyi edersin, hanım onun yakalanmasını