Fakat garip bir şekilde saldırmadı. Onun yerine gözlerini Kyra’nın gözlerine sabitledi ve öfkesi yavaş yavaş hoşgörüye dönüşüyormuş göründü. Hatta belki de minnete…
Çok hafif bir şekilde başın eğmiş gibi göründü; bu çok belli belirsiz bir jestti, neredeyse fark edilmeyecek gibi, sadece Kyra’nın çözümleyebileceği gibi bir jest…
Kyra bir adım daha öne attı, hayvanın sağrısına tutunup hızlı bir hareketle üstüne çıktı.
İçerideki herkes şoke olmuştu.
İlk başlarda yaratık titredi ve sıçramaya başladı. Fakat Kyra bunun sadece gösteri amaçlı olduğunu hissetti. Onu gerçekten sırtından atmak istemiyordu, sadece kontrolün kimde olduğunu göstermek, onu sürekli sınırda tutmak için bir meydan okuma gösterisiydi. Yaratık, vahşi doğanın bir parçası olduğunu, hiç kimse tarafından evcilleştirilemeyeceğini göstermek istemişti.
Seni evcilleştirmek gibi bir isteğim yok dedi Kyra içinden. Yalnıza çarpışmada yoldaşın olmak istiyorum.
Solzor sanki Kyra’yı duyuyormuş gibi sakinleşmişti, hala şahlanma hareketleri yapıyordu fakat önceki kadar hırçın değildi. Kısa bir süre sonra hareketleri kesildi ve Kyra’nın altında mükemmel bir şekilde sabit durmaya başladı. Sanki onu korumak ister gibi, diğerlerine hırlıyordu.
Kyra artık sakinleşmiş olan Solzor’un sırtından aşağıdakilere baktı. Bir grup şoke olmuş adam, ağızları bir karış açık kalmış, ona bakıyordu.
Kyra’nın yüzüne yavaş yavaş geniş bir gülümseme yerleşti, büyük bir zafer duygusu hissediyordu.
“Bu” dedi, “benim seçimim. Ve onun adı Andor.”
Kyra Andor’u Argos’un avlusunun ortasına doğru sürdü. Babasının tüm adamları, o sert adamlar onun yürüyüşünü hayranlıkla izlediler. Hiçbirinin daha önce böyle bir şey görmediği açıkça belli oluyordu.
Andor, sanki kafeste tutulmuş olmasının intikamını almak ister gibi, tüm adamlara hırlayıp, onları süzerken Kyra hayvanın sağrısını nazik bir şekilde tutup onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Baylor hayvanın üstüne yeni bir deri eyer koyduğunda Kyra dengesini ayarladı ve o kadar yüksekte sürmeye alışmaya çalıştı. Bu yaratık altındayken her zamankinden daha güçlü hissediyordu.
Hemen yanında Dierdre, Baylor’ın onun için seçtiği, çok güzel bir kısrağa biniyordu ve ikisi Kyra uzakta, kapının yanında kendisini bekleyen babasını fark edene kadar kara doğru ilerlediler. Babası adamlarıyla beraber duruyordu. Hepsi onu görmek istiyordu ve hepsi de korku ve hayranlıkla onu izliyordu. Hepsi onun böyle bir hayvana binebiliyor olması karşısında donakalmışlardı. Kyra adamların gözlerindeki hayranlığı görebiliyordu. Bu durum yolculuğu öncesi ona cesaret vermişti. Olur da Theos onun için geri dönmezse hiç olmazsa altına bu muhteşem yaratık olacaktı.
Kyra hayvanın sırtından indi ve Andor’u sağrısından tutup yönlendirerek babasının yanına geldi. Babasının gözlerindeki endişe kıpırtılarını fark etti. Bunun bu yaratıkla mı yoksa çıkmak üzere olduğu yolculukla mı ilgili olduğunu bilmiyordu. Babasının gözlerinde endişe ona moral vermiş, önünde uzanan her neyse ondan korkanın sadece kendisi olmadığını, babasının her şeye rağmen onu umursadığını fark etmesini sağlamıştı. O kısacık zaman diliminde babası savunmasını düşürmüş ve ona sadece kendisinin anlayabileceği bir gözle bakmıştı, bir babanın sevgisi ile… Babasının onu bu görece göndermekle ilgili bocalamakta olduğunu görebiliyordu.
Babasından birkaç adım uzakta, yüzü ona dönük olarak durdu ve adamlar vedalaşmayı izlemek üzere toplandıklarında aralarında bir sessizlik oluştu.
Kyra babasına gülümsedi.
“Merak etme baba” dedi. “Beni güçlü olmak üzere yetiştirdin.”
Babası başını salladı, morali düzelmiş gibi davranmaya çalışıyordu fakat öyle olmadığı görülebiliyordu. Ne de olsa o hala bir babaydı.
Babası bakışlarını gökyüzünde gezdirdi.
“Keşke ejderhan şimdi senin için gelseydi” dedi. “Escalon’u dakikalar içinde geçebilirdin. Veya daha da iyisi, yolculuğunda sana katılır ve yoluna her kim çıkarsa küle çevirirdi.”
Kyra buruk bir şekilde gülümsedi.
“Theos artık gitti baba.”
Babası yeniden ona döndü, gözlerinde merak vardı.
“Sonsuza kadar mı?” diye sordu, adamlarını savaşa götüren, bilmek zorunda olan fakat sormaya korkan bir komutanın sorusuydu bu.
Kyra gözlerini kapatıp bir cevap alabilmek için konsantre olmayı denedi. Theos’un ona cevap vermesini istedi.
Fakat sadece can sıkıcı bir sessizlik vardı. Bu durum onu Theos’la hiçbir bağlantı kurmuş olup olmadığını düşünmeye itti; yoksa her şeyi sadece hayal mi etmişti?
“Bilmiyorum baba” diye cevapladı dürüstçe.
Babası başıyla onayladı, olayları olduğu gibi kabul edip kendine güvenmeyi öğrenmiş bir adamın tavrıyla kabullenmişti durumu.
“Sakın unutma…” diye söze girdi babası.
“KYRA!” diye bağıran heyecanlı bir ses araya girdi.
Kyra sesin geldiği yöne döndüğünde adamlar yolu açıyordu ve Aidan’ın, yanında Leo’yla birlikte, babasının adamlarından birinin sürdüğü bir taşıyıcıdan atlayıp kendisine doğru koştuğunu görünce Kyra’nın içi neşeyle doldu. Oğlan karın içinde tökezleyerek kendisine doğru koşuyordu ve Leo da ondan çok daha hızlı, onun birkaç adım ötesindeydi ve Kyra’nın kollarına atılmak üzereydi.
Leo Kyra’yı yere devirip göğsünün üstüne çıktı, yüzünü yalamaya başladı ve Kyra da gülmeye başladı. Şimdiden Kyra’yı korumaya başlayan Andor hırlamaya başladı ve Leo yere atlayıp onunla yüz yüze geldi ve o da hırlamaya başladı. İkisi de korkusuz yaratıklardı ve ikisi de Kyra’yı eşit derecede korumak istiyorlardı. Kyra onurlandığını hissetti.
Kyra hemen ayağa kalkıp ikisinin arasına girdi, Leo’yu geride tutuyordu.
“Sorun yok Leo” dedi. “Andor benim arkadaşım. Ve Andor,” dedi ona dönerek “Leo da benim arkadaşım.”
Leo itaatkar bir şekilde geri çekildi. Andor hala hırlıyordu fakat artık daha sessizdi.
“Kyra!”
Kyra dönüp Aidan’ın kollarına atıldığını gördü. Oğlanın küçük elleri sırtına sarılırken Kyra uzanıp onu sıkıca kucakladı. Bir daha hiç göremeyeceğini düşündüğü küçük erkek kardeşine sarılmak iyi hissettirmişti. Hayatının dönüştüğü girdapta bir parça normal kalan tek şey oydu, hiç değişmeyen tek şey…
“Burada olduğunu duydum” dedi oğlan aceleyle, “ve seni görmek için bir araca atlayıp geldim. Geri döndüğünü gördüğüme çok sevindim.”
Kyra buruk bir şekilde gülümsedi.
“Korkarım çok uzun bir süre değil kardeşim” dedi.
Aidan’ın gözlerinden bir endişe dalgası geçti.
“Gidiyor musun?” diye sordu yıkılmış bir şekilde.
Babaları araya girdi.
“Dayısını görmeye gitmesi gerekiyor” diye açıkladı. “Şimdi bırak da gitsin.”
Kyra