Babasının onlarca askeri tek sıra olmuş, Pandesia tahıllarını elden ele geçiriyor, taşıyıcıları tepeleme dolduruyorlardı. İçinde birbirine çarptıkça şangırdayan kalkanlarla ağzına kadar dolu bir başka taşıyıcı daha geçti. O kadar tepeleme doldurulmuştu ki bazı kalkanlar kayıp aracın yanından yere düştü ve askerler düşenleri toplamak için o tarafa koştu. Etrafındaki tüm taşıyıcılar kalenin kapısına doğru ilerliyordu. Bazıları Volis yoluna dönerken, bazıları da babasının göstermiş olduğu başka yollara gidiyordu, hepsi ağzına kadar doluydu. Kyra gördükleriyle biraz da olsa teselli olmuştu; sebep olduğu savaşla ilgili şimdi biraz daha az kötü hissediyordu.
Bir köşeyi döndüler ve Kyra babasını gördü. Etrafı adamlarıyla çevriliydi, onayına sunulan düzinelerce kılıç ve mızrağı incelemekle meşguldü. Ona doğru dönüp yaklaştı ve adamlarına uzaklaşmalarını işaret etti. Adamlar onları yalnız bırakarak dağıldı.
Babası dönüp Anvin’e baktı. Anvin bir an ne yapacağını bilmez bir şekilde orada durdu, babasının bu, açıkça onun da uzaklaşmasını isteyen sessiz bakışına şaşırmış gibi görünüyordu. Sonunda Anvin de dönüp diğerlerine katıldı ve Kyra’yla babasını yalnız bıraktı. Kyra da şaşırmıştı. Babası daha önce hiçbir zaman Anvin’in uzaklaşmasını istememişti.
Kyra babasına baktı, babasının ifadesi her zamanki gibi ne düşündüğünü belli etmez haldeydi, bildiği ve sevdiği, yakın baba ifadesini değil, adamlarının arasındaki herkesin bildiği lider ifadesini takınmıştı. Babası da ona baktı ve Kyra, aklından aynı anda birçok düşünce geçerken, gerildiğini hissetti. Babası onunla gurur mu duyuyordu? Onları bir savaşa soktuğu için kızgın mıydı? Theos onu küçük düşürüp ordusunu yüzüstü bıraktığı için hayal kırıklığına mı uğramıştı?
Kyra, babasının konuşmadan önceki sessizliğine alışkın olduğu için bekledi. Artık hiçbir şey düşünemiyordu; ikisinin arasında her şey çok hızlı değişmişti. Babası son yaşananlarla birlikte değişirken, kendisini de bir gecede büyümüş gibi hissediyordu; sanki birbirleriyle nasıl ilişki kuracaklarını artık bilemiyor gibiydiler. O hala, bildiği ve sevdiği, ona gece geç vakitlere kadar hikâyeler okuyan babası mıydı? Yoksa artık onun komutanı mıydı?
Babası öylece durmuş kendisine bakarken ve aralarındaki sessizlik büyürken Kyra babasının ne diyeceğini bilemiyor olduğunu anladı. Yalnızca esen rüzgârın sesi duyuluyordu ve arkalarındaki adamların geceye hazırlık için yakmaya başladıkları duvarlardaki meşalelerin alevleri titreşiyordu. Sonunda Kyra sessizliğe daha fazla dayanamadı.
“Bunların hepsini Volis’e mi götüreceksin?” diye sordu yanlarından kılıçlarla dolu bir taşıyıcı geçerken.
Babası dönüp taşıyıcıyı inceledi, içinde bulunduğu düşten uyanmış gibiydi. Başını sallarken Kyra’ya bakmak yerine daha çok taşıyıcıyla ilgilendi.
“Volis’te artık bizim için ölümden başka bir şey yok” dedi babası, sesi kalın ve net çıkmıştı. “Şimdi güneye gidiyoruz.”
Kyra şaşırmıştı.
“Güney mi?” diye sordu.
Babası başıyla onayladı.
“Esephus” diye belirtti.
Denizin üzerinde konumlanmış kadim kale, güneydeki en büyük komşuları Esephus’a yapacakları yolculuğu düşününce Kyra’nın içi heyecanla doldu. Bir detayın farkına varınca daha da heyecanlandı: Babası oraya gitmeye karar verdiyse, savaşa hazırlanıyor demekti.
Babası sanki onun aklını okumuş gibi başını salladı.
“Artık geri dönüş yok” dedi.
Kyra babasına, uzun zamandır hissetmediği bir gurur duygusuyla baktı. Artık babası orta yaşlarını küçük bir kalenin güvenliğinde geçiren, kanaatkâr bir savaşçı değil, bir zamanlar tanıdığı, özgürlük için her şeyi riske atmaya hazır, gözü pek komutandı.
“Ne zaman yola çıkıyoruz?” diye sordu, kalbi hızla atıyor, ilk savaşı için sabırsızlanıyordu.
Babasını başını sallarken görünce şaşırdı.
“Biz değil” diye düzeltti babası “Ben ve adamlarım. Sen değil.”
Kyra mahzunlaşmıştı, babasının sözleri bir hançer gibi kalbini delmişti.
“Beni geride mi bırakacaksın?” diye sordu kekeleyerek. “Tüm bu olanlardan sonra? Sana kendimi ispatlamak için daha ne yapmam gerekiyor?”
Babası sert bir şekilde başını salladı ve Kyra babasının sertleşen bakışlarını görünce yıkıldı, esneklik göstermeyeceğini anlatan bir bakıştı bu.
“Dayının yanına gitmelisin” dedi babası ve bu bir rica değil bir emirdi. Bu sözler üzerine Kyra babası için nerede durduğunu anlamıştı, o artık babasının kızı değil, bir askeriydi. Bu durum onu incitmişti.
Kyra derin bir nefes aldı; öyle çabuk pes etmeye niyeti yoktu.
“Ben senin yanında savaşmak istiyorum” diye ısrar etti. “Sana yardım edebilirim.”
“Bana yardım ediyor olacaksın” dedi babası “olman gereken yere giderek. Onun yanında olman gerekiyor.”
Kaşlarını çattı, anlamaya çalışıyordu.
“Ama neden?” diye sordu.
Babası uzun bir süre, sonunda iç geçirene kadar, sessiz kaldı.
“Sahip olduğun…” diye başladı babası “…yetenekler, benim anlamadığım şeyler. Bu savaşı kazanmak için ihtiyacımız olan yetenekler. Yalnızca dayının nasıl geliştirilebileceğini bildiği yetenekler.”
Babası uzanıp anlamlı bir şekilde omzunu tuttu.
“Bize yardım etmek istiyorsan” diye ekledi “halkımıza yardım etmek istiyorsan, orada olman gerekiyor. Bir başka askere ihtiyacım yok, senin sunacağın eşsiz yeteneklere ihtiyacım var. Başka hiç kimsenin sahip olmadığı yetenekler.”
Babasının gözlerindeki samimiyeti gördü ve ona katılamayacak olduğu için berbat hissederken sözleriyle bir iç rahatlığı bulmuştu. Aynı zamanda içindeki merak da iyice artmıştı. Babasının hangi yeteneklerden bahsettiğini merak ediyordu ve dayısının kim olabileceğini merak ediyordu.
“Git ve benim sana öğretemeyeceklerimi öğren” diye ekledi babası. “Daha güçlü geri gel. Ve kazanmama yardım et.”
Kyra babasının gözlerine baktı ve saygıyı hissetti, sıcak geri dönüşü ve yeniden iyileşmiş hissetti.
“Ur yolu oldukça uzun” diye ekledi babası. “Batıya ve kuzeye üç günlük sürüş mesafesinde. Escalon’u tek başına geçmek zorunda olacaksın. Hızlı ve gizlilik içinde at sürmek, yollardan uzak kalmak zorunda olacaksın. Burada olanlar yakında her yana ulaşır ve Pandesia lordları öfkeli olacaktır. Yollar tehlikeli olur, ormanlıklardan gideceksin. Kuzeye git, denizi bul ve denizi sürekli gözünün önünde tut. Bu senin pusulan olacak. Kıyı şeridini takip et, Ur’u bulacaksın. Köylerden uzak dur, insanlardan da uzak dur. Kesinlikle durma. Nereye gittiğini kimseye söyleme. Hiç kimseyle konuşma.
Babası onu omuzlarından sıkıca tuttu. Babasının gözlerinin telaşla karardığını gördü ve korktu.
“Beni