Başlangıçta sadece arkadaşlardı. Fakat büyüdüklerinde, yıldızların altındaki bir kader gecesinde her şey değişti. Yasak olmasına rağmen arkadaşlıkları ikisinin de karşı koyamadığı kendilerinden bile büyük bir şeye dönüştü.
Reece, Adalar'ı onun hayalini kurarak terk ederdi, neredeyse depresyon sınırında gezinir, aylarca uykusuz geceler geçirirdi. Her gece yatağında onun yüzünü görür ve aralarında okyanusun ve aile yasalarının olmamasını dilerdi.
Onun da aynı şekilde hissettiğini bilirdi; ondan bir kartal ordusunun kanatlarıyla taşınan sayısız mektup almıştı, hepsi ona karşı hissettiği aşkı anlatıyordu. Onun kadar aşikar anlatmasa da , o da mektuplara cevap verdi.
MacGil aileleri arasında yaşanan ihtilafın meydana geldiği gün Reece'in hayatının en kötü günüydü. Tirus'un, Reece'in babası için planladığı ve en büyük oğlunun, aynı zehirle zehirlenerek öldüğü gündü. Yine de Tirus, Kral MacGil'i suçlamıştı. Ayrılık başlamıştı ve o gün Reece'in -ve Stara'nın- kalplerinin içlerinde öldüğü gün olmuştu. Babası çok güçlü karakterliydi, Stara'nınki de. Her ikisi de diğer MacGil'lerle iletişim kurmalarını yasaklamıştı. Bir daha oraya hiç gitmediler . Reece, geceler boyu acı içinde, Stara'yı yeniden nasıl görebileceğini merak ederek bunun hayalini kurardı. Mektuplarından onun da aynı hislerde olduğunu biliyordu.
Bir gün mektuplar sona erdi. Bunlara bir şekilde engel olunduğundan şüphe etti ama asla tam olarak emin olamadı. Onun mektuplarının da ona bir daha ulaşmadığından şüpheleniyordu. Zaman içinde, devam etmesi zorlaştı ve onunla ilgili düşüncelerini kalbinden çıkarmayı, zihninden kovuşturmayı öğrenmeye karar verdi. Stara'nın yüzü en garip zamanlarda yeniden karşına çıkardı ve ona ne olduğunu düşünmeden edemezdi. O da hala Reece'i düşünüyor muydu? Bir başkasıyla evlenmiş olabilir miydi?
Şimdi, bugün onu yeniden gördüğü için tüm bu anılar tekrar kafasına dolmuştu. Kalbinde yanan duyguların hala ne kadar taze olduğunu, sanki hiç ayrılmamışlar gibi hissettiğini fark etti. Stara, artık daha yaşlı, daha olgun ve hatta genç haline göre çok daha güzel bir kadındı. Reece, bakışlarındaki aşkı fark etti. Onun için duyduğu aşkın Stara'da karşılık bulduğunu anlayınca Reece yeniden doğmuş gibi hissetti.
Reece, Selese'i düşünmek istedi. Bunu ona borçluydu. Deniyordu ama başarmak imkansızdı.
Reece dağların yamacında Stara'yla beraber yürüyordu, ikisi de sus pustu, ne söyleyeceklerini bilmiyorlardı. Kaybolan tüm o yılların boşluğunu doldurmak için insan nereden başlayabilirdi ki?
Stara nihayet, "Yakında evleneceğini duydum," dedi, sessizliği bozarak.
Reece, karnında bir ağrı hissetti. Selese'le evlenme fikri her zaman aşka ve heyecana dair bir duygu seline sebep olurdu fakat bunu Stara'nın dile getirmesiyle mahvolmuş hissetti, sanki ona ihanet etmişti.
"Üzgünüm," diye cevap verdi Reece.
Başka ne söyleyeceğini bilemedi. Aslında söylemek istediği: Onu sevmiyorum. Bunun bir hata olduğunu şimdi görüyorum. Her şeyi değiştirmek ve yerine seninle evlenmek istiyorum sözleriydi.
Fakat Selese'i seviyordu. Bunu itiraf etmesi gerekirdi. Farklı bir çeşit aşktı, belki Stara'ya karşı hissettiği kadar yoğun değildi. Reece'in aklı karışmıştı. Ne düşündüğünü veya ne hissettiğini bilmiyordu. Hangi aşk daha güçlüydü? Söz konusu aşk olunca bir derece mevzu bahis olabilir miydi? Birini sevdiğinde, ne olursa olsun onu sevdiğin anlamı çıkmaz mıydı? Bir aşk diğerine göre nasıl daha güçlü olabilirdi?
"Onu seviyor musun?" diye sordu Stara.
Reece derin bir nefes aldı, duygusal bir fırtınaya tutulmuş gibiydi, nasıl cevap vereceğini hiç bilmiyordu. Bir süre yürüdüler, tam anlamıyla cevap verebilmek için kafasını topluyordu.
"Evet," diye kederle cevap verdi. "Yalan söyleyemem."
Reece durdu ve Stara'nın elini ilk kez tuttu.
Stara durdu ve yüzünü ona döndü.
"Ama seni de seviyorum," diye ekledi Reece.
Stara'nın gözlerinin umutla dolduğunu gördü.
"Beni daha mı çok seviyorsun?" diye sordu, yumuşak sesi umut doluydu.
Reece çok düşündü.
"Seni tüm hayatım boyunca sevdim," dedi nihayet. "Aşkın bildiğim tek yüzü sensin. Sen aşkın benim için anlamısın. Selese'i seviyorum. Ama seninleyken.. sanki benim bir parçam olduğunu hissediyorum. Sanki kendimden bir parça. Sanki onsuz yaşayamam gibi."
Stara gülümsedi. Elini tuttu ve yan yana yürümeye devam ettiler. Stara salınarak yürürken, yüzünde hafiften bir gülümseme vardı.
Gözlerini kaçırarak, "Kim bilir kaç gecemi seni özleyerek geçirdim," diye itiraf etti. "Sözlerim, kartalların kanatlarıyla taşındı – fakat nihayetinde babam hepsini yok etti. Aralarındaki anlaşmazlıktan sonra sana ulaşamadım. Ana karaya gitmek için bir kaç defa gemiyle kaçmaya çalışsam da yakalandım."
Reece tüm bunları duyduğu için kahroluyordu. Hiç bir fikri yoktu. İhtilaftan sonra hep Stara'nın onun hakkında ne hissettiğini merak etmişti. Bunu duyduktan sonra ise ona karşı hissettiği çekim her zamankinden fazlaydı. Artık bu şekilde hissedenin sadece kendisi olmadığını biliyordu. Eskisi kadar aklını kaçırmış hissetmedi. Aralarındaki bu şey aslında gerçekti.
"Ben de senin hayalini kurmayı hiç bırakmadım," diye cevap verdi Reece.
Nihayet dağın yamacının en üst noktasına ulaştılar, durup yan yana durdular, Yukarı Adalar'a ikisi birden tepeden bakıyordu. Bu noktadan, sonsuzluğu görebiliyorlardı; adanın okyanusa bağlantısını, üstündeki sisi, aşağıda çarpan dalgaları ve Gwendolyn'in kayalık kıyılarda sıralanmış yüzlerce gemisini izlediler.
Çok uzun süre, el ele tutuşup anın tadına vararak sessizce durdular. Birlikte olmanın, bunca yıldır onları birbirinden ayıran tüm insanlardan ve hayatın getirdiklerinden sonra nihayet birlikte olmanın tadını çıkardılar.
"Sonunda, burada ve bir aradayız– fakat işe bak ki artık neredeyse başka birine bağlısın, düğününe günler var. Öyle görünüyor ki aramıza hep bir engel girmesi kaderin bir cilvesi."
"Fakat yine de bugün buradayım," diye cevapladı Reece. "Belki kader bize bir şey anlatmaya çalışıyordur."
Stara, Reece'in elini sıkıca tuttu, Reece de aynını yaptı. Karşıya bakarlarken Reece'in kalbi çarpıyordu, tüm hayatı boyunca aklının bu kadar karıştığını hissetmemişti. Bunların hepsi kader miydi? Burada Stara'ya rastlaması, düğününden önce onu görmesi, tüm bunlar bir başkasıyla evlenerek hata yapmasını engellemek için miydi? Tüm bu yıllardan sonra kader onları her şeye rağmen bir araya getirmeye mi çalışıyordu?
Reece, böyle olduğunu hissetmekten kendini alıkoyamıyordu. Ona rastlamasının kaderin bir cilvesi olduğunu, belki de düğününden önce ona son bir şans verildiğini hissediyordu.
"Kaderin bir araya getirdiğini, hiç bir insan bozamaz," dedi Stara.
Stara, Reece'in gözlerine bakıp onu hipnotize ederken sözleri Reece'in içine işledi
"Hayatımızda olan biten çok sayıda şey bizi birbirimizden ayrı düşürdü," dedi Stara. "Klanlarımız. Vatanlarımız. Okyanus. Zaman. Fakat hiç bir şey bizi birbirimizden uzak tutmayı başaramadı. Bunca yıl geçmesine rağmen aşkımız aynı güçle yerinde duruyor. Evlenmeden önce bana rastlaman bir tesadüf mü? Kader bize bir şey anlatıyor. Çok geç değil."
Reece