"Seni gördüğüme sevindim," dedi annesi. Sözler bir fısıltı gibi çıkmıştı, zar zor duyuluyordu.
Gwen yeniden ağlamaklı hissetti, güçlü olmak, annesinin hatırına gözyaşlarına hakim olmak için elinden geleni yaptı. Fakat kendine hakim olamıyordu, gözyaşları aniden boşaldı, hiç durmadan ağlamaya başladı.
"Anne," dedi. "Üzgünüm. Çok üzgünüm. Her şey için."
Gwen, hayatı boyunca daha yakın olamadıkları için üzüntü seline kapılmıştı. İkisi birbirlerini hiç bir zaman gerçekten anlayamamıştı. Kişilikleri hep çatışmıştı, olayları hiç aynı yerden görememişlerdi. Gwen ilişkileri için üzgündü, bunun sorumlusu kendisi olmasa bile. Geriye dönüp baktığında her şeyi daha farklı yapmak için söyleyebileceği veya yapabileceği bir şeyler olmasını diledi. Fakat hayatlarıyla ilgili her şeyde iki ayrı uçta yer alıyorlardı. Görünüşe göre ikisinin de sarf edeceği her hangi bir çaba bunu değiştirmeyecek gibiydi. Aynı aileye mensup, anne-kız ilişkisiyle hapsolmuş birbirlerinden çok farklı iki insandı onlar. Gwen asla onun istediği kızı olamadı, Kraliçe de Gwen'in arzuladığı anne değildi. Gwen kaderlerinin neden bir yazıldığını merak etti.
Kraliçe kafasını salladı, Gwen anladığını görebiliyordu.
"Ben de üzgünüm," diye cevapladı. "Sen sıra dışı bir kız çocuğuydun. Sıra dışı bir Kraliçesin. Benim olduğumdan daha büyük bir Kraliçe ve babanın olabildiğinden çok daha iyi bir hükümdarsın. Burada olsa seninle gurur duyardı. Benden daha iyi bir anneyi hak ediyordun."
Gwen gözyaşlarını elinin tersiyle sildi.
"Sen iyi bir anneydin."
Annesi kafasını salladı.
"Ben iyi bir Kraliçe, sadık bir eştim. Ama iyi bir anne değildim. Sana karşı değildim en azından. Sanırım sende çok fazla kendimi gördüm ve bu beni korkuttu."
Gwen elini sıktı, ağlıyordu, birlikte geçirebilecekleri biraz daha fazla zamanları olmasını, hayatlarında bunun gibi bir konuşmayı daha önce yapmış olmayı diledi. Şimdi artık Kraliçe olmuşken, ikisi de daha yaşlıyken ve artık bir çocuğu varken Gwen annesinin yanında olmasını istedi. Ona danışabilmeyi istiyordu. Fakat kaderin cilvesine bakın, onu yanında en çok istediği zamanda o artık etrafında olamayacaktı.
"Anne, çocuğumla tanışmanı istiyorum. Oğlum Guwayne."
Kraliçenin gözleri şaşkınlık içinde açıldı, kafasını yastıktan kaldırıp aşağı baktığında Gwen'in kollarındaki Guwayne'i ilk kez gördü.
Kraliçe nefesini tuttu, biraz daha doğruldu ve hıçkırıklara boğuldu.
"Ah Gwendolyn," dedi annesi. "Bu gördüğüm en güzel bebek."
Uzandı ve Guwayne'e dokudu, parmaklarını alnında gezdirirken hıçkırıkları arttı.
Annesi yavaşça dönüp Thor'a baktı.
"Çok iyi bir baba olacaksın," dedi. "Eski kocam seni seviyordu. Neden olduğunu şimdi anlıyorum. Senin hakkında yanılmışım. Beni bağışla. Gwendolyn'le birlikte olduğun için mutluyum."
Thor ciddiyetle kafasını salladı, uzanıp Kraliçe ona doğru uzanırken omuzlarını tuttu.
"Bağışlanacak bir şey yok," dedi.
Kraliçe döndü ve Gwendolyn'e baktı, gözlerindeki ifade sertleşti; Gwen gözlerinde bir değişim gördü, eski Kraliçenin geri döndüğünü fark etti.
"Şimdiye kadar çok sayıda mücadele verdin," dedi annesi. "Hepsinin çetelesini tuttum. Her yerde bana çalışan insanlar var. Senin için korkuyorum."
Gwendolyn ellerini okşadı.
"Anne, şimdi bunları dert etme. Devlet işleriyle uğraşma vakti değil."
Annesi kafasını salladı.
"Her zaman devlet işleri vaktidir. Hele şimdi çok daha fazla. Cenazeler, sakın unutma, devlet işidir. Aile etkinlikleri değildir, siyasi olaylardır."
Annesi uzun süre öksürdü ve derin nefes aldı.
"Fazla zamanım yok, o yüzden beni iyi dinle," dedi, sesi daha zayıf geliyordu. "Bunları kalbine yaz. Duymak istemesen bile."
Gwen öne yaklaştı ve ciddiyetle kafasını salladı.
"Ne dersen, anne."
"Tirus'a güvenme. Sana ihanet edecek. Onun halkına da güvenme. MacGiller, bizler gibi değil. Sadece isimleri bizden. Bunu sakın unutma."
Annesinin hırıltısı duyuldu, nefes almaya çalıştı.
"McCloudlar’a da güvenme. Barış sağlayacağına inanma."
Annesi hırıldadı ve Gwen bunu düşündü, sözlerindeki daha derin anlamı yakalamayı denedi.
"Silahlarını ve savunmalarını daha çok kuvvetlendir. Barışın bir yanılsama olduğunu ne kadar iyi kavrarsan, o kadar çok huzur sağlarsın."
Annesi yeniden hırıldadı, uzun sürdü, gözlerini kapattı; bunu yapmak için annesinin ne kadar çok çaba sarf ettiğini görünce Gwen'in kalbi acıyordu.
Bir taraftan bunların sadece uzun zamandır yorgun ve ölmekte olan bir Kraliçenin sözleri olduğunu düşündü, fakat diğer taraftan bunların hikmet dolu olduğunu kabul etmekten kendini alamıyordu, belki de bu kabul etmek istemediği bir bilgelikti.
Annesi yeniden gözlerini açtı.
"Kız kardeşin Luanda," diye fısıldadı. "Onu cenazemde istiyorum. O benim kızım. İlk doğanım."
Gwendolyn nefes aldı, şaşırmıştı.
“O korkunç şeyler yaptı, sürgünü hak ediyor. Fakat ona bu lütuf için izin ver, bir defalığına. Beni toprağa gömerlerken orada olmasını istiyorum. Ölüm döşeğindeki bir annenin bu isteğini geri çevirme.”
Gwendolyn ikiye bölünmüştü, iç geçirdi. Annesini memnun etmek istiyordu fakat tüm yaptıklarından sonra Luanda’nın geri dönmesine izin vermek istemiyordu.
“Bana söz ver,” dedi annesi, Gwen’in ellerini sıkıca tutarak. “Bana söz ver.”
Sonunda hayır diyemeyeceğini fark edince Gwendolyn kafasını salladı.
“Sana söz veriyorum, Anne.”
Annesi içini çekti ve memnun bir şekilde kafasını salladı sonra da yastığa yaslandı.
“Anne,” dedi Gwen, boğazını temizleyerek. “Çocuğum için hayır duanı almak istiyorum.”
Annesi gözlerini güçlükle açıp ona baktı, sonra kapadı ve yavaşça başını salladı.
“O bebek zaten her çocuğun isteyeceği duaları aldı. Benim duam onunla olsun – ama inan buna ihtiyacı yok. Göreceksin, kızım, çocuğun senden, Thorgrin’den ya da daha önce dünyaya gelmiş ve bundan sonra gelecek herkesten çok daha güçlü. Yıllar önce bu kehanette bulunuldu.”
Annesi uzun süre hırıldadı, Gwen tam her şeyi söylediğini, artık ayrılabileceğini düşünürken, annesi gözlerini son bir kez daha açtı.
“Babanın sana ne öğrettiğini unutma,” dedi, sesi o kadar zayıftı ki zar zor konuşuyordu. “Bazen bir krallık en çok savaştayken huzurludur.”
YEDİNCİ BÖLÜM
Steffen peşinde Kraliçe muhafızlarından onlarcasıyla tozlu yoldan aşağı dörtnala inerek, günlerdir olduğu gibi Kraliyet Sarayı’ndan doğuya yol alıyordu. Kraliçe’nin bu görevi ona bahşetmiş olmasından dolayı gurur duymuştu ve bunu başarıyla yerine getirmek için