Bill sessizliğe gömüldü. Kafasının içini karanlık düşünceler doldurmuştu.
“Değil.” dedi Meredith alışılmadık biçimde nazik bir ses tonuyla. “Bu senin hatan değil. Sen yeni bir cinayeti engelleyemezdin.”
Bill bu kibarlıktan memnun kalmıştı ama kendisini cehennem kadar suçlu hissediyordu. Bunu neden daha önce çözememişti? Neden Riley çözememişti? Meslek yaşamı boyunca çok az tökezlemişti.
O sırada Meredith’in telefonu çaldı ve şef telefonu yanıtladı.
Söylediği ilk kelime, “Kahretsin.” oldu.
Bunu birkaç kez tekrarladı. Sonra, “Onun olduğuna emin misin?” dedi. Durdu. “Fidye için arayan oldu mu?”
Sandalyesinden kalkıp, diğer üç adamı orada şaşkın bir sessizlikte bırakıp, konferans salonunun dışına yürüdü. Bir kaç dakika sonra geri döndü. Çökmüş görünüyordu.
“Beyler, artık kriz modundayız.” dedi. “Dünkü kurbanın kimliğini tespit ettik. Adı Reba Frye.”
Bill, sanki midesine yumruk yemiş gibi tıkandı kaldı. Spelbren’in de şok içinde olduğunu görebiliyordu. Ama Flores şaşkın görünüyordu.
“Kim olduğunu öğrenebilir miyim?” diye sordu Flores.
“Kızlık adı Newbrough,” diye yanıtladı Meredith. “Eyalet senatörü Mitch Newbrough’nun, muhtemelen Virginia’nın bir sonraki valisinin kızı.”
Flores derin bir nefes aldı.
“Onun kaybolduğunu duymamıştım.” dedi Spelbren.
“Resmi olarak bildirilmedi.” dedi Meredith. “Babasıyla henüz temasa geçildi. Ve tabii elbette o bunun politik, şahsi ya da her ikisi birden olduğunu düşünüyor. Altı ay önce başka bir kurbana aynısının olması onu pek ilgilendirmedi.”
Meredith başını salladı.
“Senatör buna çok zor dayanıyor.” diye ekledi. “Basın başımıza üşüşmek üzere. Bunu paçalarımızın tutuştuğundan emin olmak için yapacak. ”
Bill’in kalbi daraldı. Başının sıkışmış olması hissinden nefret ediyordu. Ama şu anda tam olarak hissettiği buydu.
Odayı kasvetli bir sessizlik sardı.
Sonunda Bill boğazını temizledi.
“Yardıma ihtiyacımız olacak.” dedi.
Meredith ona döndü ve Bill, Meredith’in sert bakışlarıyla karşılaştı. Birden Meredit’in yüzünü üzüntü ve itiraz ifadesi kapladı. Bill’in tam olarak ne düşündüğünü biliyordu.
Açıkça Riley’i geri çağırmayı ima ettiğini bilerek, “O henüz hazır değil.” diye yanıtladı Meredith.
Bill derin bir nefes aldı.
“Bayım,” dedi, “o bu davayı herkesten daha iyi biliyor. Ve ondan daha güçlüsü yok.”
Başka bir duraklamadan sonra Bill geldi ve ne düşündüğünü söyledi.
“Bunu onsuz yapabileceğimizi sanmıyorum. ”
Meredith tamamen hem her yerde hem de burada olmayı dileyerek elindeki kalemi bir deste kağıda birkaç kez vurdu.
“Bu bir hata.” dedi. “Ama eğer ayrı kalırsa bu sizin hatanız olur.” Tekrar içini çekti. “Arayın onu.”
Bölüm 3
Kapıyı açan genç kız, onu Bill’in yüzüne kapatacakmış gibi durmuştu. Ama tam aksine, arkasını dönüp, kapıyı açık bırakarak bir kelime bile etmeden uzaklaştı.
Bill içeri girdi.
“Selam April,” dedi otomatik olarak.
Riley’in suratsız, leylek bacaklı, annesi gibi siyah saçları karmakarışık, on dört yaşındaki kızı yanıt vermedi. Üzerinde yalnızca geniş bir tişört olduğu halde köşeyi dönüp kendisini kanepeye bıraktı ve cep telefonu ile kulaklıkları dışındaki her şeyle ilgisini kesti.
Bill ne yapacağını bilemeden orada öylece kaldı. Riley’i aradığında isteksizce de olsa onunla görüşmeyi kabul etmişti. Yoksa fikrini mi değiştirmişti?
Bill sanki ıssız bir evdeymiş gibi etrafına bakındı. Oturma odasında gezinirken tıpkı Riley’in karakteri gibi her şeyin yerli yerinde ve düzenli olduğunu gördü. Oysa tamamen kapalı güneşlikler ve mobilyaların üzerindeki toz tabakası hiç de onun karakterine uygun değildi.
Kitaplıkta, izinli olduğu süre içinde sorunlarından uzaklaşması için ona aldığı bir dizi yepyeni polisiye romanını gördü. Bir tanesinin bile kapağı açılmamıştı.
Bill’in endişeleri arttı. Bu onun tanıdığı Riley değildi. Meredith haklı olabilir miydi? Daha uzun süre izine ihtiyacı var mıydı? Riley daha hazır değilken ona gelmekle hata mı ediyordu? Bill kendini toparlayıp karanlık evin iç kısımlarına doğru ilerledi. Köşeyi döndüğünde Riley’i formika mutfak masasında, üzerinde bornozu, terlikleri ve bir fincan kahve olduğu halde buldu. Riley ona baktı ve Bill onun yüzünde sanki kendisinin geleceğini untmuş gibi bir utanma belirtisi gördü. Ama hemen toparlanarak hafif bir gülümseme ile ayağa kalktı.
Bill ona gidip sarıldı ve o da Bill’e hafifçe sarıldı. Terliklerinin içindeyken boyu Bill’den biraz daha kısaydı. Çok, çok zayıflamıştı ve Bill’in endişeleri daha da arttı.
Masada onun karşısına oturup, incelemeye başladı. Saçları temizdi ama taranmamış gibiydi. Görünüşe bakılırsa bu terlikler günlerdir ayağındaydı. Yüzü zayıf, çok soluk görnüyordu ve beş hafta önce onu en son gördüğünden beri daha yaşlanmış gibi duruyordu. Bir felaketten çıkmış gibiydi. Çıkmıştı. Bill, son katilin ona neler yaptığını düşünmemeye çalıştı.
Riley bakışlarını ondan kaçırmıştı ve her ikisi de derin bir sessizlikle orada öylece oturuyorlardı. Bill onu canlandırmak, teselli etmek için neler söyleyebileceğini çok iyi biliyordu fakat onun üzgün hali karşısında kendisini tükenmiş hissetti ve tüm kelimeler boğazına düğümlendi. Onu, tıpkı eskiden olduğu gibi güçlü görmek istiyordu.
Bill, sandalyesinin yanında yerde duran yeni cinayet davasıyla ilgili dosyayı hemen sakladı. Şu an bu dosyayı ona gösterip göstermeyeceğinden emin değildi. Buraya geldiği için artık daha çok pişman olmuştu. Riley’in daha çok zamana ihtiyacı olduğu görünüyordu. Açıkçası, onu burada bu şekilde gördükten sonra, uzun süreli partnerinin artık geri dönüp dönmeyeceğinden de pek emin değildi.
“Kahve?” diye sordu Riley. Bill onun huzursuzluğunu hissedebiliyordu.
Başını salladı. Riley çok kırılgandı. Bill onu hastanede ziyaret ettiğinde hatta evine de geldiğinde onun için korkmuştu. Katlandığı acı şiddetten, uzun süredir yaşadığı karanlıktan sıyrılıp sıyrılamayacağını merak ediyordu Riley’in. Bunun tam aksine aldığı her davada yenilmez gibi görünürdü. Bu son davada, bu son katilde farklı bir şeyler vardı. Something about this last case, this last killer, was different. Bill, bu adamın bugüne kadar karşılaştıkları en psikopat sapık olduğunu ve konuda daha çok şeyler söylendiğini anlayabiliyordu.
Onu incelerken Bill’e bir şey oldu. Aslında Riley gerçek yaşını gösteriyordu. O da kendisi gibi kırk yaşındaydı ama çalıştıkları günlere geri döndüğünde, canlandırıp birleştirdiğinde, bir kaç yıl daha genç görünüyordu. Siyah saçlarının arasında beyazlar belirmeye başlamıştı. Aslında kendi saçları da