Boğazına yeni bir korku düğümlendi. Bu yerin bir zindan olamayacak kadar sıradanlığı rahatız ediciydi. Perdelerin arkasından dışarıda havanın karanlık olduğunu görebiliyordu. Karanlıkta kaçmanın daha kolay olacağı düşüncesi onu heveslendirdi.
Koridora geri döndü. Koridor, basitçe dışarıya açılması gereken bir kapı ile son buluyordu. Topallayarak soğuk, pirinç tokmağı çevirdi. Kapı, onu gecenin karanlığına çıkarmak için ağır ağır ona doğru açıldı.
Küçük bir sundurma ve onun ilerisinde bir bahçe gördü. Aysız geceyi yıldızlar aydınlatıyordu. Başka bir ışık ya da yakınlarda ev olduğuna dair bir iz yoktu. Yavaşça sundurmaya girdi ve bahçeye çıktı. Acıyan ciğerlerine soğuk, temiz hava doldu.
Panikle karışık bir mutluluk hissediyordu. Özgürlük sevinci.
Koşmak için ilk adımını atacağı sırada aniden bileğinin sertçe kavrandığı hissetti.
Ardından o tanıdık, çirkin gülüşü duydu.
Hissettiği son şey başına vurulan sert bir nesne, belki de metaldi. Daha sonra karanlığın derinliklerine doğru yuvarlandı.
Bölüm 1
Özel Ajan Bill Jeffreys, En azından henüz pis koku etkisini göstermemiş, diye düşündü.
Hala önündeki bedenin üzerine eğilmiş ilk izleri tespit etmek için sabırsızlanıyordu. Bu bedenden yayılan, taze çam kokusuna ve derelerden gelen temiz buğuya çoktan alışmış olması gerekirdi ama olmadı.
Kadının çıplak bedeni, dere kenarındaki bir kayanın üzerine dikkatle yerleştirilmişti. Diğer bir kayaya yaslanarak oturuyordu. Bacakları dümdüz ve açık, elleri iki yanındaydı. Sağ kolunda gördüğü tuhaf eğrilik, kırık bir kemiği akla getiriyordu. Pis, sarı rengin uyumsuz tonlarındaki dalgalı saçlar kesinlikle bir peruktu. Dudaklarının etrafına rujla pembe bir gülümseme çizilmişti. Ölüm silahı hala boynunda sıkı sıkıya duruyordu. Pembe bir kurdele ile boğulup atılmıştı. Yapay kırmızı bir gül, onun önündeki kayanın üzerinde, ayaklarının dibinde duruyordu.
Bill hafifçe sol eli kaldırmaya çalıştı. Yerinden oynamıyordu.
Bill cesedin diğer tarafına diz çökerken, “Hala ölüm katılığında.’’ dedi Ajan Spelbren’e. “Ölümün üzerinden henüz yirmi dört saat geçmemiş.”
“Gözlerindeki nedir?” diye sordu Spelbren.
Bill, yakından bakmaktan hiç rahatsız olmadan, “Siyah iple genişçe dikilmiş.’’ diye yanıtladı. Spelbren ona şaşkınlıkla baktı.
“Dilersen sen de kontrol et.” dedi Bill.
Spelbren kadının gözlerine baktı.
“Aman Tanrım.” diye mırıldandı sessizce. Bill, onun tiksintiyle geri çekilmediğine dikkat etmişti. Bill bunu takdirle karşıladı. Daha önce Spelbren gibi bu işin kurdu olmuş diğer ajanlarla da çalışmıştı ama onlar şimdi bağırsaklarına kadar kusuyor olurlardı.
Bill, Spelbren ile daha önce hiç çalışmamıştı. Spelbren onu Virginia Bürosu’ndan arayıp, bu dava için çağırmıştı. Quentico’daki davranış analiz biriminden birini getirmek Spelbren’in fikriydi. Bu yüzden Bill buradaydı.
İyi hareket, diye düşündü Bill.
Bill, Spelbren’in kendisinden birkaç yıl daha genç olduğunu görebiliyordu ama yine de onda Bill’in hoşuna giden bir yıpranmışlık ve yaşamışlık görüntüsü vardı.
“Kontakt lens takıyor.” diye not aldı Spelbren.
Bill yakından baktı. Spelbren haklıydı. Bu ürkütücü, yapay mavi renkten başını çevirdi. Sabahın bu geç saatlerinde dere soğuktu ama yine de gözler yuvalarının içinde düzleşmişti. Bu durum tam ölüm saatinin tespitini zorlaştıracaktı. Bill’in tek emin olduğu şey, cesedin buraya gecenin herhangi bir anında getirilip dikkatlice yerleştirildiğiydi.
Yakınında bir ses duydu.
“Lanet olası Federaller.”
Bill, birkaç metre ileride duran üç yerel polise baktı. Artık sessizce konuşuyorlardı. Dolayısıyla Bill yalnızca o iki kelimeyi duyması gerektiğini anlamıştı. Yakında bulunan Yarnell’den geliyorlardı ve açıkça bunu FBI’ın görmesinden memnun değildiler. Bunun altından kendi başlarına kalkacaklarını düşünüyorlardı.
Mosby Eyalet Parkı’nın korucusu aynı fikirde değildi. Vandalizm, çöp, yasadışı balıkçılık ve avcılıktan daha kötüsüne alışkın değildi ve Yarnell yerlilerinin bu durumla başedemeyeceklerini biliyordu.
Bill, helikopterle yüz milden fazla yolculuk yapmıştı ve ceset kaldırılmadan önce orada olabilmişti. Pilot, korucu ve Spelbren ile buluşacakları yerin koordinatlarını yakındaki tepenin üzerinde, ovanın parçalarında takip etmişti. Korucu onları birkaç mil çamurlu bir yolda götürdükten sonra kenara çektiğinde Bill cinayet alanının izlerini yoldan görebiliyordu. Bu yol dereden aşağıya yalnızca kısa bir kestirmeydi.
Yakında sakin sakin bekleyen polisler olay yerine gitmişlerdi bile. Bill onların gerçekte ne düşündüklerini biliyordu. Bu olayı kendi başlarına çözmek istiyorlardı. Bir çift FBI ajanı, görmek istedikleri son şeydi.
Kusura bakmayın köylüler, diye düşündü Bill. Sizin işiniz burada bitti.
“Şerif bunun kaçakçılık işi olduğunu düşünüyor.” dedi Spelbren. “Yanlış düşünüyor.”
“Neden böyle söyledin?” diye sordu Bill. Aslında kendisi yanıtı biliyordu ama Spelbren’in düşünce tarzını öğrenmek istiyordu.
“Bu kadın otuzlu yaşlarında, pek genç sayılmaz.” dedi Spelbren. “Vücudunda çatlaklar var. Demek ki en azından bir çocuk sahibi olmalı. Pek kaçakçılık türü işlerden değil.”
“Haklısın.” dedi Bill.
“Peki ya peruk?”
Bill başını salladı.
“Başındaki saçlar kazınmış.” diye yanıtladı. “Yani peruk her ne için kullanıldıysa, saç rengini değiştirmek için kullanılmamış.”
“Peki gül?” diye sordu Spelbren. “Mesaj?”
Bill incelemeye başladı.
“Ucuz kumaştan yapılmış bir çiçek.” diye yanıtladı. “Şu ucuz dükkanlarda bulabileceğin türden. Araştıracağız ama bir ipucu bulmayacağız.”
Spelbren ona, tamamen etkilenmiş bir biçimde baktı.
Bill bulabilecekleri her şeyin iyi olacağından emindi. Katil çok kasıtlı ve sistemli çalışmıştı. Bu sahne tüm hastalıklı tarzıyla onu sinirlendirerek tam önünde duruyordu.
Yerel polislerin sinir bozucu bir biçimde yaklaştıklarını gördü. Fotoğraflar çekilmişti ve artık ceset her an kaldırılabilirdi.
Bill ayağa kalktı ve bacaklarındaki uyuşmayla içini çekti. Kırklı yaşları onu az da olsa yavaşlatmaya başlamıştı.
“İşkence görmüş.” dedi üzüntüyle içini çekerek. “Tüm şu kesiklere bak. Bazıları yakınlaşıyor.” Başını sertçe salladı. “Birisi onu boğmadan önce günlerce ona işkence yapmış.”
Spelbren içini çekti.
“Katil bir şeye öfkelenmiş.” dedi Spelbren.
“Hey,