Ne var ki onun zamanının Yüce Konseyi’ni oluşturanlar onlardı ve Panteon inşa edildiğinden beri burada oturmuş- lardı. Bu bina gerçekten de onların bir parçası gibiydi ve türün hiçbir ferdi, hatta Kyle bile onların hükümlerini çiğ- nemeye cüret edemezdi. Güçleri çok şiddetliydi ve ellerinin altında harekete geçirebilecekleri pek çok kaynaklar vardı. Kyle belki bir ya da ikisini öldürerek kaçabilirdi fakat dün- yanın her yanından çağıracakları ordular eninde sonunda onu avlardı.
Salonun içindeki yüzlerce vampir Konsey’in hükümleri- ne tanıklık etmeye ve onlara sorunlarını sunmaya gelmişler- di. Her zaman salonun kenarlarında düzgün bir şekilde sıra olur, dikkatle bekler ve çeperde büyük bir çember oluştura- rak odanın ortasını tamamen boşta bırakırlardı, yalnızca tek bir kişi için ki o kişi de onların kararını beklerken önlerinde dikilen kişi olurdu.
Şu andaysa karşılarında korkudan titreyerek duran zavallı ruh tek başına dikiliyor, verilecek kararı beklerken onların içi görünmez kukuletalarına doğru bakıyordu. Kyle daha önce o noktada bulunmuştu. Pek hoş bir tecrübe değildi. Eğer ki onların karşısına çıkarken sunduğunuz malzemeyi beğenmezlerse, sırf kapris uğruna sizi oracıkta öldürebilir- lerdi. Onların karşısına asla öylesine çıkamazdınız, bu her zaman bir ölüm kalım meselesiydi.
Kalabalığın içinde ilerlerken Lore Kyle’a, “Burada bek- le” diye fısıldadı. Kyle çeperde durarak seyre koyuldu. Kyle olanları izlerken hâkimlerden biri belli belirsiz başını salladı ve iki asker vampir iki taraftan çıkıverdi. İkisi de Konsey’in karşısında duran kişinin bir kollarını kavradılar.
“HAYIR! HAYIR!” diye bağırdı adam.
Ne var ki işe yaramadı. Askerler onu sürüklediler, adam ba- ğıra çağıra mücadele ederken ölüme götürüldüğünü ve ne söy- leyeceklerinin ne de yapacaklarının hiçbir faydasının dokun- mayacağını biliyordu. Vampirin çığlıkları odanın içinde yan- kılanırken Kyle, götürülen kişinin Konsey’in karşısına onaylan- mayan bir şeyle çıkmış olduğunu fark etti. Sonunda kapı açılıp vampir dışarı çıkarıldıktan sonra kapandı. Oda tekrar sessizleşti.
Kyle diğer vampirler sıralarının gelmesinden korkarak birbirlerine bakarken odada yükselen gerginliği hissedebi- liyordu. Kyle, Lore’un Konsey’in yakınındaki bir görevliye gidip kulağına bir şeyler fısıldadığını gördü. Görevli bunun üzerine hâkimlerden birine gidip dizlerinin üstüne çöktü ve kulağına fısıldadı.
Hâkim kafasını belli belirsiz çevirdiğinde adam parma- ğıyla Kyle’ı gösterdi. Bu mesafeden bile Kyle hâkimin kuku- letasının altında kalan gözlerinin onu kestiğini hissedebili- yordu. Aksi yöndeki çabasına rağmen Kyle titredi. Nihayet, gerçek şeytanın karşısındaydı işte. Görevli başını salladı, ar- tık sıra Kyle’ındı. Kyle kalabalığın ortasında ilerlemeye baş- ladı ve doğruca ortadaki boşluğun merkezine doğru yürüdü. Odanın ortasındaki ufak çemberde, spotun altında yerini aldı. Şayet kafasını kaldırıp yukarı baksa tavanın ortasında gökyüzüne açılan boşluğu görebileceğini biliyordu. Gündüz vakti içeri bir miktar ışık sızıyordu. Şu an yani gün batımı sırasında ise ışık süzülüyor ve çok zayıf geliyordu. Oda ço- ğunlukla fenerlerle aydınlatılmıştı.
Kyle dizlerinin üstüne çöktü ve selam verdi, vampir gör- güsüne uygun bir şekilde onların kendilerini çağırmalarını bekliyordu.
“Kara Metcezir Meclisi’nden Kyle” dedi hâkimlerden biri yavaşça. “Bize haber vermeden gelecek kadar gözü pekmiş- sin. Eğer ki talebin kabul görmezse ölüm cezası riskiyle karşı karşıya olduğunu biliyorsundur.”
Bu bir soru değildi, uyarıydı. Kyle sonuçları biliyordu fa- kat s korkmuyordu. “Farkındayım, efendim” dedi Kyle sa- dece ve bekledi.
Nihayet, birkaç saniyelik hışırtının arkasından başka bir beyan geldi. “O zaman konuş. Bizden ne rica ediyorsun?”
“Ben başka bir zamandan geldim. İki yüzyıl sonradan.”
Odanın içini yüksek perdeden bir uğultu kapladı. Görev- lilerden biri zemine elindeki asayla üç kez vurdu ve bağırdı: “Sessizlik!”
Sonunda odadaki gürültü dindi.
Kyle sözlerine devam etti. “Yok yere zaman yolculuğu yapmadım. Kaçınılmaz bir durum vardı. Gelecekte, yani be- nim yaşadığım zamanda, bir savaş olacak; büyük bir vampir savaşı. New York’ta başlayıp oradan yayılacak. Bizim hayali- ni kurduğumuz Vampir Kıyameti. Sonunda türümüz zafer kazanacak. Tüm insan ırkının kökünü kazıyıp onları köle- leştireceğiz. Aynı zamanda iyiliksever vampir meclislerini ve yolumuzun üstünde duran herkesi yok edeceğiz. Bunları biliyorum çünkü bu savaşın başında ben varım.”
Tekrardan bir uğultu yükseldi ve bunu asanın yere vurul- ması takip etti.
“Ancak savaşım henüz tamamlanmadı” dedi Kyle uğul- tunun arasından. “Başardığımız her şeyi yerle yeksan ede- bilecek, türümüzün bu şanlı geleceğini yok edebilecek tek bir kişi, sadece tek bir ayak bağım kaldı. Özel bir soydan geliyor, zamanda geri gidip benden kaçmak üzere. Buraya onu bulmak ve işini bitirmek için geldim. O zamana kadar gelecek hepimiz için bir muamma. Bugün önünüze çıktım çünkü onu öldürmek için izninizi istiyorum; yani burada, sizin yeriniz ve zamanınızda. Aynı zamanda onu bulmak için yardımlarınızı da rica edeceğim.”
Kyle tekrardan başını eğdi ve bekledi. Onların vereceği hükmü beklerken kalbi güm güm atıyordu. Elbette ona yar- dım etmeleri onların çıkarları için de en iyisi olurdu ve yar- dım etmemeleri için ortada bir sebep göremiyordu. Gelgelelim yine de milyonlarca yıldır hayatta olan, kendisinden bile yaşlı olan o yaratıkların ne yapacağı hiç belli olmazdı. Hiçbir zaman on ikisinin önündeki gündem nedir bilememişti ve verdikleri kararlar kafasına göre esen yel kadar keyfi gözükmüştü hep.
Yürek hoplatan sessizliğin ortasında bekledi.
Nihayet, bir boğaz temizleme sesi duyuldu. “Elbette, kimden bahsettiğini biliyoruz” dedi hâkimlerden biri son derece ciddi bir şekilde. “Caitlin’den bahsediyorsun, ileride Pollepel Meclisi’ne dâhil olacak olan fakat aslında farklı ve çok daha güçlü bir meclisten gelen. Evet, dün bizim zama- nımıza geldi. Elbette bunu biliyoruz. Ve sence biz de onu öldürmek isteseydik, bunu yapmaz mıydık?”
Kyle cevap vermeyecek kadar akıllıydı. Bu ufak gururlan- maya ihtiyaçları vardı. Öylece durup konuşmalarını bitir- melerini bekleyecekti sadece.
“Fakat azmini ve gelecekteki savaşını takdirle karşılıyo- ruz” diye devam etti hâkim. “Evet, çok takdir ediyoruz.”
Bir saniyeliğine daha yürek hoplatan bir sessizlik oldu.
“Onun peşinden koşmana izin vereceğiz” diye devam etti hâkim. “Fakat eğer onu bulursan öldürmeyeceksin. Onu canlı yakalayıp bize getireceksin. Onu bizzat öldürmekten ve yavaş yavaş can verişini izlemekten keyif duyarız. Oyunlar için muhteşem bir aday olur.”
Kyle içinin hiddetle dolup taştığını hissetti. Oyunlar. Ta- bii ya. Bu hastalıklı, yaşlı vampirlerin umurlarında olan tek şey buydu. Artık hatırlıyordu. Kolezyum’u vampirin vam- pirle, vampirin insanla, vampirin canavarlarla karşı karşıya geldiği sporları için bir arenaya çevirmişlerdi ve hepsinin parçalara ayrılışını seyretmeye bayılıyorlardı. Zalimceydi ve Kyle buna kendince bir hayranlık duyuyordu.
Ne var ki Caitlin için istediği bu değildi. Onu ölü is- tiyordu. Nokta. İşkence