Yine bu dönemde, Avrupa’nın iki imparatorluk üzerindeki ekonomik ve sosyal etkileri önemli ölçüde arttı. Askerî tekniklerdeki gelişmelerle birlikte Sanayi Devrimi ile başlayan süreçte Avrupa kuvvetleri, Osmanlı ve Rus ordularını geride bırakmaya başladı. Ayrıca, Avrupa’nın hareketli siyasi ve ideolojik atmosferi, Osmanlı ve Rus siyasi seçkinlerini ciddi manada etkiledi. Rusya İmparatorluğu’nda büyüyen işçi sınıfı, yükselen burjuvazi, bürokrasi ve ordudan kesimler, Çarlık otokrasisini sona erdirmeyi amaçlayan birçok siyasi hareket başlatmıştı. Bu hareketler, amaçlarına ulaşmak için kullandıkları araçlar ve Çarlık otokrasisinin yerini almak için kullanmak istedikleri sistemler açısından farklılık gösteriyordu. Çar II. Aleksandr (hükümdarlığı 1855-1881) Kırım Savaşı’ndaki yenilgisi üzerine Rusya’daki yarı köle durumunda bulunan toprak işçilerini (serf) özgürleştirse de hem bu değişiklik büyük oranda kâğıt üzerinde kaldı hem de II. Aleksandr daha radikal değişiklikler isteyen devrimcileri tatmin edemedi. II. Aleksandr’ın bir suikasta kurban gitmesinin ardınan oğlu III. Alexander (hükümdarlığı 1881-1894), babasının yerini aldı. III. Alexander hem uluslararası yatırımları Rusya’ya çekmek hem de Rusya’nın çevresinin merkez ile bağını güçlendirmek amacıyla büyük ekonomik reformlar gerçekleştirdi. 1905’te Çar II. Nicholas’ın (hükümdarlığı 1894-1917) grevler ve protestolar yoluyla siyasi katılım talep edenlere direnememesi üzerine Duma adı verilen, danışmanlık rolüne sahip Rus Parlamenter Meclisi kuruldu.
Aynı dönemde Osmanlı İmparatorluğu da bir tür reform süreci yaşadı. Batı yönelimli Osmanlı reformları, Avrupa tipi bir ordu kurmaya çalışan III. Selim’in halefi II. Mahmut (hükümdarlığı 1808-1839) tarafından başlatıldı. II. Mahmut, Osmanlı İmparatorluğu’nun yalnızca askeriyesinde değil; aynı zamanda hukuki ve idari yapılarında da Avrupa tarzı reformlar yaptı. II. Mahmut döneminde özellikle askerî alanda başlayan reformlar daha sonra diğer alanlarda da sürdü. 1839’da Abdülmecid (hükümdarlığı 1839-1861) ilan ettiği Tanzimat ile II. Mahmut’un idari ve askerî reformlarını ilerletmiş oldu. Daha da önemlisi Tanzimat, kendini imparatorluğun işleyiş biçimini değiştirmeye adamış, Batılılaşmış bir elit kesimin ortaya çıkmasıyla sonuçlandı. Fakat Osmanlı reformcuları, reformların hızından memnun olmadılar ve I. Abdülmecid’i tahttan indirerek anayasal monarşi sözü veren II. Abdülhamid’i (hükümdarlığı 1876-1909) tahta getirdiler. Ancak II. Abdülhamid, açılışından iki yıl sonra Meclis’i kapatarak reformculara yönelik bir baskıya girişti. Bu dönemde büyük oranda yeraltına çekilen ve yurt dışına giden reformcu kadrolar 1899’da İttihat ve Terakki Cemiyeti’ni (İTC) kurdular. Bu arada, bu yüzyılda başta Rusya ile girişilen ve büyük başarısızlıklarla sonuçlanan savaşlar bu reform girişimleri için gereken kaynağın savaş giderleri ve tazminatlarına harcanmasına yol açacaktı. Kurulduğu yıllarda anayasa ve parlamentoyu yeniden devreye sokmayı amaçlayan İTC, subaylar arasında hızla popülerlik kazandı. 1908’e gelindiğinde bu askerler bir darbe ile parlamentoyu yeniden açacaklardı. Bu dönemde İTC, yönetimde etkin bir konuma gelecekti. Fakat Osmanlı subaylarının siyasete karışması 1912-1913 Balkan Savaşları’nda Osmanlıların yenilgisine ve Osmanlı İmparatorluğu’nun Birinci Dünya Savaşı’nda Almanların yanında yer alması gibi talihsiz bir sonuca sebebiyet verecekti.
Özetle 19. yüzyıl boyunca zayıflayan Osmanlı İmparatorluğu, Rusya’nın güçlenmesi ve güneye doğru genişlemesi ile rekabet gücünü kaybetti. Rusya ile art arda yapılan savaşlar Osmanlı ekonomisini harap etti ve modernleşme girişimlerini baltaladı. Bu arada Rusya, Balkan uluslarının bağımsızlığının sağlanmasına yardımcı oldu ve Kuzey Karadeniz kıyı şeridindeki Osmanlı topraklarını işgal etti. Osmanlı İmparatorluğu’nun hayatta kalması, büyük oranda Britanya İmparatorluğu’nun Rus İmparatorluğu’nun güneyinde tampon görevi görecek bir Osmanlı İmparatorluğu’nu koruma politikası sayesinde mümkün oldu. Türkiye ve Rusya arasındaki güç dengesinin iyice bozulmasıyla Türkiye’nin dışarıdan dengeleyici unsurlar vasıtasıyla Rusya’yı dengeleme politikası 20. yüzyılda da devam edecekti. Soğuk Savaş sırasında Sovyetler Birliği’nin benzer bir yayılmacı politikanın sinyallerini vermesiyle Türkiye, Batı’ya dönerek ve Batı ittifakının bir üyesi olarak Rusya’yı dengelemeyi amaçlayacaktı.
20. YÜZYILDA TÜRKİYE İLE SOVYETLER BİRLİĞİ İLİŞKİLERİ
Türkiye ve Sovyetler Birliği’nin Kuruluşu
İTC 1908’de Osmanlı İmparatorluğu’nda gerçekleşen ihtilalin ardından yaşanan süreçte Osmanlı kurumları üzerinde bir otorite sahibi olabilmiş ve Anadolu ile Balkanlar’da geniş bir ağ kurabilmişti. İTC liderleri Birinci Dünya Savaşı’ndaki yenilgiden sonra tasfiye olsalar da onların kurdukları ağ, Anadolu’da varlığını sürdürecekti.25 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Antlaşması ile Osmanlı İmparatorluğu, Anadolu dışındaki hemen hemen tüm topraklarını müttefiklere teslim etti. Bunun üzerine işgale tepki olarak Anadolu genelinde direniş güçleri oluşturuldu. Daha önceden oluşturulan İTC altyapısı bu direniş güçlerinin hem oluşumunda hem de organizasyonunda büyük rol oynadı.26 Mayıs 1919’da Osmanlı hükûmeti tarafından Anadolu’da sükûneti