“Ben de davalı için buradayım, Lordum.” dedi Dava Avukatı Snubbin.
“Yanında biri var mı Kardeş Snubbin?” diye soruldu mahkemece.
“Mr. Phunky, Lordum.” diye yanıtladı Avukat Snubbin.
“Dava Avukatı Buzfuz ve Mr. Skimpin davacı tarafında.” dedi yargıç, isimleri bir defterine yazıp bir yandan da sesle okurken. “Davalı için de Dava Avukatı Snubbin ve Mr. Monkey.”5
“Çok affedersiniz Lordum, Phunky olacak.”
“Ah anladım.” dedi yargıç. “Daha önce bu isme şahit olma şerefine erişmemiştim.” Mr. Phunky bunun üzerine başını eğdi ve gülümsedi, yargıç da aynını yaptı. Utançtan gözlerinin beyazına kadar kızarmış olan Mr. Phunky bugüne kadar bunu başarabilmiş tek bir Tanrı kulu olmamasına ve kuvvetle muhtemel gelecekte de olmayacağına rağmen sanki herkesin ona baktığının farkında değilmiş gibi davrandı.
“Buyurun.” dedi yargıç.
Memurlar yeniden sessizlik emretti ve Mr. Skimpin “davayı açmaya” koyuldu. Gören dava dosyasında hiçbir şey yazmıyor sanırdı çünkü yargıç bu tür detayları sesli okumazdı. Üç dakika geçtikte sonra bile jüri hâlâ önceki uzmanlık seviyesine sahipti.
Dava Avukatı Buzfuz, bu davanın ciddi tabiatının gerektirdiği haşmet ve ağırbaşlılıkla ayağa kalktı ve Dodson’ın kulağına fısıldayıp Fogg’la kısa bir müzakereye giriştikten sonra cübbesinin omuzlarını düzeltip peruğunu kafasına iyice yerleştirdikten sonra jüriye hitap etti.
Dava Avukatı Buzfuz sözüne, meslek hayatı süresince hatta hukuk eğitimine, başladığı ilk andan itibaren kendini böylesine derin hislerle boğuşur bulmadığını, omuzlarında böylesine büyük bir yükü hissetmediğini söyleyerek başladı. Eğer bu yaralı ve hakir görülmüş müvekkilinin gerçeğinin su yüzüne çıkacağı ve adalete kavuşacağına, yüce gönüllü ve akıllı bir düzine beyefendinin doğru kararı vereceğine emin olmasa böyle bir yükün altına girmesinin mümkün olamayacağını söyledi.
Hukukçular lafı genellikle böyle açarlardı çünkü bu sözler jüri üyelerine kendilerini hoş hissettirir ve ne kadar da zeki insanlar olduklarını düşünmelerine sebep olurdu. Sözlerin etkisi anında kendini belli etmişti çünkü jüri üyelerinden bazıları hararetle not almaya başlamışlardı bile.
“Muhterem dostumu da dinlediniz beyler.” diye devam etti sözüne Dava Avukatı Buzfuz, jüri üyelerinin sözü geçen muhterem dosttan kayda değer bir şey dinlemediklerinin çok farkında olarak. “Muhterem dostumun da söylediği gibi beyler, elimizdeki evlilik vaadinin ihlal edilmesi davasıdır ve tazminat bedeli 1.500 sterlin olarak belirlenmiştir. Ancak değerli dostum size bu davanın eğrisini doğrusunu anlatmadı çünkü bu onun üstüne vazife değil. Bu davanın eğrisini doğrusunu anlatmak benim üzerime vazifedir beyler çünkü bu bilgiler az sonra karşınızdaki kürsüye çıkaracağım dürüst hanımefendi tarafından bana bahşedilmiştir.”
Bu noktada Dava Avukatı Buzfuz, “kürsü” kelimesinin altını muazzam biçimde çizip masaya müthiş bir kuvvetle vurduktan sonra, gözlerini kendisine büyük bir takdirle ve davalıya da nefret dolu bakmakta olan Dodson ve Foss’a çevirdi.
Dava Avukatı Buzfuz usul usul, üzüntülü bir ses tonuyla sözlerine devam etti. “Davacı, beyler, evet davacı bir duldur. Evet beyler, bir dul. Müteveffa Mr. Bardell, kraliyet hazinesinin muhafızlarından biri olarak yıllar boyu büyük bir itimat ve itibara nail olmuş ve sonra dünyevi hayatın asla sağlayamayacağı bir sükûnet ve huzur içinde fâni dünyadan ayrılmıştır.” İşin aslı, birahanenin kilerinde kafasına geçirilen bir sürahiyle hayattan göçüşünü böylesine acındırıcı ifadelerle anlatan avukat, sesi titreyerek lafına devam etti:
“Ölümünden bir süre sonra küçük oğlu onun bir kopyası hâline gelmiştir. Mrs. Bardell, müteveffa vergi memurundan geriye kalan bu tek yadigârla birlikte Goswell Caddesi’nin sakinliğine ve inzivasına sığınmıştır. Orada da caddeye bakan salonun camına, üzerinde ‘Bekâr Beyefendiler İçin Mobilyalı Odalar. Sorularınızı İçeri Sorunuz.’ yazan bir tabela asmıştı.” Bu noktada Dava Avukatı Buzfuz duraksadı ve jüri üyesi birkaç beyefendi not almaya başladı.
“Bunun tam tarihi yok değil mi?” diye sordu jüri başkanı. “Tam bir tarih yok beyler.” diye yanıtladı Dava Avukatı Buzfuz. “Ancak aldığım bilgilere göre bu ilan davacının penceresine üç yıl önce bu zamanlar konulmuştur. Ben jürinin dikkatini kullanılan kelimelere çekmek istiyorum: ‘Bekâr Beyefendiler İçin Mobilyalı Odalar!’ Mrs. Bardell’in karşı cinse yönelik fikirleri kaybettiği, beyinin pek değerli özelliklerinin yakınen incelenmesinden geliyordu. Herhangi bir korku, güvensizlik ya da şüpheye sahip değildi. Tek bildiği güven ve inançtı. ‘Mr. Bardell…’ dedi dul. ‘Mr. Bardell onurlu bir adamdı, Mr. Bardell sözünün eri bir adamdı, Mr. Bardell kimseyi kandırmazdı, Mr. Bardell de bir zamanlar bekâr bir beyefendiydi. Bekâr beyefendilere baktığımda mütemadiyen o genç ve tecrübesiz kalbimi kazanmış olan Mr. Bardell’in o hâlini hatırlarım. O yüzden demiştim ki evimi de bekâr beyefendilere kiraya vermeliyim.’ Bu saf ve dokunaklı dürtüyle (kusursuz olmayan tabiatımızın en iyi dürtülerinden biri de budur beyler), harekete geçen yalnız ve unutulmuş dul; gözyaşlarını sildi, evininin ilk katını yeniletti, günahsız yavrusunu bağrına basıp salon camına ilanı astı. Peki o ilan uzun süre orada kaldı mı? Hayır. Yılan beklemekte, tren durmakta ve maden de işlemekteydi. Daha ilan pencereye asılalı üç gün olmamıştı ki bakın üç gün diyorum beyler, iki ayağı üzerinde ve dışarıdan bakınca canavara değil de adama benzeteceğiniz bir yaratık Mrs. Bardell’in evinin kapısını çaldı. Söylenildiği üzere sorularını sordu, pansiyonu tuttu ve hemen ertesi gün de yerleşti. Bu adam Pickwick idi, davalı Pickwick.”
Dava Avukatı Buzfuz, öylesine ağız dolusu konuşmuştu ki yüzü kıpkırmızı olmuştu. Bu noktada nefes almak için duraksadı. Sessizlik, Yargıç Stareleigh için bir uyarı niteliğinde oldu ve mürekkebi konulmamış kalemiyle bir şeyler yazıp her zamankinden ciddi görünerek jüriyi hep gözleri kapalıyken düşündüğüne ikna etmeye çalıştı. Dava Avukatı Buzfuz konuşmaya devam etti:
“Pickwick denilen bu adam hakkında az lafım olacak. Önemli olan birkaç nokta var ve ben de sizler de böylesine mide bulandırıcı bir kalpsizliğin ve sistematik kötülüğün üzerinde duracak insanlar değiliz.”
Bu noktada bir süredir sessizlik içinde yazı yazmakta olan Mr. Pickwick, sanki aklından adalet ve kanunun gözü önünde Dava Avukatı Buzfuz’un ümüğünü sıkmak gelmiş gibi irkildi. Perker’ın uyarı niteliğindeki hareketi onu durdurdu ve sözünü sürdürmesini, Mrs. Cluppins ve Mrs. Sunders’ın hayran bakışlarıyla tezat oluşturan bir nefretle beyefendinin sözünü sürdürmesini bekledi.
“Bu sistematik kötülüktür beyler.” dedi Dava Avukatı Buzfuz, Mr. Pickwick’e bakıp ona hitaben konuşarak. “Sistematik kötülük derken şunu da eklemek isterim, eğer bana bildirildiği gibi Mr. Pickwick şu anda mahkeme salonundaysa; eğer edepli, düzgün ve fikirli bir adamsa başını eğik tutar. Ona şunu da söylemek isterim beyler, bu mahkemede herhangi bir çatışma ya da tenkit hoş karşılanmayacaktır. Zaten bu düşünceler sizden çıkınca ciddiye de alınmayacaktır. Bir de kendisine şunu da söylemek isterim, Lordumun da onaylayacağı üzere böylesine bir görevi omuzlamış bir mahkemenin ne gözü korkutulabilir ne zorbalığa boyun eğer ne de siner. Bunlardan herhangi birini yapmaya çalışırsanız, artık ilki de olabilir ikincisi de sonuncusu da onu ben bilemeyeceğim ama bunlardan herhangi birini yapmaya