“Sonra öğrenirsin; şimdi bir şey söyleme.”
Baoyu’yü büyük bir şaşkınlık içinde bırakıp gitti. Sonunda Baoyu de keyifsiz bir şekilde evinin yolunu tuttu. Hikâyemiz burada ondan ayrılıyor.
Miaoyu, Yeşil Kafes Manastırı’na geri dönünce, yaşlı gönüllü rahibeleri kendisini beklerken buldu. O girince kapıları kapattılar; bir süre yanlarında oturdu, sutra okudu; yemekten sonra buhurdanlar yenilendi. Hepsi Bodhisattva mabedinin önünde eğildiler ve görevli kadınlar onu yalnız bırakıp gittiler. Kanepesi ve sırt dayanağı hazırlanmıştı. Perdeleri indirdi, kanepeye bağdaş kurup oturdu ve nefeslerini düzenleyerek gözlerini kapattı. Bütün sıkıcı düşüncelerden arındırdığı zihni, yüce gerçek diyarına doğru gitti. Gece yarısını geçene kadar meditasyon yaptı ve birden çatıdan gelen takırtıyla irkildi. Hırsız geldiğinden korkup kalktı ve ön taraftaki salona gitti. Dışarı bakınca gökyüzünde uzanan bulutları gördü, soluk bir pusun ardından ay ışıldıyordu. Hava ılımandı, bir süre parmaklıklara dayanıp orada durdu.
Birden çatıda iki kedi feryat etmeye başladı. O öğleden sonra Baoyu’nün söyledikleri geldi aklına. Kalbinde çarpıntı hissetti, kulakları yanıyordu. Kendine gelmek için kararlı bir çaba göstererek meditasyon odasına geri döndü, kanepesine oturdu. Çabaları boşa çıktı. Onu etkileyen bir şeyler vardı. Sanki on bin at kalbinin üzerinde koşuşturuyordu. Kanepe sarsılıyor, bedeni oradan ayrılıyor gibiydi. Yakışıklı ve soylu erkekler etrafını çevrelediler, hepsi onunla evlenmek istiyordu. Çöpçatanlar onu gelin arabasına doğru çekiştiriyorlardı. Sonra sahne değişti. Şimdi kaçırılıyordu. Kılıçları ve sopaları olan bir zorba çetesi onu hırpalayarak tehdit ediyordu. Yardım için çığlık atmaya başladı.
Bunun üzerine yaşlı rahibeler ve gönüllü rahibeler uyandılar ve neler olduğunu görmek için mumlarla salona daldılar. Miaoyu’yü kollarını açmış, yerde yatarken buldular, ağzından köpükler çıkıyordu. Belli ki komadan uyanmıştı, gözlerini sabitlemiş, yanakları alev alev bir hâlde bağırıyordu.
“Koruyucum Buda! Bana dokunmayın, haydutlar!”
Dehşete düşen kadınlar sadece bağırabildiler.
“Uyan! Uyan! Biz buradayız!”
“Eve gitmek istiyorum!” dedi Miaoyu. “Kim benim dostum olup eve götürecek?”
“Burası senin evin zaten!”
Diğerleri onunla konuşurlarken, rahibelerden birini dua etsin diye Merhamet Tanrıçası’nın mabedine gönderdiler. Sunakta tutulan bambu fiş kutusunu salladı ve kehanet kitabındaki ilgili paragrafı açıp, güneybatı köşesindeki Yin ruhunun kızdırıldığını okudu.
“Tabii ya!” diye bağırdı birisi, rahibe geri dönüp anlatınca. “Bahçe’nin güneybatısında oturan kimse yok, orada kötü ruhlar olmalı!”
Bazıları çorba hazırlamakla meşgul olurlarken, diğerleri su getirdiler. Güneyden Miaoyu ile beraber gelen, dolayısıyla da ona diğerlerinden daha yakın ve düşkün olan rahibelerden biri kanepede yanına oturdu ve kolunu beline doladı. Miaoyu başını çevirdi.
“Kim o?”
“Benim.”
Kız bir süre ona merakla baktı.
“Gerçekten sensin!” diye bağırdı ve kollarına atılıp hıçkırarak ağlamaya başladı. “Ah anne, kurtar beni, yoksa öleceğim!”
Rahibe ona seslenip kendisine getirmeye çalıştı ve yavaşça masaj yapmaya başladı. Yaşlı kadınlar çay getirdiler ve şafak sökene kadar beraber oturup beklediler; nihayet Miaoyu uykuya daldı. Rahibe doktor çağırttı, birkaç doktor gelip nabzına baktılar. Doktorların sayısı kadar farklı teşhis kondu. Aşırı endişe dalağı harap etmiş; kanına iltihap karışmış; kötü ruhlar kızdırılmış; içten ve dıştan üşütmüştü. Bir görüş birliğine varamadılar. Sonunda bir doktor daha geldi.
“Genç hanım meditasyon yaptı mı?” diye sordu nabzına baktıktan sonra.
Kadınlar düzenli olarak yaptığını söylediler.
“Bu hastalık dün akşam birdenbire mi oldu?”
“Evet.”
“Hiç şüphesiz zihninden kötü düşünceler geçmiş ve iltihaba neden olmuş.”
“İyileşecek mi?”
“Neyse ki meditasyon çok fazla ilerlememiş de kötü ruh derinlere kadar girememiş. Büyük ihtimal iyileşecek.”
İltihabı giderecek bir ilaç yazdı ve Miaoyu bir doz aldıktan sonra düzelme belirtileri göstermeye başladı. Onun hastalık haberi yayıldı ve kentteki delikanlılar için dedikodu konusu oldu.
“Bu kadar erdemlilik ve dindarlık onun yaşındaki bir kız için çok fazla. Özellikle de bu kadar çekici ve hayat dolu biri için… Önünde sonunda şanslı birisine kapılıp kaçacak.” diyorlardı.
Birkaç gün sonra Miaoyu biraz daha iyileşti. Ama normale dönemedi, zihni hâlâ bulanıktı. Hep hülyalı bir hâldeydi.
Xichun birkaç gün bu olayı duymadı. Bir gün odasında otururken Caiping hızla içeri girdi.
“Hanımım, Rahibe Miaoyu’ye olanları duydun mu?”
“Hayır, ne olmuş?”
“Bayan Xing ve Bayan Zhu’yu dün konuşurlarken duydum. Burada go oynadığınız günü hatırlıyor musun? O akşam nöbet geçirmiş. Haydutların onu kaçırdıklarını söylüyormuş. Hâlâ tam olarak iyileşmemiş. Çok acayip değil mi?”
Xichun sessizce düşündü.
“Bütün saflığına rağmen hâlâ dünyevi bağlarını koparmadı, karmasını tamamlayamadı. Keşke ben başka bir ailede doğsaydım! Keşke rahibe olmakta özgür olsaydım! Kötü ruhlardan hiç etkilenmezdim. Bütün kötü düşünceleri bastırır, dünyayla ve karmaşasıyla ilişkimi keserdim.”
Bu düşüncelerle ani bir aydınlanma yaşadı ve bir ilahiyle dile getirdi.
Başlangıçta hiçbir yer yoktu,
Biz nerede yaşayacaktık?
Boşluktan geldiğimiz için,
Boşluğa dönmemiz lazım.
Bir hizmetçiye tütsü yakmasını söyledi ve bir süre meditasyon yaptı. Sonra bir go kitabı alıp iki ünlü go ustası Kong Rong ve Wang Jixin’in taktiklerini okumaya başladı. Birkaç sayfa okudu ama hamlelerin bazılarını etkileyici bulmadı; bir tanesini de hem anlamak hem de sonradan hatırlamak çok zordu. ‘Dörtnala giden on dragon’ hamlesi ilgisini çekti. Onu incelerken birisinin avluya girip, “Caiping!” diye seslendiğini duydu.
Misafirin kim olduğunu öğrenmek için gelecek bölümü okumalısın.
88. BÖLÜM
Baoyu büyükannesini memnun etmek için yetim bir çocuğu över.
Jia Zhen, evde disiplini sağlamak için iki itaatsiz uşağı dövdürür.
Xichun go kitabını incelerken, dışarıdan birisinin “Caiping!” diye seslendiğini duydu. Yuanyang’ın sesini tanıdı. Caiping avluya çıktı; Yuanyang ve peşindeki küçük bir hizmetçiyle beraber geri geldi; kızın elinde sarı ipeğe sarılmış bir bohça vardı.
“O nedir?” diye sordu Xichun merakla.
Yuanyang açıklama yaptı.
“Gelecek yıl büyük hanımefendi seksen bir yaşına giriyor.