“Çok iyi fikir!” dedi Zijuan. “Burada öyle çok yaramazlık yapıyor ki biraz uzaklaşmasına memnun oluruz!”
Sonra Daiyu’nün kaşığını ve yemek çubuklarını keten bir peçeteye sarıp Ouguan’a verdi.
“Al bunları da götür. Bari bir işe yara.” dedi.
Ouguan neşe içinde ikisiyle beraber yola koyuldu. Yine Söğütlü Yol’dan geçerlerken, Yinger söğüt dallarından kopardı, yakınlardaki bir kayanın üzerine oturup bir sepet daha örmeye başladı. Sonra Ruiguan’a altın kök tozunu götürüp geri gelmesini söyledi ama iki kız da Yinger’ın yaptığı işten öylesine büyülendi ki bir türlü oradan ayrılamadı. Yinger onları tehdit etti.
“Gitmezseniz yapmıyorum.”
“Haydi ama.” dedi Ouguan. “Ben de seninle geliyorum. Hemen gidip geliriz.”
Onlar fırlayıp gidince, Yinger örgüsüne devam etti. O sırada He ananın kızı Chunyan geldi, Yinger’ın ne yaptığını sordu. Onlar konuşurlarken kızlar geri döndüler.
“Geçen gün Xia teyzem seni yakaladığında ne kâğıdı yakıyordun?” diye sordu Chunyan, Ouguan’a. “Seni rapor edecekti ama Baoyu ona hata yaptığını söyleyince o da sesini çıkaramamış. Çok öfkeliydi. Gelip her şeyi anneme anlattı. Bunca zaman dışarıda tiyatro ekibiyle yaşarken onu kendine düşman edecek ne yaptın ki?”
“Hiçbir şey yapmadım.” diyerek burun kıvırdı Ouguan. “Çok açgözlü olduğu için bütün bunlar. Eskiden olduğu gibi benden para sızdıramıyor da ondan. Her şey bir yana, son iki yıldır dışarıda bizimle çalışırlarken onun ve diğerlerinin bizden alıp evlerine götürdükleri o yiyecekleri bir düşün! Bir iş verecek olsak kıyameti koparıyorlar. Biliyorsun sen de!”
Chunyan güldü.
“O benim teyzem. Başkalarının yanında onu eleştiremem. Ama bir zamanlar Baoyu’nün dediği gibi, ‘Bir kız evlenmeden önce paha biçilmez bir inci gibidir ama bir kere evlendi mi inci ışıltısını kaybeder ve kusurla dolar; yaşlı bir kadın olunca da artık incilik hâli kalmaz, haşlanmış balık gözüne döner. Nasıl oluyor da aynı kişi hayatının farklı dönemlerinde bambaşka üç kişi olabiliyor?’ O zaman yine her zamanki gibi saçmaladığını düşünmüştüm ama söylediklerinde haklılık payı varmış. Diğer aileleri bilmem ama annem ve teyzem için doğru bu. Yaşlandıkça, paradan başka bir şey düşünemez oldular. Aynı evde beraber yaşarken, para getireceğimiz bir işimizin olmadığından şikâyet edip dururlardı. Sonra bu Bahçe yapıldı, ben de burada çalışmak için seçilen şanslılardan biri oldum, hem de Kızıl Neşe Avlusu çifte şans oldu. Artık beni doyurmak zorunda kalmamalarının dışında, her ay maaşımdan artırdığım dört beş yüz sikkeyi de alıyorlardı. Bununla yetindiklerini sanıyorsan, yanılıyorsun! Sonra kendileri de iş buldular; Armut Ağacı Avlusu’ndaki oyuncu kızlara bakmaya başladılar. Xia teyzem Ouguan’a analık oldu, annem de Fangguan’a. Böylece iki yıldır durumları iyiydi. Ama şimdi siz Bahçe’ye taşınınca, onların ellerinden kurtuldunuz; yine de vazgeçmediler. Çok komik! Önce teyzem Ouguan’la kavga etti; sonra da annem saç yıkama yüzünden Fangguan’la. Fangguan kim bilir kaç kere saçını yıkamak istemişti. Sonra Fangguan’ın maaşı ödenince, annem daha fazla erteleyemedi ve ihtiyaç duyduğu şeyleri satın almak zorunda kaldı ama önce benim saçımı yıkamamı söyledi. Ben yapmak istemedim. Yani benim kendi param var, olmasa bile her zaman Xiren, Qingwen ya da Sheyue’den istediğim şeyi hiç sıkıntı çekmeden alabiliyorum. Bu yüzden de olmaz dedim. O zaman kardeşimi yakalayıp saçını yıkadı. Tabii ardından Fangguan’ı çağırınca kavga çıktı. Sonra da gidip Baoyu’nün çorbasını üflemek istedi. Ah, neredeyse ölecektim! İçeri girdiğini görünce ona kuralları söyledim ama bana inanmadı. Annem en iyisini bilir tabii! Hâliyle kendisini aptal durumuna düşürdü. Neyse ki Bahçe’de bir sürü insan çalışıyor da kimin kiminle ilgili olduğunu kimse hatırlayamaz. Aksi takdirde ailemdeki herkesin kavga etmekten başka bir şey yapmadığı izlenimi edinirlerdi, kendimi kötü hissederdim.”
“Şimdi senin sepet ördüğün bu yer benim halama ait. Buranın sorumluluğunu aldığından beri, kendi malıymış gibi davranıyor. Sabahtan akşama kadar köle gibi çalışıyor. Dahası, benim de gelip göz kulak olmamı istiyor. Bir şeyler bozulacak diye ödü kopuyor. Neredeyse kendi işimi doğru dürüst yapamayacağım. Şimdi annem de Bahçe’ye taşındı, ikisi şahin gibi gözcülük yapıyorlar. Hiç kimsenin bir ota bile dokunmasına izin yok. Sizi uyarıyorum, eğer buraya gelip de çiçekleri topladığını, körpe söğüt dallarını kopardığını görürlerse bundan hiç hoşlanmazlar!”
“Belki başkaları koparamaz ama benim durumum farklı.” dedi Yinger. “Bahçe bölündüğünde, her dairenin günlük olarak ürünlerden pay alması kararlaştırıldı. Yiyecek şeylerin yanı sıra saça takılacak ya da vazolara konulacak çiçekler de buna dâhil. Benim hanımım bunların her gün gönderilmesini istemeyen tek kişiydi. İhtiyacı olduğunda haber vereceğini söyledi ama henüz hiç istemedi. Yani şimdi benim bunları topladığımı görseler bile itiraz edemezler.”
Bu sözler ağzından henüz çıkmıştı ki Chunyan’in sözünü ettiği halası bastonuna dayanarak çıkageldi. Yinger ve Chunyan onu buyur ettiler. Yaşlı kadın, Ouguan ve Fangguan’ın elindeki kırık söğüt dallarını ve yeni toplanmış çiçekleri görünce çok sinirlendi ama bu işin sorumlusunun Yinger olduğunu anlayınca, şikâyet etmekten vazgeçip, yeğenine homurdanacak başka bir şey buldu.
“Ben sana buraya gelip her şeye göz kulak olmanı söylediğim zaman, evde kalıp oyun oynamayı tercih ediyorsun. Başkaları senden bir şey yapmanı istediğinde, benim için çalıştığını söylüyorsun. Beni sihirli değneğinmişim gibi kullanıyorsun; ne zaman bir iş yapılması gerekse ortadan kayboluyorsun!”
“Önce buraya gelmemi söylüyorsun, sonra başkaları beni çağırır diye korkuyor, burada görünce azarlıyorsun!” diye karşı çıktı Chunyan. “Aynı anda iki yerde birden olamam, hala!”
“Ona inanma, hala!” diye takıldı Yinger. “Bütün bu dalları o koparıp kendisine sepet yapmam için ısrar etti. Ondan kurtulmaya çalıştım ama rahat vermedi.”
“Saçmalama!” diye bağırdı Chunyan. “Şakanı ciddiye alacak sonra.”
Ne yazık ki öyle oldu! Chunyan’in halası o kadar aptal bir ihtiyardı, paraya olan sevdası öyle büyüktü ki gözü kimseyi görmezdi. Yinger’ın sözleri üzerine, kendi sahasında yapılan bu korkunç talana karşı bastırdığı kederi çıkış yolu buldu. Bastonunu kaldırdı, yaşının verdiği cüretkâr gaddarlıkla Chunyan’in sırtına birkaç kere vurdu.
“Küçük kaltak!” diye küfretti. “Bana cevap mı veriyorsun? Annen bile senden öyle nefret ediyor ki parçalamamak için zor tutuyor kendisini. Sakın bana sesini yükseltmeye kalkma!”
“Yinger şaka yapıyor.” dedi Chunyan. Sadece yediği dayaktan değil, herkesin önünde rezil olduğundan ağlamaya başladı. “Annem niye benden nefret etsin? Suyunu mu kaynattım, tavasını mı yaktım? Ne yaptım ki?”
Sözlerinin böyle bir sonuç doğurduğuna çok üzülen Yinger, hemen ikisinin arasında girdi ve halanın havaya kalkan elini tuttu.
“Şaka yaptım.” dedi yatıştırıcı bir sesle. “Onu döverek beni çok üzdün.”
“Bizim işlerimize karışmayın rica ederim!” diye tersledi kadın onu. “Siz buradasınız diye kendi yeğenimi terbiye etmem yasak mı?”
Bu ahmakça cevap karşısında Yinger öfkeden kıpkırmızı kesildi.
“Onu istediğin zaman terbiye edebilirsin