Kızıl Odanın Rüyası III. Cilt. Сюэцинь Цао. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: Сюэцинь Цао
Издательство: Elips Kitap
Серия:
Жанр произведения:
Год издания: 0
isbn: 978-625-6862-36-4
Скачать книгу
olsa sana verirler miydi? Seninle dalga geçmesine değil de senin ondan bir şey istemene şaşırdım! Hemen geri götürüp suratına at. Yapman gereken şey bu! Hazır herkes ya cenazenin peşinden gitmiş ya da hasta yatıyorken, kavga çıkarıp huzur bozmanın tam sırası! Geçmişte bize yaptıklarını ödet onlara! İki ay sonra herkes geri döndüğünde kimse bu meseleyi tekrar açmaz! Açsalar bile iyi bir bahanen var. Baoyu senin ağabeyin, onu kıracak hiçbir şeye cüret edemezsin, kabul ediyorum. Ama bu, onun küçük kedi köpeklerinin sana yaptıklarına katlanacaksın anlamına gelmiyor.”

      Jia Huan başını önüne eğdi.

      “Kavga çıkarmaya değmez.” dedi Caixia. “Ne olursa olsun, gülüp geçmek çok daha iyi.”

      “Sen bu işe karışma!” dedi Odalık Zhao. “Seni ilgilendirmez. Haklı olduğunu biliyor. Bu küçük sürtüklere ne düşündüğünü söylemesinin tam sırası.” Sonra küçümseyerek Jia Huan’ı işaret etti. “Hıh! Seni omurgasız yaratık! Ben yersiz bir şey söylesem ya da yanlışlıkla bir kusur işlesem, hemen gözlerin yuvalarından çıkar, ters ters bakarsın! Kendi annene karşı acımasız olabiliyorsun! Ama küçücük bir kız seni aptal yerine koyduğunda, alttan alıyorsun. Hep böyle yaparsan, büyüdüğünde hizmetkârların sana saygı duymasını nasıl beklersin? Beni hasta ediyorsun, seni işe yaramaz yaratık!”

      Annesinin sözlerine içerleyip sinirlenen Jia Huan yine de dediklerini yapmaya korktu ve hiç aldırmadı.

      “Konuşması kolay ama sen de bunları yapmaya cesaret edemezsin! Gidip onlarla kavga etmemi istiyorsun, değil mi? Peki, diyelim ki yaptım, ya beni okula şikâyet ederlerse? Dayak yediğimde acısını ben çekerim, sen değil. Hep beni kışkırtıyorsun; dayak ve küfür yediğim zaman da hiç sesini çıkarmıyorsun. Şimdi de bu kızlarla kavga etmemi istiyorsun. Eğer Tanchun’den korkmuyorsan, neden kendin yapmıyorsun? O zaman belki bundan sonra dediklerini daha çok dinlerim.”

      Bu sözler, Odalık Zhao’yu canevinden vurdu.

      “Ne?” diye bağırdı. “Kendi canımdan, kanımdan, bir zamanlar içimde taşıdığım kızımdan mı korkacağım! Ben olsaydım ne büyük kavgalar olurdu!”

      Caixia’nın kaldırdığı yerden toz paketini aldığı gibi Bahçe’ye doğru fırlayıp gitti. Caixia onu engellemeye çalışmanın boşuna olacağını bildiğinden, fırtınadan korunmak için ortadan kayboldu. Jia Huan da kendi kendine oyalanmak için merasim kapısından dışarı kaçtı.

      Patlamaya hazır hâldeki Odalık Zhao, Bahçe’ye dalınca kimi görse beğenirsiniz? Chunyan’in teyzesi, aynı zamanda Ouguan’ın analığı ve can düşmanı olan Xia ana! Odalık Zhao’nun mosmor suratı ve kan çanağı gözlerinden çok öfkeli olduğunu anladı. Kibarca nereye gittiğini sordu.

      “Şu evin hâline bak!” diye püskürdü odalık. “Ancak birkaç gündür burada olan boyalı, küçük aktrisler bile bize ayrımcılık yapıyorlar! Başka biri olsa neyse de bu yaratıkların sana haddini bildirmeye kalkmasına can dayanmaz!”

      Anladığı kadarıyla bu sözler, Xia ananın kendi hislerine tercüman oluyordu. Onu bu kadar sinirlendirecek ne olduğunu sordu ilgiyle. Odalık Zhao, Jia Huan’ın gül kökü tozu isteyişini ve sıradan bir yüz pudrasıyla nasıl kandırıldığını anlattı.

      “Ah, Bayan Zhao!” dedi Xia ana. “Şimdi mi anladın? Bu ne ki! Geçen gün, orada ruh parası yakıyorlardı, Baoyu de onların tarafını tuttu. Eğer başka birisi Bahçe’ye bir şey sokmaya kalksa, ‘Pis! Pis!’ diyerek izin vermezler. Peki, yanan ruh parasından daha pis bir şey var mı? Bu evde hanımefendiden sonra, senden daha büyük kimse yok. Bir kere olsun ayak diremen gerekir bence. Eğer bunu yaparsan, herkes sana saygı duyar. Bana sorarsan, bu oyuncular süprüntüden başka bir şey değiller. Onları üzmekten bir şey çıkmaz. Bu toz ve ruh kâğıdı meselesini kendini savunmak için örnek olarak kullan. Ben de sana şahitlik ederim. Onlara kendi otoriteni gösterirsen ileride başa çıkmak çok daha kolay olur. Küçük hanımların hoşuna gitmese de sana karşı bu ayaktakımının tarafını tutmazlar.”

      Odalık Zhao’nun kararlılığı bu yüreklendirmeyle daha da güçlendi.

      “Ruh parasından haberim yoktu.” dedi. “Anlatsana.”

      Xia ana olanları ayrıntısıyla anlattı ve sözlerini kışkırtmayla bitirdi.

      “Git, onların hakkından gel, Bayan Zhao! Bir problem çıkarsa biz arkandayız.”

      Bu sözler Odalık Zhao’nun kulağına müzik gibi geldi. Cesaretlenip hiç gecikmeden Kızıl Neşe Avlusu’na doğru yola koyuldu. Oraya vardığında Baoyu evde değildi. (Daiyu’nün Alpinia Parkı’na gittiğini duyup yanına gitmişti.) Fangguan Xiren ve diğerleriyle yemek yiyordu. Odalık Zhao gelince kızlar ayağa kalkıp kibarca onu yemeğe buyur ettiler.

      “Yemek yemez misiniz, Bayan Zhao? Ne bu telaş?”

      Daveti duymazdan gelen kadın, elindeki tozu Fangguan’ın suratına fırlattı, işaret parmağını sallayarak, bas bas bağırmaya başladı.

      “Seni küçük kaltak! Satın alınmış bir malsın sen! Bizi eğlendirmen için parasını verip aldık seni. Senin ait olduğun sınıf oyunculuk ve fahişelik sınıfı; bu evdeki en düşük seviyedeki hizmetçi bile senden birkaç basamak yukarıda. O zaman insanlar arasında ayrımcılık yapma hakkını nereden buluyorsun? Baoyu bir şeyi birisine vermeyi uygun görüyorsa bu seni hiç ilgilendirmez. Onu engellemek sana mı kalmış? Tozu Huan’a yamamaya çalıştığında anlamayacağını sandın herhâlde! Bak ne diyeceğim? Efendi Huan Baoyu’nün kardeşi, onun hakkında ne düşünürsen düşün, bu evin efendilerinden biri, onu küçümsemeye hiç hakkın yok!”

      Fangguan bu tür şeyleri sükûnetle karşılayacak biri değildi; gözyaşları içinde yaygarayı kopardı.

      “Bende gül kökü olmadığı için ona o tozu verdim; yok dersem bana inanmayacağını düşündüm. Aktris olarak eğitilmiş olsam da dışarıda asla para için oynamadım. Ben küçük bir kızım, senin dediğin gibi kaltak falan değilim! Satın alınmış mal meselesine gelince, beni alan sen değilsin. Şu konuşana bir bakın! Buradaki herkesin satın alındığını sanıyordum. Hepimiz aynı kuşun tüyüyüz ve burada köleyiz. Neden bu konuyu kurcaladığını hiç anlamıyorum.”

      “Kes şunu!” dedi Xiren, şaşkın bir hâlde ve Fangguan’ı çekip uzaklaştırmaya çalıştı.

      Ama öfkeden konuşamayan Odalık Zhao Fangguan’ın üzerine yürüyüp kafasına birkaç kere vuracak zamanı buldu. Xiren karşı çıktı.

      “O daha bir çocuk, Bayan Zhao, onunla aynı seviyeye mi inmek istiyorsunuz? Bu işi bize bırakın.”

      Fangguan buna dayanamadı. Saldırıya bir oyunculuk gösterisiyle karşılık verip, ağlayarak, bağırarak kendisini oradan oraya attı.

      “Sen bana nasıl vurursun, iğrenç ihtiyar! Önce aynada kendine bir bak! Haydi, vur bir daha, vursana! Senin gibi bir cadıdan dayak yiyeceğime ölürüm daha iyi!”

      Başını Odalık Zhao’nun karnına vurup tekrar kendisini dövmesi için tahrik etti. Birkaç hizmetçi ona bağırarak çekiştirdiler. Xiren de aynı şeyi yapacaktı ama Qingwen onu kolundan tutup engelledi.

      “Kendi hâllerine bırak.” diye fısıldadı. “Seninle ben bu tür şeylere karışmayalım. Orman kanunu bu, sen bana vur, ben de sana! Herkes üstünlük sağlamaya çalışıyor. Bakalım ne olacak.”

      Odalık Zhao’nun peşinden gelen hizmetçiler içerideki kavgayı duyup, sonunda adalet yerini bulacağı için Buda’ya şükrettiler. Aralarında küçük aktrislere kin besleyen yaşlı kadınlar da vardı, onlar Fangguan’ın dayak yediğine özellikle çok memnun oldular.

      Haberler