Çektiği karta baktı. Amber çiçeğiydi. Başlık “Sonbahar Matemcisi”, Ouyang Xiu’nun dizesi, Doğu rüzgârının değil senin suçun ve talimat da “Sen bir kadeh şarap iç, Şakayık da seninle içsin” diyordu.
Diğerleri güldüler.
“Ne güzel, değil mi? Tam ona uygun bir çiçek!”
Daiyu de memnun görünüyordu. Baochai ile birer kadeh içerlerken, zarları attı. Yirmi. Yani Xiren kart çekecekti. Üzerindeki çiçek bir dal şeftali çiçeğiydi, başlıkta “Balıkçının Kayıp Cenneti” yazıyordu. Xie Fangde’nın dizesi Şeftali kırmızı çiçek açınca bir ilkbahar daha gelir; talimat ise “Badem ve yaşıtın olan, seninle aynı gün doğmuş, aynı soyadını taşıyan birileri birer kadeh içsinler.” diyordu.
“Çok ilginç!” dediler diğerleri, gülerek ve hemen kimin bu kategoriye girdiğini hesaplamaya başladılar. Xiangling, Qingwen ve Baochai’in Xiren’le aynı yaşta olduğu, Daiyu’nün de onunla aynı gün doğduğu ortaya çıktı ama aynı soyadına sahip kimse yoktu. Sonra Fangguan kendi soyadının tıpkı Xiren gibi “Hua” olduğunu ve bir kadeh içmeye hak kazandığını iddia etti.
Diğerleri kadehlerini doldururlarken, Daiyu muzipçe Tanchun’e baktı.
“Hem badem hem de kraliyet evliliği yapacak biri olarak sen başla.” dedi.
“Saçmalama!” diye çıkıştı Tanchun. Sonra Li Wan’e dönüp, “Bana bir iyilik yapıp şuna bir tane patlatır mısın?” dedi.
“Ah bu çok zor görünüyor!” dedi Li Wan. “Hem soylu bir kocayla evlenemiyor hem de ona vurmamı istiyorsun, öyle mi? Yapamam!”
Herkes buna güldü. Xiren zarları atarken dış kapıdan birisinin seslendiğini duydular. Yaşlı kadınlardan biri kim diye bakmaya gitti, geri gelince Xue teyzenin dairesinden birilerinin Daiyu’yü almaya geldiklerini söyledi.
“Saat kaç?” diye sordular yaşlı kadına.
“İkinci saati çoktan geçti.” dedi kadın. “Bir süre önce on biri vurdu.”
Baoyu o kadar geç olduğuna inanamayıp saatini istedi. Bakınca gerçekten de on biri yirmi beş geçtiğini gördü. Daiyu gitmek üzere kalktı.
“Zaten daha fazla kalamam.” dedi. “Dönünce ilaç içmem lazım.”
“Belki de artık dağılsak iyi olur.” dediler diğerleri de.
Xiren ve Baoyu onları vazgeçirmeye çalıştılar ama Li Wan ve Tanchun kararlıydı.
“Çok geç oldu. Bir gün için yeterince kuralı ihlal ettik zaten.”
“Pekâlâ.” dedi Xiren. “Son bir kadeh daha içelim o zaman. Sonra gidersiniz.”
Qingwen küçük hizmetçilerden birinin yardımıyla kadehleri doldurmaya başladı. Ötekiler içkilerini içtikten sonra fenerlerin yakılmasını söylediler. Her şey hazır olunca Xiren ve diğer hizmetçiler, İçe İşleyen Koku Kameriyesi’ne kadar onları geçirdiler. Sonra kapıları kilitleyip bir süre daha oyun oynadılar. Xiren büyükçe kadehlere şarap doldurdu, kocaman bir tabağa yiyeceklerden seçip koydu, bu akşam görev başında olan yaşlı kadınlara ikram etti.
O saate kadar artık herkes hafif sarhoş olmaya başlamıştı. Sonra parmak tahmini oyunu oynayıp şarkı söylediler. Saat ikiye doğru, genç hizmetçilerin gizlice verdikleri şarapları da içen yaşlı kadınlar, dokuz litrelik şarap kaynağının dibini buldular. Hiç şarap kalmadığını duyan genç hizmetçiler ortalığı temizleyip, bulaşıkları yıkayarak yatmaya hazırlandılar.
Çok içmekten yanakları kızaran, gözleri tuhaf bir şekilde parlayan Fangguan hareket edemeyecek hâldeydi. Xiren’in omuzuna dayanıp kulağına bir şeyler fısıldamaya başladı.
“Ah, Xiren! Kalbim hızla çarpıyor!”
Xiren güldü.
“O kadar içmemeliydin!” dedi.
Chunyan ve Sier uzun zaman önce pes edip sedirde uyuyakalmışlardı. Qingwen boşuna uyandırmaya çalışıyordu onları. Baoyu onu durdurdu.
“Rahat bırak. Bir kere hepimiz burada uyusak bir şey olmaz!”
Kendisi de onları örnek alıp, başını çiçek yaprağı doldurulmuş, ipek yastığa koydu, yan dönerek anında uykuya daldı.
Xiren, Fangguan’ın çok sarhoş olduğunu anladı. En ufak bir hareketin onu hasta etmesinden korkup, çok yavaşça yerinden kaldırarak sedirin üzerine, Baoyu’nün yanına yatırdı. Kendisi de karşısındaki kanepeye uzandı. Üzerlerine büyük bir kayıtsızlık çöktü ve sabaha kadar mışıl mışıl uyudular.
Xiren gözlerini açtığında hava aydınlanmıştı.
“Ah, çok geç olmuş!” dedi.
Kafasını kaldırıp karşısındaki sedire baktı. Fangguan, başı sedirin yüksek kenarına dayalı şekilde uyuyordu hâlâ. Xiren hemen kalkıp onu uyandırmaya gitti. Sesine uyanan Baoyu doğrulup neşeyle etrafına bakındı.
“Geç olmuş!” dedi ve Fangguan’ı dürttü.
Uyanan Fangguan da yarı uykulu bir hâlde oturdu.
“Kendinden utanmalısın!” dedi Xiren, gülerek. “Nerede uyuduğuna bir bak! Uyuyacağın yeri seçemeyecek kadar sarhoştun herhâlde.”
Fangguan etrafına bakındı ve geceyi Baoyu’nün yanında geçirdiğini anladı. Mahcup bir gülümsemeyle hemen sedirden kalktı.
“Hiçbir şey hatırlamıyorum! Nasıl olur?” dedi.
“Ben de öyle.” dedi Baoyu, gülerek. “Bilseydim yüzüne mürekkep sürerdim!”
Hizmetçiler sabah hazırlıkları için leğenleri ve diğer şeyleri getirdiler.
“Dün geceki parti için hepinize çok teşekkür ederim.” dedi Baoyu. “Bu akşam bir parti daha vereceğiz, bu sefer siz benim misafirim olacaksınız.”
“Yo!” dedi Xiren. “Tekrar mı? Eğer bu akşam da curcuna yaparsak insanlar söylenmeye başlarlar.”
“Olsun.” dedi Baoyu. “Sadece iki kere. Dün gece dokuz litre şarabı bitirdiğimize göre gayet iyi içicileriz! Her şey güzelleşmeye başlamıştı, bir baktık şarap bitmiş.”
“Zaten güzel olan da o tarafı!” dedi Xiren. “Eğlence doruktayken partiye son vermek, herkes tükenene kadar devam etmekten çok daha iyidir. Dün gece herkes formundaydı. Yanlış hatırlamıyorsam Qingwen çekingenliğini bırakıp şarkı bile söyledi.”
“Unuttun mu yoksa, sevgili kardeşim?” dedi Sier. “Sen de söyledin. Hatta hepimiz söyledik.”
Bütün hizmetçiler bunu hatırlayıp kontrol edilemez bir şekilde kıkır kıkır gülmeye başladılar; kızaran yüzlerini elleriyle kapattılar. Onlar böyle gülerken Pinger geldi. Önceki gün partiye katılan herkesi bu sefer kendisi davet etmeye gelmişti.
“Hiçbir bahane kabul etmiyorum!” dedi. “Hepinizin gelmesini bekliyorum.”
Onu buyur ettiler ve hemen birisi çay getirdi.
“Dün gece burada olmaması çok kötü!” dedi Qingwen.
Pinger hemen kulak kabarttı.
“Neden? Dün gece ne oldu ki?” dedi.
“Sana söylemeli miyiz bilemiyorum.” dedi Xiren. “Ama şu kadarını söyleyeyim, çok güzel zaman geçirdik. Büyük hanımefendinin eğlenceleri bile onun yanında hafif kalır. Dokuz litre şarabı bitirdik. Öyle çok