“Kapıyı kilitledim.” dedi içeriden gelen tuhaf, kibar ve ince ses. “İzninizle bir süre yalnız kalmak istiyorum.”
Bayan Amelia şişman ve tıknaz bir kadındı ve ablasından çok çekinirdi. İki kardeşten iyi huylu olanı kendisiydi; fakat asla Bayan Minchin’in sözünden dışarı çıkmazdı. Yeniden aşağı indi, paniğe kapılmış gibiydi.
“Böylesi tuhaf, antika bir kız görmedim ablacığım.” dedi. “Kendini içeri kilitlemiş ve çıtını çıkarmıyor.”
“Bazıları gibi tepinip, bağırıp çağırmasından iyidir.” diye cevapladı Bayan Minchin. “Onun kadar şımartılmış bir çocuğun ortalığı ayağa kaldırmasını beklerdim. İstediği önünde istemediği arkasında imiş.”
“Bavullarını açıp eşyalarını yerleştirdim.” dedi Bayan Amelia. “Hayatımda böyle eşyalar görmedim; samur ve kakım kürklü mantolar, gerçek Valenciennes dantelli iç çamaşırları… Elbiselerinden bazılarını sen de gördün. SENCE nasıllar?”
“Bence alayı rezalet.” diye cevapladı Bayan Minchin sert bir ifadeyle. “Ama öğrencileri pazar günü kiliseye götürdüğümüzde sıranın başında harika görünecek. Kıza prensesler gibi itina gösterilmiş.”
Bu sırada kilitli odada Sara ve Emily yerde oturmuş arabanın kaybolduğu köşeye bakarlarken Yüzbaşı Crewe kendini tutamayıp arkasına dönmüş, ona öpücükler yollayarak el sallıyordu.
2
FRANSIZCA DERSİ
Sara ertesi sabah sınıfa girince herkes ona kocaman açılmış, meraklı gözlerle baktı. On üç yaşında olmasına rağmen kendini yetişkin gibi hisseden Lavinia Herbert’tan, henüz dört yaşında ve okulun en küçüğü olan Lottie Legh’e kadar herkes onun hakkında bir sürü şey duymuştu. Hepsi de Bayan Minchin’in, gözde öğrencisi olarak onunla hava atacağını ve onu okulun itibar kaynağı olarak gördüğünü biliyordu. Birkaçı onun geçen gece gelen Fransız hizmetçisi Mariette’i görmüştü. Lavinia, Sara’nın kapısı aralıkken odasının önünden geçmiş ve Mariette’i mağazanın birinden geç gelen bir paketi açtığına şahit olmuştu.
“İçi fırfırlı jüponlarla doluydu, fırfırlar, fırfırlar…” diye fısıldadı arkadaşı Jessie’ye coğrafya kitabının üstüne eğilerek. “Onları silkelerken gördüm. Bayan Minchin’in, Bayan Amelia’ya kızın kıyafetlerinin bir çocuk için fazla gösterişli olduğundan gülünç durduklarını söylediğini duydum. Annem çocukların sade giyinmeleri gerektiğini söyler. İçinde o jüponlardan biri var. Otururken gördüm.”
“İpekli çorap giymiş!” diye fısıldadı Jessie, o da coğrafya kitabının üstüne eğilerek. “Şu ayakların küçüklüğüne bak! Hiç bu kadar minik ayaklar görmedim.”
“Ah.” diye burnunu çekti Lavinia fesatça. “Ayakkabılarından dolayı öyle görünüyor. Annem hünerli bir ayakkabıcının koca ayakları bile ufak gösterebileceğini söyler. Bence hiç de o kadar güzel bir kız değil. Gözlerinin rengi bir acayip.”
“Alışkın olduğumuz bir güzellikte değil.” dedi Jessie, sınıfta şöyle bir göz gezdirerek. “Fakat kendine tekrar tekrar baktırıyor. Kirpikleri fazla uzun ve gözleri yeşil gibi.”
Sara sessizce sırasında oturuyor, ne yapacağının söylenmesini bekliyordu. Bayan Minchin’in masasının yanına oturtulmuştu. Kendisini izleyen bir dizi gözden hiç de sıkılmışa benzemiyordu. Bu durum ilgisini çektiği için o da kendisini izleyen çocuklara sessizce baktı. Onların neler düşündüğünü, Bayan Minchin’i sevip sevmediklerini, derslerine çalışıp çalışmadıklarını, herhangi birinin kendisininki gibi bir babaya sahip olup olmadığını merak etti. Emily ile o sabah Sara’nın babası hakkında uzun bir konuşma yapmışlardı.
“O şimdi denizde, Emily.” demişti. “İkimiz çok iyi dost olmalı ve birbirimize her şeyimizi anlatmalıyız. Emily, bana bak. Sen gördüğüm en güzel gözlere sahipsin, ama keşke konuşabilseydin.”
Sara hayal gücü kuvvetli, aklından sürekli acayip fikirler geçen bir kızdı; hayallerinden biri Emily’nin canlı olduğu, kendisini gerçekten duyup anladığıydı; hatta bunu düşünüp sanki öyleymiş gibi davranmak bile keyfini yerine getiriyordu. Mariette ona koyu mavi okul önlüğünü giydirip saçlarını koyu mavi kurdeleyle bağladıktan sonra, kendisine ait bir koltukta oturan Emily’nin yanına gidip eline bir kitap verdi.
“Ben aşağıdayken bunu okuyabilirsin.” dedi ve Mariette’in kendisine meraklı gözlerle baktığını görünce yüz ifadesi ciddileşti.
“Bence oyuncak bebekler, bizim bilmemizi istemedikleri şeyleri yapabilirler.” dedi Sara. “Belki de Emily gerçekten okuyabiliyor, konuşabiliyor, yürüyebiliyordur ama bunları odada insanlar yokken yapıyordur. Bu onun sırrı. Anlarsınız ya, eğer insanlar bebeklerin neler yapabildiklerini bilselerdi, onları çalıştırırlardı. Yani, belki de birbirlerine bunu bir sır olarak saklamaya söz vermişlerdir. Odada durursanız, Emily öylece oturup bakacaktır; ama dışarı çıkarsanız okumaya başlar, belki de pencereye gidip dışarıyı seyreder. Sonra birinin geldiğini duyarsa geri koşup koltuğuna atlar ve hep orada oturuyormuş gibi rol yapar.”
“Comme elle est drole!” dedi Mariette kendi kendine ve aşağı inince başhizmetçiye bundan bahsetti. Ama zeki, ufak yüzlü ve terbiyeli bu tuhaf, küçük kızı şimdiden sevmeye başlamıştı. Daha önce bakımını üstelendiği çocuklar onun kadar kibar değildi. Sara usluydu ve son derece tatlı, kibar ve minnettar bir şekilde, “Rica ederim, Mariette.”, “Teşekkür ederim, Mariette.” diyordu. Başhizmetçiye kızın tam bir hanımefendi gibi teşekkür ettiğini anlattı.
“Elle a l’air d’une princesse, cette petite.” dedi Mariette. Küçük hanımefendisinden de kaldığı yerden de çok memnundu.
Sara sınıftaki öğrencilerin bakışları altında sırasında birkaç dakika oturduktan sonra, Bayan Minchin vakur bir edayla masasına vurdu.
“Genç bayanlar!” dedi. “Size yeni arkadaşınızı takdim edeyim.” Küçük kızların hepsi ayağa kalktı, Sara da. “Hepinizin Bayan Crewe ile iyi anlaşacağını umuyorum; buraya uzaklardan, daha doğrusu Hindistan’dan geldi. Dersler biter bitmez kendisiyle tek tek tanışmalısınız.”
Öğrenciler resmî bir şekilde eğilerek Sara’yı selamladılar, Sara da hafifçe reverans yaptı ve yerlerine oturunca yeniden bakışmaya başladılar.
“Sara!” dedi Bayan Minchin sınıf öğretmeni havasıyla. “Yanıma gel.”
Masasından bir kitap almış, yapraklarını çeviriyordu. Sara kibarca yanına gitti.
“Baban senin için Fransız bir hizmetçi tuttuğu için…” diye başladı, “Fransızcaya özen göstermeni istediği sonucuna vardım.”
Sara biraz afalladı.
“Onun tutmasının sebebi…” dedi, “benim… benim onu seveceğimi düşünmesi, Bayan Minchin.”
“Korkarım ki…” dedi Bayan Minchin, hafif ekşi bir gülümsemeyle, “sen çok şımartılmış küçük bir kızsın ve her şeyin sen seviyorsun diye yapıldığını hayal ediyorsun. Bana kalırsa baban Fransızca öğrenmeni istiyor.”
Sara’nın yaşı daha büyük olsaydı veya insanlara kibar davranmak konusunda bu kadar titiz davranmasaydı kendini birkaç kelimeyle ifade edebilirdi. Fakat bu durumda, yüzünün kızarmaya başladığını hissetti. Bayan Minchin sert ve baskıcı bir kadındı, Sara’nın