“Sonra da sevgisi sönüverdi.” diye atıldı Elizabeth, “Böylelerini çok gördük, aşkı bu biçimde tükenenleri… Acaba şiirin aşkı tüketmekteki başarısını ilk kim keşfetti!”
“Ben ise şiiri hep aşkın gıdası2 olarak düşünmüşümdür.” dedi Darcy.
“Güzel, güçlü, sağlıklı bir aşkta bu olabilir. Zaten güçlü olan bir aşkı her şey besler ama ufacık, incecik bir meyil ise söz konusu olan, tek bir güzel sone bile eminim ki onu yok etmeye yetecektir.”
Darcy yalnızca gülümsemekle yetindi, ortamdaki genel sessizlik Elizabeth’in, annesinin yine kendini küçük düşürebileceği korkusuyla ürpermesine neden oldu. Ağzını açacak gibi olduysa da söyleyecek bir şey bulamadı ve kısa bir sessizliğin ardından Bayan Bennet, Jane’e gösterdiği nezaketten ötürü Bay Bingley’ye yeniden teşekkür etmeye başladı, Lizzy’nin verdiği zahmetten dolayı özür dilemeyi de ihmal etmedi. Bingley samimi bir kibarlıkla cevap verirken kız kardeşini de kibar olmaya ve o durumda söylenmesi gerekeni söylemeye zorladı. Kız kardeşi üzerine düşeni pek samimi olmayan bir tavırla yapmış olsa da Bayan Bennet tatmin olmuştu ve çok geçmeden arabasını çağırdı. Bunun üzerine kızlarından en küçük olanı kendini öne çıkardı. Tüm ziyaret boyunca iki kız birbirleriyle fısıldaşıp durmuşlardı ve vardıkları karar doğrultusunda en küçük olanı, Bay Bingley’ye taşraya ilk gelişinde verdiği, Netherfield’da balo düzenleme sözüyle ilgili baskı yapacaktı.
Lydia on beş yaşında, sağlam yapılı, iyi yetişmiş bir kızdı; güler yüzlüydü; annesinin biriciğiydi; öyle ki kızına olan sevgisi erken yaşta onu sosyete içine çıkarmasına yetmişti. Gençlik ateşi yüksekti, dayısının düzenlediği büyük yemek davetleri ve kendi rahat tavırları sayesinde dikkatini çektiği subayların iyice perçinlediği bir öz güveni vardı. Bu yüzden de Bay Bingley’ye durup dururken balo konusunu açarken ve verdiği sözü hatırlatıp eğer sözünü tutmayacak olursa bunun dünyadaki en utanç verici şey olacağını söylerken gayet rahattı. Bingley’nin bu ani atağa verdiği cevap, annelerinin çok hoşuna gitmişti:
“Sözümü tutmaya fazlasıyla hazırım, emin olabilirsiniz. Ablanız iyileşir iyileşmez, uygun görürseniz balonun tarihini siz belirleyin ama o hasta yatağındayken dans etmek istemezsiniz sanıyorum.”
Lydia aldığı cevaptan memnun olduğunu ifade etti: “Ah! Evet, Jane’in iyileşmesini beklemek çok daha iyi olur, hem o zamana dek Yüzbaşı Carter da Meryton’a dönmüş olacaktır ve sizin balonuzdan sonra, bir balo da onların vermesi için ısrar edeceğim. Yoksa bunun büyük bir ayıp olacağını söylerim Albay Forster’a.”
Bu konuşmanın sonrasında Bayan Bennet ve kızları evden ayrıldılar. Elizabeth de hemen Jane’in yanına çıkarak kendisinin ve ailesinin davranışlarının değerlendirilmesini iki hanımın ve Bay Darcy’nin yorumlarına bıraktı. Ne var ki Darcy’nin, genç Bayan Bingley’nin güzel gözler hakkındaki tüm alaycı sözlerine ve onunla ilgili sert eleştirilere katılmaya pek de niyeti yoktu.
10
Günler çoğunlukla bir öncekinden farksız geçiyordu. O gün Bayan Hurst ve genç Bayan Bingley sabahın birkaç saatini yavaş yavaş da olsa iyileşen hastalarının yanında geçirdiler, akşam da Elizabeth salondaki gruba katıldı ancak oyun masası kurulmamıştı. Bay Darcy mektup yazıyor, genç Bayan Bingley de yanında oturmuş onu seyrediyordu, bir yandan da sürekli kız kardeşine mesaj yollayarak adamın dikkatini dağıtıyordu. Bay Hurst ve Bay Bingley piket oynuyor, Bayan Hurst de onları izliyordu.
Elizabeth eline bir nakış almıştı, bir yandan da Darcy ve refakatçisinin arasında geçenleri dinleyerek eğleniyordu. Kızın, Darcy’nin el yazısına, dizelerinin düzgünlüğüne veya mektubunun uzunluğuna övgüler yağdırıp dururken karşılığında gördüğü kayıtsızlık, Elizabeth’in Bayan Caroline Bingley ve Darcy hakkındaki görüşleriyle uygun düşen, tuhaf bir manzara oluşturuyordu.
“Bayan Darcy bu mektubu alınca kim bilir nasıl sevinecek!”
Adam cevap vermedi.
“Görülmemiş hızda yazıyorsunuz.”
“Yanılıyorsunuz. Gayet yavaş yazıyorum.”
“Bir sene içinde ne çok mektup yazmanız gerekiyordur! İş mektupları da cabası! Kim bilir ne iğrençtirler!”
“O zaman iş mektubu yazmak sizin değil de benim görevim olduğu için şanslısınız.”
“Lütfen kız kardeşinize onu görmeyi çok istediğimi söyleyin.”
“İsteğiniz üzere bir kez söylemiştim zaten.”
“Korkarım kaleminizden memnun değilsiniz. Durun sizin için ucunu düzelteyim. Kalem uçlarını pek iyi düzeltirim.”
“Teşekkürler ama ben kalemlerimi hep kendim düzeltirim.”
“Bu kadar düzgün yazmayı nasıl beceriyorsunuz?”
Adam cevap vermedi.
“Kız kardeşinize söyleyin, arp çalmayı ilerletmesine çok mutlu oldum, küçük masa çizimine de hayran kaldığımı ve onu Bayan Grantley’ninkinden çok daha güzel bulduğumu da iletin lütfen.”
“Hayranlığınızı iletmeyi bir dahaki mektuba bıraksam olur mu acaba? Şu anda hepsini layığıyla anlatacak yerim kalmadı.”
“A, hiç önemi yok! Onu ocak ayında göreceğim zaten. Peki siz her zaman ona böyle etkileyici mektuplar mı yazarsınız Bay Darcy?”
“Genellikle uzun oldukları doğru ama her zaman etkileyici mi onu bilemem.”
“Ben şunu bilir, şunu söylerim, kolaylıkla uzun mektup yazabilen biri kötü yazamaz.”
“Bu, Darcy için övgü sayılmaz, Caroline…” diye seslendi kardeşi, “Çünkü pek o kadar da kolay yazamaz. Tumturaklı kelimeler bulmak için uğraşır durur. Öyle değil mi Darcy?”
“Benim yazı tarzım seninkinden çok farklı.”
“Ah!” diye inledi genç Bayan Bingley, “Charles olabilecek en dikkatsiz biçimde yazar. Sözcüklerinin yarısını yazmaz, kalanı da mürekkep lekeleriyle doludur.”
“Düşüncelerim o kadar hızlı akıyor ki onları ifade etmeye zamanım olmuyor; öyle ki yazdıklarım, mektubumu okuyan için kimi zaman hiçbir anlam taşımıyor.”
“Bu alçak gönüllülüğünüz karşısında Bay Bingley sizi eleştirenler söyleyecek söz bulamayacaklar.” dedi Elizabeth.
Darcy “Hiçbir şey alçak gönüllü gibi görünmekten daha aldatıcı olamaz. Bu, çoğu zaman başkalarının görüşlerine aldırış etmemek ya da gizli bir böbürlenmedir.” dedi.
“Peki benim son küçük alçak gönüllük hareketimi bu ikisinden hangisiyle açıklıyorsun?”
“Gizli böbürlenme ile açıklıyorum. Çünkü sen yazı yazmadaki kusurlarına gerçekten sahip çıkıyorsun, hızlı düşünmenden ve fikirlerini yazıya aktarırken dikkat etmemenden meydana geldiklerini düşünüyorsun