Meğer Hanım, o gece Kudretli Oğuz’un devleti, Bayındır Han’ın güveyisi, Ulaşoğlu Salur Kazan, kara kaygılı bir rüya gördü. Sıçradı ayağa kalktı:
“Biliyor musun kardeşim Kara Göne, rüyamda ne gördüm? Kara kaygılı rüya gördüm. Yumruğumda çırpınan benim şahin kuşumu ölüyor, gördüm. Gökten yıldırım ak otağımın üzerine çakıyor, gördüm. Kapkara duman yurdumun üzerine dökülüyor, gördüm. Kuduz kurtlar evimi dişleyip yırtıyor, gördüm. Kargı gibi kara saçımı uzanıyor, gördüm; uzanarak gözümü örtüyor, gördüm. Bileğimden on parmağımı kanda gördüm. Ne vakit ki bu rüyayı gördüm, ondan beri aklımı fikrimi toplayamıyorum. Kardeşim, benim bu rüyamı yor bana.” dedi.
Kara Göne:
“Kara bulut dediğin senin devletindir, kar ile yağmur dediğin senin askerindir, saç kaygıdır, kan karadır, geri kalanını yoramam, Allah yorsun.” dedi.
Kara Göne böyle söyleyince Kazan:
“Benim avımı bozma, askerimi dağıtma. Ben bugün yağız al atı ökçelerim, üç günlük yolu bir günde varırım. Öğle olmadan yurdumun üstüne varırım. Eğer yurdum, sağ ve esense akşam olmadan gelirim; yok yurdum sağ ve esen değilse başınızın çaresine bakın, ben artık gidiyorum.” dedi.
Kazan Bey, yağız al atını mahmuzladı, yola çıktı. Gele gele yurdunun üzerine geldi. Gördü ki yurdunun üzerinde kuzgunlar uçuyor, tazılar etrafta dolaşıyor. Kazan Bey burada yurt ile haberleşmiş, görelim Han’ım, ne haberleşmiş:
Kavim kabile benim ortak yurdum
Yaban eşeği ile yabani geyiğe komşu yurdum
Seni düşman nereden dalamış güzel yurdum
Ak otağlar dikilince yurdu kalmış
İhtiyarcık anam oturunca yeri kalmış
Oğlum Uruz ok atınca hedef kalmış
Oğuz Beyleri at sürünce meydan kalmış,
Kara mutfak dikilince ocak kalmış
Bu hâlleri görünce Kazan’ın kara süzme gözleri kan yaş doldu; kan damarları kaynadı; kara bağrı sarsıldı. Yağız al atını ökçeledi, kâfirin ardından yola düştü, gitti.
Kazan’ın önüne bir su geldi:
“Su, Hak yüzünü görmüştür, ben bu su ile haberleşeyim.” dedi.
Görelim Han’ım, nice haberleşti:
Çağıl çağıl kayalardan çıkan su
Ağaç gemileri oynatan su
Hasan ile Hüseyin’in hasreti su
Bağ ve bostanın ziyneti su
Ayşe ile Fatma’nın bakışı su
Koç atların gelip içtiği su
Kızıl develerin gelip geçtiği su
Ak koyunların gelip çevresinde yattığı su
Yurdumun haberini biliyor musun söyle bana
Kara başım kurban olsun suyum sana
Su nasıl haber versin? Sudan geçti, bu sefer bir kurda rastladı:
“Kurt yüzü mübarektir, kurt ile bir haberleşeyim.” dedi.
Görelim Han’ım, ne haberleşti:
Karanlık akşam olunca günü doğan
Kar ile yağmur yağınca er gibi duran
Kara koç atlar gördüğünde kişnettiren
Kızıl deve gördüğünde bağrıştıran
Akça koyun gördüğünde kuyruk çarpıp kamçılayan
Arkasını vurup berk ağılın ardını söken
Karma ögeçin 4 semizini alıp tutan
Kanlı kuyruk yüzüp çap çap yutan
Avazı kalın köpeklere kavga salan
Çakmaklıca çobanları geceleyin koşturan
Yurdumun haberini biliyor musun söyle bana
Kara başım kurban olsun kurdum sana
Kurt nasıl haber versin? Kurttan da geçti. Karaca Çoban’ın kara köpeği, Kazan’ın karşısına geldi. Kazan, kara köpek ile haberleşti.
Görelim Han’ım, ne haberleşti:
Karanlık akşam olunca vaf vaf üren
Acı ayran dökülünce çap çap içen
Gece gelen hırsızları korkutan
Korkutarak şamatasıyla ürküten
Yurdumun haberini biliyor musun söyle bana
Kara başımın sağlığında iyilikler edeyim köpek sana
Köpek nasıl haber versin? Köpek, Kazan’ın atının ayağına çap çap düşer, sin sin sinler. Kazan, bir sopa ile köpeğe vurdu, köpek çekildi, geldiği yola gitti. Kazan, köpeği takip ederek Karaca Çoban’ın yanına geldi. Çoban’ı gördüğünde haberleşti.
Görelim Han’ım, ne haberleşti:
Karanlık olunca kaygılı çoban
Kar ile yağmur yağınca çakmaklı çoban
Ünümü anla sözümü dinle
Ak otağım şuradan geçmiş gördün mü söyle bana
Kara başım kurban olsun çoban sana
Çoban:
Ölmüş müydün, yitmiş miydin a Kazan?
Nerede geziyordun, neredeydin a Kazan?
Dün değil evvelki gün evin buradan geçti
İhtiyarcık anan, kara devenin boynunda asılı geçti.
Kırk ince belli kızı ile
Helallin boyu uzun Burla Hatun
Ağlayarak şuradan geçti.
Kırk yiğit ile oğlun Uruz, başı açık yalın ayak
Kâfirlerin yanınca esir gitti.
Tavla tavla koç atlarına kâfir binmiş.
Katar katar develerini kâfir yedekte çekmiş.
Altın akçe, bol hazineni kâfir almış.
Çoban böyle deyince Kazan ah etti, aklı başından gitti. Dünya âlem gözüne karanlık oldu:
“Ağzın kurusun Çoban, dilin çürüsün Çoban, Yüce Allah, senin alnına bela yazsın Çoban!” dedi.
Kazan Bey böyle söyleyince Çoban:
Ne kızıyorsun bana ağam Kazan
Yoksa göğsünde yok mudur iman
Altı yüz kâfir de benim üzerime geldi.
İki kardeşim şehit oldu.
Üç yüz kâfir öldürdüm, gaza ettim;
Semiz koyun, zayıf toklu 5
Senin kapından kâfirlere vermedim.
Üç yerimden yaralandım.
Kara başım bunaldı,