“Biz senin oğlunu nasıl getirelim, senin oğlun bizim sözümüzü dinlemez, bizim sözümüzle gelmez. Kalkıp yerinden doğrul, yiğitlerini okşa beraberine al, oğluna uğra, onu da yanına alıp ava çık. Kuş uçurup av avlarken oğlunu oklayıp öldürmeye bak, eğer böyle öldürmezsen onu bir daha öldüremezsin, bunu böyle bil.” dediler.
Serin serin tan yelleri estiğinde
Sakallı boza çalan çayır kuşu öttüğünde
Büyük cins atlar sahibini görüp kişnediğinde
Sakalı uzun müezzin ezan okuduğunda
Aklı karalı seçilen çağda
Kudretli Oğuz’un gelininin, kızının bezendiği çağda
Göğsü güzel koca dağlara gün vurunca
Bey yiğitlerin kahramanların birbirine koyulduğu çağda
Sabahın ilk ışıklarıyla Dirse Han yerinden kalktı. Oğlancığını yanına alıp kırk yiğidiyle beraber ava çıktı.
Av avladılar, kuş kuşladılar. O kırk namerdin birkaçı, oğlanın yanına geldi:
“Baban dedi, geyikleri kovalasın getirsin, benim önümde tepelesin, oğlumun at koşturuşunu, kılıç çalışını, ok atışını göreyim, sevineyim, kıvanayım, güveneyim dedi.” dediler.
Boğaç ne bilsin, geyiği kovalayıp getiriyor, babasının gözü önünde vuruyordu:
“Babam at koşturuşuma baksın kıvansın, ok atışıma baksın güvensin, kılıç çalışıma baksın sevinsin.” diyordu.
O kırk namert dediler ki:
“Dirse Han, görüyor musun oğlanı, kırda bayırda geyiği kovalıyor, senin önüne getiriyor, geyiğe atarken ok ile seni vurup öldürecek. Oğlun seni öldürmeden, sen oğlunu öldürmeye bak.”
Boğaç, geyiği kovalarken babasının önünden gelip geçiyordu. Dirse Han, kurt sinirinden yapılmış sert yayını eline aldı. Üzengiye kalkıp kuvvetle çekti, doğrultup attı. Oğlanı iki küreğinin arasından vurup çaktı. Oğlanın alca kanı fışkırdı, koynu doldu; büyük cins atının boynunu kucakladı ve yere düştü. Dirse Han istedi ki oğlancığının üstüne gürleyip düşsün. O kırk namert bırakmadı. Atının dizginini döndürdü, yurduna gelir oldu.
Dirse Han’ın hatunu “Oğlancığımın ilk avıdır.” diye attan aygır, deveden erkek deve, koyundan koç kestirdi; soylu Oğuz beylerine ziyafet vermek istedi.
Toparlanıp yerinden kalktı, kırk ince kızı beraberine aldı; Dirse Han’a karşı vardı. Başını kaldırdı, Dirse Han’ın yüzüne baktı. Sağına, soluna göz gezdirdi, oğlancığını göremedi. Kara bağrı sarsıldı; bütün yüreği oynadı; kara süzme gözleri kan yaş doldu. Çağırıp Dirse Han’a söyler, görelim, bakalım, ne söyler:
Beri gel başımın bahtı, evimin tahtı
Han babamın güveyisi
Kadın anamın sevgisi
Babamın, anamın verdiği
Göz açıp da gördüğüm
Gönül verip sevdiğim
A Dirse Han
Kalkarak yerinden doğruldun
Yelesi kara cins atına sıçrayıp bindin
Göğsü güzel koca dağa ava çıktın
İki vardın, bir geliyorsun, yavrum hani
Karanlık gecede bulduğum oğul hani
Çıksın benim görür gözüm a Dirse Han
Yaman seğriyor
Kesilsin oğlumun emdiği süt damarım
Yaman sızlıyor
Sarı yılan sokmadan akça tenim kalkıp şişiyor
Yalnızca oğul görünmüyor, bağrım yanıyor
Kuru kuru çaylara su saldım
Kara elbiseli dervişlere adaklar verdim
Aç görsem doyurdum, çıplak görsem donattım
Tepe gibi et yığdım, göl gibi kımız sağdırdım
Dilek ile bir oğul zorla buldum
Yalnız oğul haberini a Dirse Han söyle bana
Karşı yatan Ala Dağ’dan bir oğul uçurdunsa
Söyle bana
Taşkın akan koşan sudan bir oğul akıttınsa
Söyle bana
Aslan ile kaplana bir oğul yedirdinse söyle bana
Kara giyimli azgın dinli kâfirlere bir oğul aldırdınsa söyle bana
Han babamın katına ben varayım
Ağır hazine bol asker alayım
Azgın dinli kâfire ben varayım
Paralanıp cins atımdan inmeyince
Yenim ile alca kanımı silmeyince
Kol but olup yer üstüne düşmeyince
Yalnız oğul yollarından dönmeyeyim
Yalnız oğul haberini a Dirse Han söyle bana
Kara başım kurban olsun bugün sana
dedi ve feryat figan eyledi, ağladı. Böyle deyince Dirse Han hatununa cevap vermedi, o kırk namert karşı geldi ve:
“Oğlun sağdır, esendir; hâlâ avdadır. Bugün yarın nerede ise gelir, korkma kaygılanma. Bey sarhoştur, cevap veremez.” dediler.
Dirse Han’ın hatunu çekildi, geri döndü. Dayanamadı, kırk ince kızı beraberine aldı, büyük cins ata binip oğlancığını aramaya gitti. Kışları da yazları da karı buzu erimeyen Kazılık Dağı’na geldi. Alçaktan yüce yerlere koşturup çıktı. Baktı gördü ki bir derenin içine karga, kuzgun iner çıkar, konar kalkar. Büyük cins atını o tarafa çevirdi ve yürüdü.
Meğer Sultan’ım, oğlan orada yıkılmıştı. Karga, kuzgun kan görüp oğlanın üstüne konmak isterdi. Oğlanın iki köpekceğizi vardı. Kargayı, kuzgunu kovalardı, oğlanın üstüne kondurmazdı. Oğlan orada yıkılıp kalınca boz atlı Hızır, oğlana hazır oldu, üç defa yarasını eli ile sıvazladı:
“Korkma oğlan, sana bu yaradan ölüm yoktur, dağ çiçeği ile ananın sütü senin yarana merhemdir.” dedi ve ortadan kayboldu.
Oğlanın anası, oğlanın üstüne koşturup çıkageldi. Baktı, gördü ki oğlancığı alca kana bulanmış yatıyor. Çağırarak oğlancığına söyler, görelim Han’ım, ne söyler:
Kara çekik gözlerini uyku bürümüş aç artık
On iki kemikçiğin harap olmuş topla artık
Tanrı’nın verdiği tatlı canın seyranda imiş yakala artık
Öz gövdende canın var ise oğul haber bana
Kara başım kurban olsun oğul sana
Akar senin suların Kazılık Dağı
Akar iken akmaz olsun
Biter senin otların Kazılık Dağı
Biter iken bitmez olsun
Koşar senin geyiklerin Kazılık Dağı
Koşar iken koşmaz olsun taş kesilsin
Ne bileyim oğul aslandan mı oldu
Yoksa kaplandan mı oldu ne bileyim oğul
Bu