Nihayet Resmi, bir gün, ne olursa olsun göze alıp Beyoğlu’na gitti. Hem de doğruca Hamparson Ağa’nın evine vardı. Akşam saat on idi. Öyle geç gitmesi de bir hesaba dayalı olup Resmi kendi kendisine demişti ki “Eğer madamın tavrını fena görürsem akşamı bahane ederek kaçar gelirim. Yok, aksi hâlde bulur isem biraz da arsızlığı göze alarak yemeğe de kalırım. Ta ki uzunca bir söz açılmasına bahaneler arayarak Madam Küpeliyan ile konuşmalarımızdan Madam Hamparson’un haber alıp almamış olduğunu ve almış ise bu konuşmanın kendisine ne yolda tesir etmiş bulunduğunu güzelce anlarım.”
Meğer Resmi’nin bu korku ve ürkekliğine hiç yer yokmuş. Madam Hamparson kendisini o kadar neşeli bir hâlde kabul eyledi ki Resmi, oraya nasıl bir ürkeklikle gitmiş olduğunu unuttu. Şu kadar ki daha ilk sözleriyle Madam Hamparson, Resmi’nin Küpeliyan ile olan konuşmasından haberdar olduğunu anlatmakla beraber bundan memnuniyetini de üstü kapalı olarak söyledi. Zira dedi ki:
“O! Resmi Efendi! Siz artık bizleri aramaz sormaz oldunuz ya? Bu kadar da vefasızlığı sizden ümit etmezdik. Galiba burada Madam Küpeliyan’ı yalnız bulacağınızı iyice hesap etmeyince bir daha bize gelmemeye karar verdiniz, öyle mi? Ben de size ağır bir ceza hazırladım. İşte, bu akşam ister istemez sizi yemeğe alıkoyacağım!”
Bereket versin ki kadın bu sözü, kendi özel odasında, bir Madam Küpeliyan ve bir de hizmetkârı Mariyanko bulunduğu hâlde söylemişti. O hâlde söylemiş iken bile Madam Küpeliyan’ın yüzü bayağı pembeleşti. Eğer salonda ve kalabalık içinde bulunsa idi ihtimal orada da böyle serbestane bir söz ile biçare Madam Küpeliyan’ı mahçup ederdi. Aslında Küpeliyan’ı böyle bir mahcubiyete düşürmesinin bedelini ödemek, Madam Hamparson için güç değil ise de böyle bir şakanın olmasından olmaması elbette hayırlı düşerdi.
Resmi, kendisinden evvel Madam Küpeliyan’ı şu güç durumdan kurtarmak için ona dair olan sözü hiç anlamamış gibi davranarak dedi ki:
“Cezanız bu kadar şeref verici olduğu hâlde ya lütuf ve iltifatınız ne yolda olur?”
“Şimdi iltifat konusunda değiliz. Ceza konusundayız. Bu gece ta geç vakitlere kadar sizi burada hapsedeceğim.”
“Mahkûmiyet süremi memnuniyetle geçirerek hatta bütün bütün tükenmemesi için bile dua ederim.”
Şu birkaç sözün karşılıklı söylenmesinden sonra Resmi, Madam Hamparson’un süsçe tamamlayacağı bazı şeyler olduğunu Mariyanko’nun elinde gördüğü bazı araç gereçten anlamış olduğundan, “Ağa cenapları galiba salondadırlar. Gideyim, dostluğumu arz edeyim.” diye çıktı, salona geldi. Çoktan beri görüşülmediğine dair Hamparson Ağa’dan da tatlı bir serzenişe uğrayarak, “Madam sizi görürse mutlaka bu akşam yemeğe alıkoyacaktır. Geçen akşam öyle söylüyordu.” deyince Resmi, “Şimdi madam cenaplarını gördüm. O da böyle söyledi.” diye teşekkür etmekle, içinden en büyük teşekkürü ise gıyabında da kendisine dair sözler söylediğinden ve hatta yemeğe alıkonulması hakkında konuşulmasına kadar varıldığından dolayı etmiştir.
Yemek zamanına kadar Madam Hamparson, salona gelmedi. Yemeğin hazır olduğu haber verilip de Hamparson Ağa ile Resmi Efendi yemek salonuna gittikleri zaman Madam Hamparson ve Küpeliyan’dan başka diğer bir kadını da orada hazır ve bekler gördüler.
Yemek pek fazla neşeli geçti. Hatta bu akşam Madam Hamparson, kendi şarabının suyunu daha az koyduğu gibi bordo şişesini yarısından aşağıya indirerek gerek bunun ve gerek birbirini izleyen kahkahalarının tesirinden dolayı yüzünde peyda olan pembelikler, o güzel çehreye bin kat daha güzellikler ilave ettiğinden, Resmi o kadar mutlu olmuştu ki yerde midir yoksa gökte midir fark edemiyordu, denilse abartılmamış olur.
Birkaçı yemek sırasında ve birkaçı yemekten sonra gelen misafirler ile toplantı salonunda birleşildi. Bunlar arasında üç kadın olup erkeklerden ise dördü ekarte41 oyununa gayet meraklı adamlardan ve üçü Madam Hamparson’un bir şeker gülüşünü görmeyi cana minnet sayan gençlerden idiler.
Oyun meraklıları için uzun uzadıya sabır ve susmak mümkün olamadığından, Hamparson Ağa oyuncularını oyuna mahsus olan bir salona aldı, götürdü. Altı kadın ile dört erkek büyük salonda kalarak söyleşmeye başladılar. Böyle bir toplulukta söz ipinin her tarafa dönüp dolaşacağı malumdur. Ancak döne dolaşa geldi, bir önemli konu üzerinde karar kıldı.
O mesele ise zaten “Madame Angoie’nın Kızı” adlı bir operanın bütün dünyaca kavuşmuş olduğu rağbetten başlamış olan sözün getirip vardırmış olduğu Fransız aşıklıkları konusuydu.
Fransız tarihinin bu türlü rezaletleri üzerine açılan söz orada bulunmakta olan üç erkek misafir için olanca tarih bilgilerini ortaya koymaya bahane oldu. Her biri bir kişinin ifadesinden ve diğerlerinin doğrulama ve tamamlamasından oluşan bilgilerin özeti şu oldu ki:
Fransa’da sevişme pazarının en ilgi çekici olanları hemen büyük ihtilalden evvelce ve sonraca olan senelerde görülüp şimdiye kadar bazı tarafları iyileştirilip ve bazı tarafları tamamlana gelmemiş. Belki asırlar önce, yani şövalyeler zamanında aşıktaşlık usulünün ana kuralları terk olunmuş. Çünkü şövalyeler zamanında, her şövalyenin “dame” unvanıyla bir sevgilisi olup genellikle bu sevgililer en kibar kadınlardan seçilirmiş. Fakat fingirdeşmeleri pek halisane olup şövalye kendisini o kadının kulu kölesi addedermiş. Allah’tan sonra o kadına tapınarak savaşlarda onun aşkından, onun isminden yardım beklermiş. Hatta bu fingirdeşmeleri, o kadınların akrabası ve kocası dahi bilerek hâlisiyet ve saffetinden dolayı buna ilişmedikten başka tam tersine hanımının amantı olan şövalyenin kibarlığı ve zaferleri ile kendisi bile iftihar eylermiş. Gerek kadınlar gerek kocaları ve diğer dost ve yakınları fingirdeşmelere pek fazla önem vererek bir amantı olmayan kadını âdeta kibardan saymazlarmış. Bununla birlikte, şövalyelerin kadınlara gösterdikleri kulluklarına karşılık kadınlar da onlara pek büyük hürmet, uyum ve onların aşkına vefa ve sadakat gösterip eğer bir kadın kendi sadakatsizlik ve vefa vazifesine aykırı bir hâl ile hareket gösterecek olur da şövalye de aşk mahkemelerine şikâyetini beyan eylerse o kadın söz konusu mahkemelerde yargılanır ve birçok kadının önünde şövalyeden af istemek veyahut fukaraya yüklüce sadaka vermek gibi cezalar ile cezalandırılırmış. Anılan aşk mahkemelerinin üyeleri en kibar kadınlardan olup kadınların gerek mevki ve gerek haysiyet yönleriyle başı olan bir büyük madam reis seçilirmiş. Şövalye kendi damının aşkına cenk eylediği gibi onun namını ve namusunu savunmaya da hazır olup bu yolda gereğine göre düellolar eder ve canını fedaya kadar vardığı da olurmuş. Sonraları gitgide bu âdet bozulmuş. Çünkü bir kadın ile bir erkek arasında o kadar safiyane fingirdeşme insanın doğasının kaldırabileceğinin üstünde olduğundan, bu fingirdeşmeler sonradan doğasının gereğini de gösterirmiş. Seneler geçtikçe bu durum da bir çeşit izin ruhsatı şeklini alarak hele büyük ihtilalden sonra artık dinin gereklerine bile uymak kalmadığından, iffet konusunda özensizlik de yol almış. Ancak eski hâlden bazı şeyler kalmış olup şu kadar ki onların da rengi ve şekli değişmiş.