“Şimdi anlaşıldı!” dedi Mösyö de Chessel, kimsenin bizi duyamayacağı bir yere gelince. “Aradığınız o güzel omuzları bulup bulamadığınızı sormama lüzum yok sanıyorum; Mösyö de Mortsauf tarafından da böyle karşılandığınız için sizi tebrik etmek gerek. İlk hamlede hedefinize ulaştınız, aşk olsun doğrusu!”
Size daha önce söylediklerimi bu cümle takip edince hüzünden kaskatı kesilmiş yüreğim yeniden canlandı. Clochegourde’dan ayrıldığımızdan beri tek söz çıkmamıştı ağzımdan ve Mösyö de Chessel, sessizliğimi mutluluğuma bağlıyordu.
“Nasıl yani!” diye karşılık verdim, zapt edilmiş bir tutkunun tesiri altındaymış gibi çıkan bir ses tonuyla.
“Mösyö de Mortsauf kimseyi bu akşamki gibi ağırlamamıştı.”
“İtiraf edeyim, ben de böylesi bir misafirperverliğin karşısında şaşkına döndüm.” dedim, Mösyö de Chessel’in son sözlerindeki kederi hissederek.
Her ne kadar sosyete hayatındaki incelikler konusunda Mösyö de Chessel’in hissettiklerini kavrayamayacak kadar deneyimsiz de olsam, duygularını ifade ediş tarzı beni etkilemişti. Ev sahibim, Durand olarak anılmaktan nefret ediyor, devrim sırasında devasa bir servet kazanan ve ünlü bir fabrikatör olan babasının adını reddederek gülünç bir duruma sokuyordu kendisini. Karısı, IV. Henri döneminde Parisli hukukçu ailelerin birçoğu gibi burjuva olan eski bir parlamenter ailenin, Chesellerin tek mirasçısıydı. Son derece hırslı bir adam olan Mösyö de Chessel, hayalini kurduğu hedeflere ulaşmak için asıl adını, Durand’ı yok etmek istedi. İlk önce Durand de Chessel, daha sonra D. de Chessel ve nihayet Mösyö de Chessel olarak anılmaya başlandı. Restorasyon döneminde, XVIII. Louis’in fermanları uyarınca, kontluk unvanına bağlı olarak malların ailenin büyük oğluna geçmesini sağlayan bir sisteme dâhil oldu. Çocukları onun yüceliğini bilmeden cesaretinin meyvelerini toplayacaktı. Alaycı bir Prens’in bir sözü onu bütün ağırlığıyla sıklıkla ezmişti. “Mösyö de Chessel neredeyse hiç Durant olarak tanıtmaz kendini.” Bu sözler, Touraine’de uzun zaman boyunca eğlence konusu olmuştu. Sonradan görmeler maymun gibidirler; benzer becerilere sahip oldukları maymunların tırmanışları izlenir; bu esnada gösterdikleri çeviklikleri hayranlık uyandırır ama zirveye ulaştıklarında yalnızca ayıp yerleri görülür. Ev sahibim Mösyö de Chessel’in diğer yüzü, arzularının kabarttığı bayağılıklardan ibaretti. Yüksek meclis üyeliği ve kendisi, şimdiye kadar birbirine kesişmesi imkânsız iki çizgi hâlinde uzayıp gitmiştir. Bir iddia ileri sürmek ve bunun doğruluğunu kanıtlamaya çalışmak gücün küstahlığını gösterir ama açıkça ileri sürülen iddiaların altında kalmak küçük insanları tatmin eden sürekli bir komiklik hâli yaratır. Oysa Mösyö de Chessel güçlü insanların izlediği yoldan ilerleyemedi, seçimlerinde iki kere meclis üyesi oldu, iki kere seçilemedi; dün bölge yöneticisiyken bugün hiçbir şeydi, vali bile değildi; başarıları ve yenilgileri kişiliğini bozdu ve elinde söz geçmez bir hırsın katılığı kaldı yalnızca. Kibar, zeki, büyük işler başarabilecek bir adam olmasına rağmen, kim bilir belki de günün her saatinde başkalarını çekiştirmekle meşgul olan Touraine sakinlerinin, diğerlerinin başarılarına dudak büken, iltifat karşıtı, iğneleyici sözleriyle karşısındaki kolaylıkla yerle bir ettiği kimselerin pek de başarılı olmadığı yüksek toplum katmanlarında kendine yer bulamadı. Daha azını isteseydi, belki daha fazlasını elde edecekti ama ne yazık ki kuyruğunu her zaman dik tutardı. Mösyö de Chessel’in hırsı, o zamanlarda gün yüzüne çıkmak üzereydi, kralcılık ona gülümsüyordu. Belki de soylu kimselerin hâl ve hareketlerinden etkileniyordu ama benim için harika biriydi. Diğer bir yandan çok da basit bir nedenden hoşuma gidiyordu, hayatımda ilk kez onun yanında istirahat ediyordum. Az da olsa gösterdiği ilgi, hor görülmüş, dışlanmış, bahtsız bir çocuğa sunulan baba sevgisi gibi geliyordu bana. Özenli misafirperverliği, beni o güne dek altında ezen kayıtsızlıkla öylesine çelişiyordu ki zincirlerinden kurtulmuş ve neredeyse şımartılmış bir çocuk gibi minnet duyuyordum. Sırf bu yüzden Frapesle Şatosu’nun sakinleri, mutluluğumun şafağıyla öyle bir anlam kazanmıştır ki ne zaman sevdiğim bu anıları tekrar zihnimde canlandırsam onlara da rastlarım. Sonraları, özellikle kraliyet fermanının yayınlandığı zamanlarda, Mösyö de Chessel’e bazı hizmetlerde bulunmanın sevincini yaşadım. Servetinden, bazı komşularını gücendirecek bir şekilde yararlanıyordu; güzel atlarını ve zarif arabalarını yenileyebiliyordu, karısı giydiği tuvaletlere çok özen gösteriyordu; sık sık davet veriyordu, kaldıkları bölgeye kıyasla daha fazla uşakları vardı; kısacası bir prens gibi yaşıyordu orada. Frapesle Şatosu’nun toprakları uçsuz bucaksızdır. Komşusunun ve tüm ihtişamının yanında Kont de Mortsauf, Touraine’de eski yaysız araba ile posta arabası arasında gidip gelen bir aile arabasıyla yetiniyor, servetinin azlığı nedeniyle Şatosu’nun çevresindeki toprakları ektirmek zorunda kalıyordu; bu yüzden, kraliyetin lütufları, ailesine umulmadık bir gelecek sunana kadar tam bir Tourslu olarak kalmıştı. Arması, Haçlı Seferlerinden kalan yıkılmış bir ailenin küçük oğlunu ağırlamak, ona büyük serveti hor görme, soylu olmayan komşusunun korularını, nadasa bırakılmış tarlalarını, çayırlarını küçümseme fırsatı veriyordu. Mösyö de Chessel, Kont’u çok iyi tanımıştı. Indre Irmağı’nın ayırdığı ve hanımların pencerelerinden birbirlerine işaret gönderebilecekleri kadar yakın olan Clochegourde ve Frapesle şatoları arasında gündelik bir münasebet, bir yakınlık yoktu.
Kont de Mortsauf’un yaşadığı kıskançlığın tek sebebi, daha önce bahsettiğim, Tourslulara özgü kıskançlık değildi. İlköğrenimi, tıpkı soylu aile çocukları gibi, sosyete görgüleriyle, saray âdetleriyle, kraliyetin büyük görevlerinin ya da seçkin mevkilerinin takviyesiyle tamamlanan, donanımsız ve yüzeysel bir eğitimdi. Mösyö de Mortsauf tam da ikinci öğrenimine başlayacağı zaman göç etmiş, bu eğitimden mahrum kalmıştı. Monarşinin, Fransa’da hızla yeniden kurulacağına inananlardandı; bu düşüncesinden dolayı da göç yılları avareliklerin en acıklısıyla geçmişti. En sadık askerlerden oluşan cesaretiyle göz dolduran Condé ordusu yenilgiye uğradığında, kısa süre sonra yeniden krallığın beyaz bayrak altında yer alacağı günleri bekledi hep, diğer