Gazetelerimize gelecek olursak bu bakımdan da şükretmeye borçluyuz. Tercüman ile Şark-ı Rus’tan ibaret iki tanecik gazetemiz var. Yirmi beş milyona yakın Rusya Tatarları için tabi bu pek azdır. Fakat zaman ve mekanına göre bunların faydaları o derece çok ve o derece büyüktür ki burada tarifine bile imkan yoktur. Tan gazetesinin Fransızlara, Tayms gazetesinin İngilizlere verdiği faydalardan Tercüman ile Şark-ı Rus’un Tatar milletine verdiği faydalar belki daha fazladır. Çünkü ölüm halinde olan bir hastaya verilen bir kaşık suyun, sağlam adama verilen bir bardak yahut bir kova sudan faydalı olduğunu kim inkâr eder!
Tercüman sebatlı mesleği, doğru fikri, metanetli yüreği, milli cemiyeti, vatanına sadakati ile bir çeyrek asra yakın mukaddes hizmetine yani milletin ruhunu terbiye, fikrini genişletme ve zihnini nurlandırmaya devam edip milletin durumunda o derece büyük bir değişim meydana getirdi ki bunu hakkıyla takdir edebilmek için daha elli sene – belki yüz sene geçmesi gereklidir.
Şark-ı Rus özgürce yürüttüğü yayın faaliyetleri sayesinde gazete sayfalarını bütün millete bahşetti. Eline kalem alıp da yazmak için can atıp duran hamiyetperver gençlerin önünde geniş bir fikir meydanı açıldı. Karadeniz’den Sibirya sahralarına kadar yayılmış Türk ve Tatarlar birbiriyle tanışmaya, kusur ve eksiklerini müzakere edip çare aramaya, birlikte medeniyet ve ilim yoluna girmek gerektiğini düşünmeye başladılar. Medreselerdeki talebelerimize ruh girmeye, imam ve müderrislerimiz tefekkür etmeye başladı. Bunlar o derece büyük ve yüce işlerdir ki sadece gelecek ve tarih yardımı olmadan bunu tamamen anlamak mümkün değildir. Çok şükürler olsun milletimiz de bu gazetelerin kadir ve kıymetini güzel bir şekilde takdir etmeye başladılar. Tüccardan olsun, talebe yahut imam olsun bunları okuyorlar, düşünüyorlar, hatta yeni fikirli bazı medreseler kendi şakirtlerine bunları almaları ve okumaları hususunda emrediyorlar. Yaşasın matbuat! Var olsun erbâb-ı maarif! Hayat bunlar sayesindedir! Dünya bunların elindedir!
Bu bend 1904 yılı Şark-ı Rus’un selamet zamanında yazılmış idi. Şimdi ise o nerededir, kaybolup gitti. Vefat ettiyse Allah’ın rahmeti üzerine olsun! Onun yerine yeniden birçok Tatar gazeteleri çıkmaya başladı.
AMERİKA’DA JAPON ÖĞRENCİLERİ
(12 Ağustos 1904 senesi)
Bakü’de Rusça yayımlanmakta olan “Kaspi” gazetesinin nüshalarından birinde ibret alınması gereken bir yazı okudum. Tercümesi şöyledir: Amerika’da Japonlar – Amerika gazeteleri şu son yıllarda Amerika Birleşik Devletlerine gelmekte olan binlerce Japon gencinin ilim ve bilim tahsili konusunda gösterdikleri gayret ve emeklerini anlatıyorlar. Bugünkü günde Amerika’nın “San Fransisko” şehrinde ve onun etrafındaki beldelerde on binden fazla ve “Kaliforniya” hükümetinde binden fazla Japon bulunmaktadır. Bunların büyük çoğunluğu çocuk veyahut ancak yirmi yaşlarına gelmiş gençler olup Japonya’nın asil ve iyi aile çocuklarındandır.
Japonlarda şöyle âdet olmuştur: Ceplerinde çok az bir miktar para olduğu halde ve hatta bazen hiç paraları olmadığı halde binlerce Japon genci ilim tahsili ve öğrenim görmek için Amerika’ya gidiyorlar. Fakat bunun için epeyce zahmet ve zorluk çekmeleri gerekiyor. Amerika’da Japonlar hizmet bekleyen vatandaşlarına yer bulmak için birçok daire açmışlardır. İlim öğrenmek ve eğitim için bir ev kiralayan Japon çocuğu Amerika’ya geldiği gibi kendisine hizmet edeceği bir yer bulmalarını rica etmek için bu dairelerden birisine gidiyor. Bir haneye hizmet etmek için girdiğinde sahipleri tarafından kendisine verilen emirleri anlayabilecek derecede ev sahibi, o Japon çocuğa birkaç İngilizce söz öğretiyor. (Çünkü Amerika’da İngilizce konuşuyorlar) Sonra çocuğu gayet az bir ücret karşılığında bir haneye ev hizmeti için yerleştiriyorlar.
Başta çocuğa verilen ücret çok az oluyor, çoğunlukla bu ücret ayda iki rubleden ibaret oluyor. Fakat bu hizmet ettiği hanede yiyip içtiği ve yatıp kalktığı için yemek ve ev kirası masrafı çıkmıyor. Lakin çocuk hane hizmetine verilirken işten geriye kalan vakitlerde okula devam edip derslerini aksatmaması birinci derecede önemli şart kabul ediliyor. Japon çocukları her ne kadar küçük iseler de – çalışkanlık ve gayretleri ile mümtazdırlar. Hanede birer hafta hizmet ettikleri gibi kap kacak yıkama vesair her türlü ev hizmetlerini mükemmel bir şekilde öğreniyorlar. Bu şekilde hizmetlerini yerine getirip işlerini bir kere yoluna koyduktan sonra Japon çocuğu hizmetten geriye kalan vakitlerde okula devam etmeye başlıyor. Mektepte bir süre derse girdikten sonra çabucak hanesine dönüp ev sahiplerine yemek hazırlıyor, ev işlerine bakıyor, onların kap kacaklarını yıkayıp ve temizledikten sonra tekrar okuluna giderek birkaç ders daha okuyor, yeniden hanesine dönüp işlerini yapıyor. Özetle sabah saat dokuzdan itibaren akşama kadar azıcık bir boşluk bulduğu an derhal okula gidip ders çalışıyor.
Japon çocuğu fevkalade çalışkandır. Bu kadar zorluk arasında derslerine devam ettiği gibi hane hizmetlerini de mükemmel bir şekilde yerine getirip ev sahiplerinin memnuniyetini ve beğenisini kazanıyor, hem de bu arada nasıl oluyorsa vakit bulup mutfakta (kuhnada) hane sahibesine yemek pişirmede yardım ve hizmet ediyor. Bu şekilde mutfakta da bulunarak Amerikan usulü yemek hazırlama ve pişirme düzenini öğrendikten sonra Japon çocuğu kendine daha fazla ücret ile daha iyi bir iş (aşçılık) buluyor. Bu vakit o yine bir taraftan okula devam ediyor, diğer taraftan büyük bir ibretle hizmet ederek yüksekokullarda okumak için kendine eğitim masrafları için para toplamaya başlıyor. Bir de bakarsın Japonya’dan gelmiş küçük bir çocuk bu şekilde hizmetlerde bulunarak 6-7 sene içerisinde gimnaziya26 derslerini tamamlamış, Üniversiteye girmeye hazırlanmış ve orada okuyabilmek için kendi masraflarına yetecek derecede para biriktirmiş. Şurası da unutulmamalıdır ki: Gimnaziya derslerini tamamlaması ve dört sene kadar üniversitede okumak için para biriktirmesi, kendisinin yükümlü olduğu işlerden boş kalan vakitlerde olmuştur. Üniversite öğrenimine devam etmeye başlayıp öğrenci olduğunda Japon genci gayet sade yaşıyor, küçük bir odada geçiniyor, çoğunlukla *dogiden27 ibaret olan yemeğini kendi pişiriyor, hiç yorulmaksızın çalışarak dört sene sonunda üniversiteyi bitirip diploma alıyor.
Amerika’ya gelerek mutfaklarda kap kacak yıkayarak, ev süpürerek geçinen Japon çocuklarından bugün, Japonya’nın başkenti olan, “Tokyo” şehrindeki Üniversitede profesör (müderris) olanları pek çoktur. Japon gençleri bu şekilde bin türlü zorluklar içerisinde bir taraftan tabak çanak yıkamak ve diğer taraftan da kitap sayfaları karıştırmak arasında eğitim aldıkları halde kendi vatan ve milletlerine muhabbetlerini hiçbir şekilde kaybetmiyorlar. “San Fransisko” Üniversitesinde öğrenim gören Japonlar bundan birkaç sene önce kendilerine mahsus bir cemiyet kurdular…” (tercüme burada tamamlandı.)
Bu yazıyı okuyunca ne düşündüm, bilir misiniz? Kendimizi, kendi Tatarlarımızı düşündüm. Kazan, Orenburg, Ufa, Astrahan gibi şehirlerde binlerce Müslüman Tatarlar var. Acaba bunlarda ilim ve bilim uğruna bir parça gayret, Japon çocuklarında olanın binde biri kadar muhabbet gösterildiği var mıdır? Bu şehirlerin hepsinde gimnaziya, riyalini mektep, hür ve sanat sınıfları, pek çok başlangıç ve mahalle mektepleri, Kazan’da bütün Tatarların burnunun dibinde mükemmel ticaret okulu, teknik okul vesaireden başka dünyada meşhur olan birkaç bölümden oluşan mükemmel Üniversiteler var. Kendi evlerine komşu olan bu gimnaziyalarda, riyalini mekteplerde, Üniversite şubelerinde öğrenim görmek, diyelim ki hiç olmazsa şu nefis Kazan şehrinde yaşayan binlerce Tatar için, bir güçlük ve bir fedakârlık gerektirir mi? Bana kalırsa hiç! Çünkü Tatarların büyük kısmının bu şehirlerde güzel evleri, güzel kurulmuş ve yoluna koyulmuş ticaretleri Ruslar katında hürmet ve itibarları var. Rus okullarının her birine bizim Tatar evladını