Günümüzde, kusurları bir başına yetecek kadar olan Konayev’i hiç hatası, yanlışı olmayan melek suretinde tasvir etme alışkanlığı başlamıştır. Bu durum da insanlık zaaflarından olmalıdır.
Bizde “Kazakistan Halk Yazarı” unvanı vardır. Bu unvana layık görülenlerin sayısı kırk kadardır. Bizzat ben ucuz ve hiçbir mantığa uymayan böyle bir unvanı kimin, ne için düşündüğünü ne bilirim, ne de bilmek isterim. Ne için lazımdır? Ne tür emek karşılığında verilir? Bu unvana sahip olanlar halk için yazmış da, sahip olmayanlar halk için yazmamışlar mı yani? Her türlü unvan, şan ve şöhret, evladına halkı tarafından verilmiştir ve verilmeye devam edecektir. Göğsüne Altın Yıldız takılmayan Saben, halkını madalya ve nişanlara asla değişmez.
Sabit Mukanov, kendisinin söylediği gibi “halkın kalbine giden yolu bulan” gerçek Halk Yazarıdır.
Ülkenin çeşitli yerine yaptığım iş gezilerim sırasında edebiyat üzerine yapılan sohbetlerin Saben’in adı anılmadan başlamayıp Saben’den söz edilmeden bitmediğine şahit oldum. Okuma, yazması olan her Kazak, Saben’i bilir, tanır. Aksakallarımızın çoğu hem tanımış hem konuşmuştur. Hepsi de Saben’in mütevazı, bilgili, cana yakın, alçak gönüllü, içten, misafirperver olduğunu, çocuk gibi her şeye kandığını efsane gibi anlatır. Bundan daha fazla şerefe, şan ve şöhrete, ödüle gerek var mı acaba? Orta Asya’da, dünkü Sovyetler Birliği topraklarında, yakın uzak ülkelerde Saben’i tanımayan, adından sevgi ile söz etmeyen şair ve yazar çok azdır. Meşhur Özbek şairi, Saben’in çok yakın dostu olan Gafur Gulam ağabeyimiz bir defasında yabancı meslektaşlarına Saben’i anlatırken “Bana telgraf, mektup göndereceksiniz “Özbekistan, Gafur Gulam” diye yazmanız; Saben’e telgraf, mektup gönderecekseniz “Sovyetler Birliği, Sabit Mukanov” diye yazmanız yeterli olur.” şeklinde şaka yapmıştır. Şakanın altında ise bir gerçek yatmaktadır.
Saben’in ocağını yeşertip yuvasını sağlam, kapısını açık tutan, kurulu sofrasıyla Saben’i misafirperver, herkesçe sevilen ve alçak gönüllü yapan insan sevgili eşi Meryem yengemizdir. Bu, herkesçe bilinen bir gerçektir. Halk arasında Meryem yengemizin örnek insanlık özellikleri hakkında da anlatılanlar az değildir. Sofrasında yemek yiyen, aynı sofrada bulunan büyük küçük herkes, değerli yengemizden sadece övgüyle bahseder. Akıllı eş insan için büyük bir mutluluktur. Kazak halkı, “İnsanın ihtiyaç duyduğu ilk zenginlik kaynağı sağlık, ikinci zenginlik kaynağı eş, üçüncü zenginlik kaynağı hayvandır” dememiş mi? Saben’in iç dünyasını zengin eden, değerli eşi Meryem yengemiz olmuştur.
Sabensiz yaşamında Meryem yengemiz büyük dertlerle karşı karşıya kaldı. Cimri kader, milletinin sevdiği bilim adamının iki evladı ile bir torununu götürdü şu fani dünyadan. Hâl hatır sormak için gittiğim günlerden birinde Meryem yengemiz evinde yalnızdı. “Çocuklardan biri işe, diğeri okula gitti” dedi. Benim çok mahcup olarak “Sadece hâl hatır sormak için uğramıştım” dememe kaşlarını çatarak “Otur oğlum, otur. İkimiz çay içeceğiz. Bana gücü yetecek hastalık yoktur, benimki öylesine inleme sızlamadır” dedi. Çay sofrasını kurmaya yardımcı oldum. Batı tarafındaki duvarda Saben’in dik durmuş resmi asılıydı. Benim dikkatle izlediğimi fark eden Meryem Hanım, hüzünlü bir sesle şaka yaparak: “Kendisi gelip çay içmez, sadece bakar” dedi. Evin, Saben’in müzesinin, ufak tefek işlerinden bahsetti acele etmeden. Çay içtik. Meryem Hanım, bana yorgun bir yüzle bakarak “Oğlum Gabbas… Hâlimi görüyorsun işte, anlıyorsundur. Allah Saben’den sonra beni götürmeliydi, ne yapayım…” dedi. Ben, ayağa kalkmaya başlayan duygularımı zor kontrol ederek Meryem yengeme bildiğim teselli sözlerini ilettim. “Herkes kaderini yaşar” diye. İçin için ağlasa da değerli yengemizin güçlü olmaya çalışmasına, iradesine hayran kaldım.
Yazarlar Birliği’nin Çeviri Kurulu’na başkanlık ederken boş zamanım oldukça Saben hakkında hatıraları derleyip kitap yayımlamak istedim. Halkın diline destan olan insanın kutsal ruhuna bu şekilde tazim etmeyi düşündüm. Beyefendi, Eş, Baba, Dede Saben hakkındaki en temiz anıları bir tek kişiden, Meryem Anamızdan duyabileceğimi düşünerek çalışmama başladım. Bunu detaylı anlatmama gerek yok, çünkü o, 1993 yılında benim hazırlamamla yayımlanan “Benim Sabitim” adlı anı kitabının son sözünde anlatıldı. (anılar kitabının yazarı Meryem Anamız; basılmasına yardımcı olan “Sabit Mukanov Müzesi görevlisi Gülnar Kudabayeva’dır). Meryem Hanım’ın “Sabit’i görmüş, kardeşi gibi olmuş Gabbas oğluma. 29. 10. 93” diye elleriyle yazarak bana hediye etmiş olmasından dolayı benim için kitap çok değerlidir. Cennet mekan, Meryem Hanım da fani dünyadan baki dünyaya göç etti.
Bana göre bizde kendi büyük şahsiyetlerimizi başka milletin tanınmış şahsiyetleriyle özdeşleştirerek değerlendirme gibi pek hoş olmayan bir âdet vardır. Örneğin “Kazak halkının Çaykovskiyi”, “Kazak halkının Mayakovskiyi”, “Kazak halkının Poddubnıyı” gibi kullanımlar mevcuttur. Dünden beri Saben için “Kazak Halkının Balzacı” şeklinde bir yakıştırma kullanmaya başladık. Allahım, bu tür uygunsuz karşılaştırmaya, yakıştırmaya ne gerek vardır? Saben kimdir, Balzac kimdir? Saben, kendi milletinin tarihini, tabiatını ve yapısını, yaşam tarzı ile dünya görüşünü tam olarak kaleme alan Yazar, halkının derdini paylaşan, sıkıntısını anlatan, eksiklerini tamamlayıp yarınını düşünen, kalbinden çıkan sözleri yüksek kürsülerden yüksek seslerle, açık bir şekilde büyük cesaretle ileten insandır, Mücadelecidir. Balzac’ta ise böyle bir güç, kuvvet olmamıştır. Dışarıdakilerle özdeşleştirmemiz, benzemeye çalışıp arkamızı dayamamız beş kuruşluk değeri olmayan alçakça bir âdettir..
ŞEFKAT
Kapı tık tık vuruldu ve yavaşça açılıp Gabiden ağabey girdi içeri. Neşeli bir sesle:
“Mojno ma1?”dedi. Ben önce yerimden mi fırladım yoksa önce “selamünaleyküm.” mü dedim hatırlamıyorum. Sonradan aklıma getiremedim bir türlü. Sonuç olarak Gabiden ağabeyi heyecanlı bir şekilde karşıladım. Gaban ise:
“Aleykümselam.”diyerek sol elindeki kısa bastonunu çift kanatlı uçağın dönen pervaneleri misali döndürüverdikten sonra bana sağ elini uzattı. Ben, beyefendiyi eşikten birkaç adım ötede karşıladığımı ancak fark ettim, heyecanla ve hızla öne atılmış olmalıyım. Öğrencilik dönemlerimizden eserlerini okuyarak yetiştiğimiz, hakkında pek çok şey duyduğumuz, Yazarlar Birliği toplantılarında çok defa gördüğüm, ancak yanına gidip selam vermeye cesaret edemediğim ünlü yazarın beklenmedik anda odama girip elini uzatarak selamlaşacağı hiç aklıma gelmemişti? “Mojno ma?” diye özellikle Rusça karışık şaka yaparak girmesi ve bastonunu oynatması da çok şaşırtmıştı. Avucu sertçe olmasına rağmen sıcacıkmış, o sıcaklık bedenimi sarmaya başladığında