c) Halkımızın büyük bir kısmının kendi ana dilini bilmemesi en büyük trajedidir. Başka halklara “Kazakça konuşun” diyebilmemiz için Kazak dilini kabul etmeyen bazı Kazakları öğretmemiz lazım. Günümüzde Kazak basını, önemli sosyal meseleleri gündeme getirmektedir. Maalesef, bu yazıları kazakların yarısı okumuyor. Bu yüzden de istemeden mankurt olan bu topluma, dili öğretme ve ana dilinin lazım olduğunu hissettirme konusunda çalışmalar yapılmalı. Bunun için kaliteli sözlükler, kılavuzlar, kazak dilini öğreten kitaplar çok sayıda basılmalıdır. Kazakça-Rusça-Arapça, Kazakça-Rusçaİnglizce, Kazakça-Rusça-Türkçe, Kazakça-Rusça-Çince kaliteli sözlükler lazım. Hatta Kazakça-Özbekçe-Azerice lugatlara da ihtiyaç duyulmakta.
d) Kazakça kitapların konusunu genişletme söz konusu ol-dunca ilk önce Çin ve Moğolistan’da yaşayan Kazak yazarlarının eserleri aklımıza geliyor. Doğu Türkistan’da Kazak yazarlarının çeşitli eserleri çok sayıda yayınlandığını biliyoruz. Yabancı memleketlerde basılan seçili eserleri biz de yayınlamalıyız. Dünyaya dağılan halkımızın tarihî kaderini takip etmenin en güzel yolu budur. Sırada Türk dilli halkların asırlarca yarattığı edebi yadigarları var. Biz gerçekten tarihi, kaderi, geleneği, dili ortak kardeş halkların edebiyatı ve kültürüne çok uzak kaldık.
e) Halklar kültürü, zaman sürecinde sıkı bir irtibat içerisinde gelişmiştir. Tercüme işinin bu konuda rolü çok büyüktür. Uluslararası dereceye çıkan Rus, İngliz, Çin, Fransız, Arap dillerinin gücü, onların dünyadaki en güzel ilmi ve sanat eserlerini kendi dillerine tercüme etme yoluyla halkın doğal mülkü haline getirmekle gerçekleştirmiştir. Kazak dili de bu yolu takip ederek kendi imkanlarını ve gücünü arttırabilir. Bu yüzden dünyanın en güzel ilmî ve edebî eserlerini Kazakça’ya çevirmek, çok faydalı olacaktır. Ülkemizde Kazakça dünya edebiytı kütüphanesi mevcut değildir. Bizim dilimiz Eski Çin, Japon, Hindistan, Yunanistan, Batı Avrupa, Roma memleketlerinde yazılan edebi nüshaları da ilmi eserleri de çevirme gücüne sahiptir. Sadece devlet ve halk tarafından destek gerekir. Uzun zaman dilimiz ikinci sırada olduğu için tercümen uzmanlar kadrosu da hazırlanmadığını üzülerek dile getiriyoruz. Bu eksiğin yerini doldurmamız lazım. Dünya halklarına ortak olan ilmî ve edebiyat konuları Kazakistan basımevleri için de yabancı kalmamalı.
Kazakça kitapların tanıtımı çok zayıftır: zaten az kitabımızı gerektiği yere yetiştiremiyoruz, reklamını yapımıyoruz. Asıl amacımız, Kazakça kitapları sadece ülke çapında değil, Rusya’nın birkaç eyaleti ve Orta Asya’nın ayrı bölgelerinde yaşayan kardeşlerimize ulaştırmaktır. Bu amaca ulaşmak için radyo, televizyon, basınlar, sosyal kurumlar ve kültür merkezlerinden yararlanmak gerekir. Kazakça kitapların satışını destekleyecek Kazakça konuşan memurlar da çok önemlidir. Kitap dükkanlarında çalışanlar, kendi işini sadece ekmek parasını kazanmak için değil, kendini milli kültürün bir parçası, tanıtıcısı olarak hissetmesi çok önemlidir. Kitap ticaretini ülkede bir kurum tarafından kontröl edilirse Kazakça kitaplara olan boşvermişliğin önüne geçilebilirdi.
Kitab nasihatına aydın zirvesi aktif bir şekilde katılmalı. Biz de bu iş için elimizden gelen hizmeti vermekteyiz.
“Kitap jarşısı” eskiden basılan kitapların listesini ve kısaca özetini yayımlıyordu. Son zamanlarda bu yayın çalışma tarzına yenilikler getirdi. Bundan sonra bu yayından eleştiri yazıları, repörtajlar, edebi tanıtımlar da yayınlanacak. Bu gidişle “Kitap jarşısı” halk arasında aranan ve sevilen basın olur, inşallah. 1990
Yaşam Demirkazık’ı
(“Almatı Akşamı” gazetesine verilen repörtaj)
– Rahmankul ağa, ilk önce sizi ana dilimizin devlet dili satüsü ile kutlamak istiyorum. Mukagali şairimiz: “İkinci bir bahtım dilim benim
Taş yüreği dilimle dilimledim
Bazen ben dünyadan vazgeçsem de
Kutsal varlık dilimden vazgeçmedim.”
– dediği gibi siz de dil için çok emek verdiniz, şimdi bu konuda söyleyecek birikiminiz vardır.
– Ben de halkımı Dil Yasası’nın kabulünden dolayı tüm kalbimle kutluyorum. Bu yasa, halkımızın manevi hayatında gerçekleşen önemli vaakalardan biridir. Bu ilk önce yeniden yapılanma, demokrasi ve egemenlik döneminin ilk meyvesidir. Yoksa bu mesele, eskiden de bir kaç defa gündeme getirilmişti. Ben 1956 yılında Kazakça okulların azalması, Kazakça gazetelerin kapatılması, terimler eksikliği konusunda “Kazak edebiyatı” gazetesine bir yazı yazmıştım. “En büyük kültür hazinemiz” adlı makalem 22 nisan günü yayınlanmıştı. Bu halk tarafından coşkuyla karşılandı ve gazeteye mektuplar kar gibi yağdı. Çünkü, bu çok Kazak’ı düşündüren bir meseleydi. Ama o zamanlar ülkedeki sosyal, siyasi durum çok farklıydı. Stalin siyasetinden dolayı bu fikrimizi milliyetçilik olarak değerlendirenler ve takibe alanlar da oldu. Partinin meşhur XX kurul toplantısının demokratik ruhu olmasaydı, biz de sürgün olurduk. Bir şahısa tapınmanı sınama çok işimize yaradı. Makale toplum tarafında çok iltifat gördü ve bu bana ve bu meseleyi destekleyen topluma manevi güç verdi. Aydınlarımız da bu fikrini destekleyerek, toplum düşüncesini canlandırdı. Ama ne yazık ki bu hareket devlet adamları tarafından iltifat görmedi. O zamandan bu yana tam tamına 33 sene geçmiş. O zaman da devlet bu meseleyi ciddiye alsaydı, şuan 800 okulumuz faaliyetini sürdürmüş olacaktı. O kadar basın-yayınımız olurdu. “Akşam” gazetesi de çoktan faaliyet gösterirdi.
Çok yakında “Mağjan haftalığı” için Kuzey Kazakistan’a gittik. Bu bayram yerli Kazaklar tarafından çok beğeni topladı. Şairin dönüşü, hakikat ve adeletin dönüşüydu onlar için. Bu bölgede bir tek Kazakça basın yokmuş. Kazak okulları çoktan faaliyetine son vermiş. Tabii toplumsal düşünce olmadan, devlet desteğinsiz dil gelişir mi? Bu meseleyi biz eyalet akimine aktardık. Bu bölgede milli kültürü geliştirme konusunda çalışmaların olmadığını bildirdik. Bazen düşünüyorum da, neden böyle açıkça göze vuran meseleyi birileri söylemeli? Böyle bir durumda bulunmanın ne kadar korkunç olduğunu kendileri de bilmeleri gerekirdi.
Dil Yasası – geleceğe giden yolu belirleyen gerçektir.
Ama bu önümüzde yapılacak işlerin başlangıcıdır. “Veren değil, alan cömerttir” bundan sonra sorumluluk bizim üzerimizde. Eskiden devlet dili desteklemediği için dil, bu duruma düşmüştü. Oysa bugün devlet ana dilimizi geliştirmeyi, toplumda kullanım alanını genişletmeyi kendi koruma altına aldı. Damarı derinlere dayanan dilimiz tarihte ilk defa devlet, Yasa ile koruyacak!
Dil Yasası önce .... halk kendi fikrini bildirdi. Bu Yasa, bu fikirleri temel edindi. Desek te bazı teklifler göz ardı edilmiştir. Mesela Kazak dilini “etnik gruplar arasında iletişim dili” ilan etmek gerekirdi. Çünkü ülkemizde Tatar, Özbek, Uygur, Azeri gibi Türk dilli halklar yaşıyor. Bir milyondan fazla halk Kazakça biliyor. Yani Kazak dili bir derecede etnik grupların iletişim dili statüsüne sahiptir. Bu gelecekte daha da büyüyecek.
Bence göz ardı edilen ikinci bir mesele daha var. Dil Yasası’nın 30. maddesinde “Ülke dışına yollanan (uluslararsı mektuplar dışında) mektuplar ve yazılar Rusça yazılsın” olarak geçmekte. Bu, “Kazak ve Rus dillerinde” olmalıydı. Kazakça yazılan mektupları Orta Asya halkları anlamaz mı? Bunların dışında Yasa’nın bu şekli de ince çalışmalar üzerine yapılan bir belgedir. Geçen sene baharın ve yeni yıl bayramı olan Nevruz’u dirilttik. Bu halkımızın kültür zenginliğini biriktiren, başka halkların hürmetini uyandıran bayramdır. Halkımızın milli