Arasat Meydanı. Smagul Elubay. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: Smagul Elubay
Издательство: Elips Kitap
Серия:
Жанр произведения:
Год издания: 0
isbn: 978-625-6494-36-7
Скачать книгу
nasıl çıktı? Hey, anlatsanıza millet!

      Çocuklar, deminki olan biten olayları birbiriyle yarışarak anlatmaya çalışırlar. Her kafadan bir ses gelir. Milletin anladığı, bütün mesele, Uap sarrafın uşaklık yapan çocuğu Kozbağar’ın, oyun oynarken Fahreddin’in kızı Hansulu’nun yanağından zorla öpmesiymiş. Kız ağlamışmış. Kozbağar’ın kızda gönlü varmış. Bunun üzerine nazlı kız edepsiz delikanlıya tokat atmış. Tam da o anda, karşılarına çıkan kızın ağabeyi Ezbergen, Kozbağar’ı ayaklarının altına alarak yumruklamaya başlamış. Yüzünü gözünü dağıtarak, kan revan içinde bırakmış.

      Fahreddin, bağrışan milletin yanından geçerek gözyaşlarını silmekte olan Torka Nine’ye yaklaşır.

      – Yenge, bu defalık bizleri bağışlayın lütfen… Bir köyün insanları değil miyiz? Bir yaramazı terbiye etmeye gücümüz yetecektir sanırım, der. İri cüsseli, güzel kaftanlı Fahreddin, daha sonra kardeşinin evine doğru dönerek:

      – Hey, insafsız, bu yaptığın da ne, halkı ayağa kaldırarak, dışarı çıksana! Diye, azarlar.

      – Kardeşim, rahatsız etmeyin, gidin… Diye, gürler içeriden Ezbergen. Millet ürperiverir. Kadınlar tarafı çok şaşırarak ayıplamaya başlarlar. Bu millet, oldu olalı köy ağası Fahreddin’e karşı geleni ve birilerinin onun kalbini kırdığını görmüş değildi.

      Fahreddin çok sinirlenerek, sendeler:

      – Vicdansız, akılla hareket etmek lazımdır. Senin sonun iyi olmayacak, iyi olmayacak… Diyerek arkasını dönüp, evinin yolunu tutar.

      Son gittikleri pazardan Fahreddin ile Ezbergen’in kendi aralarında anlaşamayarak tartışmış olduklarını etraftakiler bilmezdi.

      Kalabalığın içinde Şarip de vardı. Keçisakallarını ters çevirip ısırarak sessizce beklemekteydi. Millet olanlardan sonra köy yöneticisi olan Şarip’e dönüp, cevap beklermişçesine ona bakmaya başlarlar. Genelde, nerede kavga ve tartışma varsa karışmadan duramayan Şarip, bu defa nedendir bilinmez ama sessizliğini koruyordu. Kadınların sakinleştirmeleriyle biraz kendine gelen Torka Nine, hükümet yandaşı kardeşinin şu sessiz duruşunu görünce:

      – Eyvah, senin çenen mi tutuldu ne? Senin hükümet olduğundan ben ne hayır gördüm. Yalnız bacını bu şekilde dosta düşmana rezil edeceğine yöneticiliğe soyunmasaydın keşke, yazıklar olsun sana. Bırakın beni, böyle güne kalacağıma yersiz yurtsuz dolaşarak ölmeyi yeğlerim, diye, iyice sinirlenir.

      – Bırak, yapma kocakarı… Gel, eve dön… Diye, bir ses gelir yukarı taraftan. Bu, bıyıkları sarkarak sabırla karısını beklemekte olan uzun boylu Uap idi. Uap, sırık gibi boyuyla eğilerek gelip, uzun kollarıyla karısını kavrayarak omuzuna atar ve evinin yolunu tutar. Torka Nine ise kol ayağı havada sallanarak ihtiyar kocasını omuzlarından vurarak çırpınıyordu ve elinden kurtulmaya çalışıyordu.

      – Bırak diyorum sana, mahrum kalasıca… Parçalayacağım diyorum… Bırak!

      Millet gülmekten kırılıyordu.

      Bir tek pek yakında köy heyetinin başkanı olarak seçilen kunduracı Şarip gülmüyordu. Bir parça sakalını sıvazlaya sıvazlaya bu davanın aslını astarını, davanın arkasındaki sınıf çatışmasını düşünmekteydi.

      6

      Ezbergen sabahleyin evinin başköşesinde uzanarak çayını yudumlarken, eve aniden kılıcını sürükleyerek bir polis giriverir. Karısı korkudan sıçrayarak ayağa fırlar. Ezbergen, kuş tüyünden yapılmış yastığına yaslandığı halde gelen misafire sert bir bakış atar. Bu, kendisinin tanıdığı idarenin eski polisi Bazarbay değildi, fakat siması tanıdık gelmişti. Kahretsin… Şu, vekil geldiğinde atını bağlayarak yalakalık eden, Majan’ın köyündeki o uşak çocuğa benzemekteydi.

      – Hey, sen Bukabay mısın?

      Ezbergen eski bir tanıdığını görmüş gibi korktuğunu belli etmeyerek.

      – Konuşmayı bırak Ezbergen. Kalk… Giyin!

      Çekik gözlü, şişkin yanaklı, esmer adam, sert sesiyle gürleyen yüzü soğuktu. Polisi Şarip’in çağırttığını Ezbergen anlar. Evin başköşesini işaret ederek.

      – Ya, çay içelim, yoldaş, otur…

      – Kalk, çabuk! Çayı gittiğin yerde içersin, düzen böyle.

      Polis, omuzunda sivri tüfek, belinde kılıç, üstüne başına dolamış olduğu kayış kemer, parlayan düğmeleriyle çok soğuk renkli biriydi. Ezbergen’i iyice sıkıştırır. Çatık kaşlı Ezbergen, çizmelerini sinirlenerek ayağına geçirir ve yerinden kalkar. O anda polis, ellerinden yakalayarak kollarını arkaya çevirir. Kayış kemerle iki kolunu arkaya çevirerek güzelce bağlar. Ezber-gen karşı koymaz. Dışarı çıkınca, Şarip’in evinin önünde büyük bir kalabalığı görür. Hepsi bir anda dönerek ona bakarlar. Polis Ezbergen’i oraya doğru sürüklemeye başlar. Ezbergen iyice sinirlenir. Bu köyün ağzı bozuk adamlarıyla kadınları, onunla alay etmek ve aşağılamak için toplanmış gibiydi. Öf! Şu dünyanın haline bak, bu günleri de mi görecekti. Şu köyü bir sopayla düzene sokan Ezbergen değil miydi o bir zamanlar?

      Köyün bütün aksakal ihtiyarları Şarip’in evine toplanmışlardı. Ezbergen, kolları bağlı şekilde iri cüssesiyle kapıdan girdiğinde farkettiği şey, evin başköşesinde gözleri fal taşı gibi açılmış ve küçücük bir parça haliyle vıdı vıdı Şarip’in oturduğuydu. Onun sağ tarafında parlayan alnıyla Fahreddin, sol yanında ise ruh gibi, bembeyaz sakallarını yavaş yavaş sıvazlayarak Labak Ahun oturuyordu. Onlardan biraz aşağıda kadınların arasında küçücük Torka Nine’yi de gözü ısırmıştı.

      – Vay, geldin mi şerefsiz, der, Şarip hareketlenerek gülüp; “Otursun öylece kapı önünde.”

      Şarip’in sözü Ezbergen’e kamçıyla alnının ortasından indirmiş gibi gelir. Ne diyebilir ki? Hiçbir şey diyemeden dudaklarını ısırır. Milletin gözü Ezbergen’deydi. Polis arkasından dürter. Ezbergen iyice bozulur ve somurtarak kapı önüne çöker. Ağabeyinin yüzüne göz ucuyla bakınca, onun da pek keyifsiz olduğunu farkeder.

      – Buyur yaz! Diye, yüksek sesle bağırır Şarip, yerinde duramayarak.

      Ezbergen kaşlarını çatarak etrafa bir göz gezdirir ve köy yöneticisinin önündeki evrakların, şimdi de onun oğlu Şege’nin önüne doğru kaydığını görür. Şege ise elinde kalemi, babasının ağzına bakarak beklemekteydi. “Tüh, dün gece elime geçmedin, keşke…” der içinden Ezbergen sinirlenerek.

      – Yaz… “Tutnak” diye, yaz…

      – Yazdım.

      Ev halkı sessizliğe bürünür. Dışarıda bekleyenlerin sesi kesilmemişti. Torka Nine bağırıverir:

      – Hey, kesin sesinizi bakayım!

      Hemen sessizlik çöker, hatta bütün köy sessizliğe bürünmüş gibi olur. Sadece evin dışına örtülen kamışın vızıltısı duyulmaktaydı. Arka taraftan ise rüzgâr uğuldamaktaydı.

      – İşbu tutnağı yazma sebebimiz; geçen gün Fahreddin köyünde sınıf çatışması meydana geldi, de… Beyşikeş Ezbergen Musaoğlu, bütün milletin önünde yoksul ırgat Kozbağar Uapoğlu’nu… Evet, yaz… Kozbağar Uapoğlu’nu öldüresiye dövmüştür. Bunun hepsine sebep; yoksul ırgat Kozbağar’ın Beyşikeş Ezbergen’in kız kardeşi Hansulu’ya gönlünü kaptırarak, âşık olmasıymış.

      Şege kıs kıs güler.

      – Yaz!