Göç, birbiri ardına dizilerek Şoyınkara’nın peşinden ilerlemeye başlar. Göç izinden sürü sürü atlar, ak boynuzlu zilli keçilerin peşinden ağıl ağıl koyunlar meleyerek ilerlemeye başlar. Böylece on beş günlük uzaklıktaki sıcak, seksevilli, kumlu yerleri olan Ulu Sam topraklarına doğru binlerce sürüsü olan köy halkı, birbiri ardına sıralanarak, salına salına harekete geçer.
Bütün yaşamını kefen gibi bembeyaz karların altına saklayan, soğuk, sessiz, sonsuz bucaksız karlı bozkır ortasında, sürüklenen ala ip gibi incecik uzanarak, arka arkaya dizilen göç, ilerlemeye çalışıyordu. Bu köy, kışlağa doğru göç eden köydü.
2
Küskü, kürek, kazmalarını yüklenen bir grup atlı adam, öğle saatlerinde hızla koşarak göçten epey ileri geçerek uzaklaşmışlardı. Vakit, öğleni geçmişti. Atlarını hızla koşturtan delikanlılar, aynı hızla ilerlemeye devam ediyorlardı. Doru atını zonk zonk koşturan Şege, hızlı koşan gruba zorla yetişir. Şakayla karışık sohbet ederek hızla ilerleyen grubun morali de bir hayli yüksekti, fakat Şege’nin kaşları çatıktı. Sesi çıkmıyordu. Sabahleyin Fahreddin, on on beş delikanlıyı köyün geceleyeceği hayvan kışlağına doğru göndermişti. Bu delikanlılar, erkenden ulaşarak çadırların dikileceği, hayvanların barınacağı yerlerin buzlarını kazıyarak, karlarını temizleyeceklerdi. Bu gurubun içinde Bulış, Ezbergen gibi delikanlılar da vardı. Bu arada Majan’lar taraftan Jadakay da apar topar koşarak onlara ulaşmıştı.
Jadakay çenesiyle Kozbağar’ı işaret ederek:
– Doğru mu, arkadaş?
– Doğru, der konuşmak istemeyen Şege, arkasını dönerken gözleri dolarak.
– Becermiş ya, diyen Jadakay Şege’ye acıyarak bakar. Şege atıyla öne doğru koşarak uzaklaşır. Jadakay arkasından bağırarak:
– Kaçırsana. Babasının mezarını… Kendim yardım edeceğim. “Kaçır,” diyor ya. Kaçırılacak kız mıydı o?
At koşturan kalabalığın içinde Kozbağar da vardı. Altında Fahreddin’in yürük al don atı. Daha dün kapısında hizmetçilik ediyordu. Bugün Fahreddin’in damadı olunca, pek havalanmıştı.
Rüzgâr epey sert esmekteydi. Eserken üstünü başını dağıtarak tenini donduruyordu.
Öğleden sonra hayvan kışlağına ulaşırlar. Dümdüz bozkır üzerinde kabaran yuvarlak tepenin güneyindeki kuytu taraf, ta eski zamanlardan bu yana uzak kışlağa göç eden milletin gecelediği hayvan kışlağıydı. Şimdilerde buraları da kar basmıştı. Delikanlılar atlarından iner inmez, hızla işe koyulurlar. Buradaki en zor iş, buzları kırmaktı. Evlerin dikileceği, hayvanların barınacağı yerlerin buzlarını kırmaya Bulış, Ezbergen gibi yedi sekiz kuvvetli adam soyunmuşken, koyunların barınacağı hayvan kışlağının karlarını temizlemek üzere Şege, Kozbağar gibi delikanlılar kalır. Böylece onlar akşama kadar durmadan çalışırlar. Güneş batmak üzereyken kuzey taraftan sürüklenerek göç de görünür. Göçün önünde Şoyınkara geliyordu. Bütün halka yol açmaktaydı.
Akşamleyin, ortalığı birbirine katan köyün bir kısmı, hayvan kışlağına ulaşarak develerini çömeltmeye başlarlar. O saate kadar sessiz sedasız duran soğuk yerler, hemencecik canlanıverirler.
Karı temizlenen hayvan kışlağının tam ortasında ağzından buharlar çıkararak Şoyınkara duruyordu. Delikanlılar, belindeki urganı alelacele çözmeye çalışıyorlardı. Burnu fısıldayarak, etrafa yukarılardan bakınan kocaman devenin her tarafı bembeyaz köpük gibi terlerle kaplıydı. Uzun tüylerinin içinden terler damlamaktaydı.
İnsanlar, batmakta olan güneşle âdeta yarışır gibi çabucak buzları temizlenen yerleri çevirip, hayvanlarını ahıra kapatırlar. İneklerini bağlayarak, sütlerini sağarlar. Develere yükledikleri tezek, odunlarını yakarak, kazanlarını kurup yemek pişirmeye başlarlar. Çadır evlerinin destek ağaçlarına dayayarak kapattıkları geçici çadırlarında sıkışarak oturup, yemeklerini yerler.
Çayını içtikten sonra kendine gelerek rahatlayan Şarip’in morali yükselir. Önüne küçük kızını oturtup, dar çadırın başköşesine serilerek yatarken bir şarkı bile söyler. Bir ara neşesi olmayan Şege’yi görünce yattığı yerden kalkıverir. Seyrek kırmızı bıyıkları dikleştirerek:
– Hey! Hey, sakallı herif! Buraya bak! Sana diyorum!
Çadıra doluşan Şarip’in kızları kahkahayla gülüşürler. Şege kafasını çevirir, fakat babasına cevap vermez. Küçük keskin gözlerinde bir soğukluk vardı.
– Hey, yücenin evladı. Hey, canın niye sıkkın senin bakım? Haydi, anlat. Ne oldu?
– Hiçbir şey olmadı, der Şege, hiç bozuntuya vermeden.
– Tüh, bedbaht. Bizi kandıracak kendince, anlat da dinleyelim.
– Hey, rahat bıraksana. Ne diye bulaşıyon kendi kendine oturan çocuğa? Diye, ocak başını toparlamaya çalışan Jaybaskan, aniden dönerek kocasına bakar.
– Rahat bırakmayacağım. Hey, bunu millet bir evin kocaman delikanlısı diye biliyor. Dinleyelim şikâyeti neymiş? Niye canı sıkılıyormuş? Bilelim bakalım.
O arada küçük Gülcan tepeden inmişçesine:
– Sen kötüsün, diyerek, başparmağıyla babasını işaret eder. Hansulu’yu seviyor o… Anladın mı?
O anda şakırdatarak kazanı kazımakta olan Jaybaskan’ın elinden kazan düşüverir. Şarip’in de şaşı gözleri fal taşı gibi açılır. Çay doldurmakta olan Balcan korkarak etrafına bakınır. Şege, kız kardeşine bağırarak:
– Kapa çeneni…
Gülcan korkarak küçücük elleriyle ağzını örtüverir.
“Görüyor musun?” dercesine Şarip, keçisakallarını tarayarak karısına bakar ve kafasını sallar. Bir süre sonra Şege’ye dönerek:
– Terbiyesiz… Anladık senin derdini… Sözlerini mırıldanarak, kafasını sallamaya devam eder.
Bu arada Şege’nin de sabrı tükenir ve ayağa fırlayarak patlayıverir.
– Neyi anladın? Neyi bildin? Hiçbir şey bilmiyorsun işte. Birini birine zorla vererek, kanun önünde suç işliyorsun. İşte, senin tek bildiğin budur.
Şarip de sinirlenerek, fakat bu defa sesi biraz alçaktan çıkar:
– Hey, serseri köpekoğlu. Otur, büyüklenmeden…
Şege ise halen inat etmekteydi. “Ne de çabuk yetişip, delikanlı olmuş kendisi.”
– Oturmayacağım. Gideceğim. Böyle hayat batsın… Diyerek, kapıya doğru yönelince, anası önünü keser.
– Hey, bana bak, otur bakayım. Babanı tanımıyorsun sanki…
– “Kanunu çiğnedin” diyor. Öyle olsun bakım. Vay, seni şerefsiz, vay… Öyleyse, bu, kanunu benden daha mı iyi biliyor yani? Çocuğu babasına akıl veriyor. Şu zamana bak hele… Vay, bee… Diyen Şarip, gözlerini kapatıp, ümitsizliğe kapılarak başını sallar.
Ayazlı, diz boyu olmuş karları gıcırdatarak, kalabalık göç yoluna devam etmekteydi. Üzerlerine yüklenen ağır yükleriyle yürümeye çalışan develer, şiddetli rüzgâr, ayaz gibi kış zorluklarına aldırmadan ağır ağır ilerlemekteydi. Etrafı keçelerle çevrilmiş paravanların içindeki beyaz başörtülü yaşlı kadınlar ise develerle birlikte sallana sallana gidiyorlar. Sıcak giysilerini