Cafer Özdemir ise kalıp sözlere Âşık edebiyatı unsuru olarak yaklaşmıştır. Onun tanımı şöyledir: “Kalıp sözler bir dilin en dikkat çekici yönlerinden biridir. Toplumsal hayata ait unsurlar içermesi, dini inançları yansıtması, söyleyen kişinin iç dünyasına özgü ipuçları vermesi, bünyesinde kültürel değerleri barındırması kalıp sözlerin dil açısından önemini ortaya koymaktadır. Zengin bir içeriğe sahip olması, konuşma dilinde sık sık kullanılmasını sağlar. Bu yüzden kalıp sözler doğru, etkili ve güzel konuşan kişilerin öncelikli olarak bilmesi/kullanması gereken dil unsurlarıdır” (Özdemir, 2015: 286).
Gökdayı, kalıp sözleri “bir toplumun bireyleri arasında belirli iletişim durumlarında geleneksel olarak kullanılan, duyguları, düşünceleri ve dilekleri açığa vuran en az iki sözcükten oluşan, tek bir kavramı mecazsız olarak karşılayan, zaman ve kişiyi gösteren ekler dışında biçim olarak hep aynı kalan, kullanım yerleri sınırlı kalıplaşmış sözcük dizileri” şeklinde tanımlamaktadır (Gökdayı, 2015: 69).
Kalıp sözleri “ilişki sözleri” kavramıyla karşılayan Aksan, bu sözlerin; bir toplumda değişik durumlarda kullanılması adet haline gelmiş sözler olduğunu ve o toplumun kültürünün ayrılmaz bir parçası olma özelliği gösterdiğini belirtir. Kalıp sözlerin insan ilişkilerini düzenlemek gibi çok önemli bir görevi olduğunu ve bu yönüyle de Türk kültürünün birçok yönüne ışık tuttuğunu söylemektedir (Aksan, 2015: 42).
Cafer Özdemir, Serdar Bulut’un “Kalıp sözler de tıpkı deyimler ve atasözleri gibi, toplumun kültürünü, inançlarını, insan ilişkilerindeki ayrıntıları, gelenek ve görenekleri yansıtan sözlerdir. Aynı dili konuşan bir toplumun kültürüne ışık tuttuğu, onun inançlarını insan ilişkilerindeki ayrıntıları, gelenek ve görenekleri yansıttığı görülmektedir (Bulut, 2012: 1121) tanımından yola çıkarak “içerdiği zengin bilgiler dolayısıyla kalıp sözleri diğer kalıplaşmış sözlerle birlikte ele almak gerekir” demiştir (Özdemir, 2015: 287).
Özdemir, kalıp sözlerle o toplum kültürünün sıkı bir ilişkisi olduğunu söyler. Çünkü belli görevleri olan bu sözler, kültürel yaşamın bir parçası olarak kullanılmıştır. Köklü bir sözlü kültüre sahip olan Türklerde kalıp sözlere de çokça rastlanıldığını ifade eder. Aşıkların şiirlerinde de kalıp sözlerin oldukça zengin olduğunu açıklar. Örneğin âşıklar kararlılık ve azim göstergesi için “ahdım var” sözünü kullanmıştır (2015: 287).
Serdar Bulut, Anadolu ağızlarında farklı bir zenginliği ortaya koyan kalıp sözleri araştırma konusu yapmıştır. Ona göre kalıp sözlerin belli durumlarda söylenmesi gelenek haline gelmiştir. Bunlar sayesinde toplumun kültürü, inançları, yaşayış ve gelenekleri hakkında bilgi sahibi olunabilmektedir. “Çünkü bu sözler toplumun hafızasında duran ve konuşmalarda anlatımı kolaylaştırmaya yarayan renkli söyleyiş özellikleridir. Toplumdan topluma hem söyleyiş hem de kullanış olarak farklılıklar göstermektedir” (2012: 1117).
Gül, Dede Korkut Hikayeleri’nde manzum ve mensur halde klişeleşmiş kalıp sözlerin varlığından bahseder. Hikayelerde yoğun olarak bulunan bu sözlerin Dede Korkut’tan önce de sözlü kültürde var olduğunu ve anlatıcı ozanların bu geleneği devam ettirdiğini belirtir (2008: 105).
Bulut, Anadolu ağızlarında kalıp sözlerin varlığından ve kullanımında artış olduğundan söz eder, kalıp sözlerin tanım ve sınıflandırılmasında karışıklıklar olduğundan bahseder. Belirgin ölçütlerde tanımlanır ve sınırlandırılırsa, dilbiliminde biçim ve anlam bakımından daha sağlıklı çalışmalar yapılabileceğini söyler. Bulut da farklı duygu ve düşünceleri açığa vuran bu kalıp sözlerin, bir kimseyle karşılaşıldığında, selamlaşma sırasında, bir kimseden yardım ya da iyilik görüldüğünde, bir ricada bulunmada, hastalık durumunda hastaya ziyaret esnasında vb. durumlarda söylendiğini belirtir (2012: 1119).
Bir çocuğun doğumu üzerine ailesine “analı babalı büyüsün”, “ömürlü, hayırlı olsun”, “güle güle büyütün” gibi sözler söyleriz. Bulut’a göre bu sözler bir gereksinimden doğar ve bu bizlere geleneklerin dayatmasıdır. Ona göre atasözleri ve deyimleri bazı durumlarda söyleme zorunluluğumuz yokken bu kalıp ifadeleri söyleme zorunluluğumuz vardır (2012:1119).
Barın, yabancılara Türkçe öğretiminde temel söz varlığının öneminden bahseder ve öğrenecek kişinin ne kadar işine yarayacağının önemine vurgu yapar. Konuşma ve yazı dilinin farklı olduğunu, iletişim kurmada sıkça başvurulan kalıp sözlere (günaydın, iyi günler, Allah’a ısmarladık, güle güle, hayırlı işler vb.) yazılı metinlerdeki sıklık taramalarında ilk sıralarda rastlanmayabileceğini tespit ettiğini ifade eder. Ona göre iletişim kendisi dil kaynaklıdır ve söz varlığında doğal, konuşma dili esas alınmalıdır. Çünkü yabancılara Türkçe öğretiminde dil ve Türk kültürünü anlatmak esastır. Zira dil öğrenmek aynı zamanda yaşantıların kazandırılmasıdır. Burada kelimelerin sıklığı ve kelimelere yüklenen anlam zenginliği önemlidir (2003: 312-313).
Gökdayı’ya göre yapı, dille ilgili araştırmalarda üzerinde en çok durulan kavramdır. Ona göre bir dil birimi betimlenmek isteniyorsa ilk olarak o birimin yapısı araştırılmalıdır. Zira yapı (structure), bir bütünün ve onun parçalarının birbirleriyle arasında kurulan ilişkilerdir. Bunun sonucunda bir düzen ve sistem ortaya çıkar. Bu bütünden bir biçim (form) ortaya çıkar. Bunlar çeşitli dizimsel ilişkiler ve anlamsal bağlarla bir araya gelerek bütün halinde bir biçime girerler (2015: 14). Bununla aynı zamanda dış görünüş kastedilir. Bu dil birimleri aynı zamanda bir anlam (meaning, signification) bildirir (Gökdayı, 2015: 15). Bu bakımından düşünüldüğünde kalıp sözlerin belirlenmesinde ve sınıflandırılmasında anlam büyük bir öneme sahip olacaktır. Çünkü anlam, kalıp sözlerde verilmek istenen mesajın odak noktasıdır. Ortak dilde değişmeyen bir yere sahiptir ve söylendiği zaman kişiden kişiye değişmez. Bu bakımdan kalıp sözlerin konusunu oluştururlar da diyebiliriz. “Anlam genellikle sözcük düzeyinde ele alınan bir olgu olmasına rağmen cümlede kullanımından sonra tek başınaykenki anlamıyla aynı olmayabilir. Örneğin; Odun kırarken baltayı taşa vurdum cümlesinde ‘baltayı taşa vurmak’ gerçek anlam iken arkadaşımla konuşurken baltayı taşa vurdum cümlesinde gerçek anlamından tamamen uzaklaşmıştır. Burada değişmece anlam ve bağlam gibi başka unsurların da ele alınması gerekir. Dolayısıyla, anlam üzerinde durulurken hem yapı hem de işlev göz önünde bulundurulmalıdır (Gökdayı, 2015: 15)”. Bunlardan hareketle kalıp sözlerde de anlamın bu şekilde ele alınması doğru olacaktır.
Gökdayı’ya göre yapı (structure); bir bütün ile o bütünü oluşturan birimler ve bunların birbirleriyle kurduğu ilişkilerin adıdır. Bu bütünü oluşturan öğeler, çeşitli dizimsel ilişkiler ve anlamsal bağlarla bir araya gelir, bütün halinde bir biçime girerler. Biçimden kasıt yani form, bütünün dış görünüşüyle alakalıdır. Bir yapıya dayanan ve bir biçimi olan dil birimleri, aynı zamanda bir anlam (meaning/signification) bildirir. Kalıp sözler ve diğer kalıplaşmış dil birimler anlamlarıyla da kalıplaşmış olduklarından kalıplaşmış dil birimlerinin sınıflandırılmasında anlam bir dayanak noktası oluşturabilir (2015: 15).
Anlam dildeki bir kavramın insan zihninde canlandırdığı karşılıktır. Gökdayı yazısında bunların tek başına taşıdığı anlamı bir cümle içinde kullanıldığı zaman kaybedip yeni anlamlar kazanabildiğinden bahseder. Örneğin baltayı taşa vurmak deyimi Odun kırarken baltayı taşa vurdum cümlesinde gerçek anlamında kullanılırken Arkadaşımla konuşurken istemeden baltayı