Vahapbey kapıcıya Amanhorun hansaraydan çıkmasına izin verip, Amanhorun Hanın önüne kapanmadan kendisini tutmasını düşünerek, dönüp evine giriyor. Han-sarayın yaşantısınıVahap Beyden fazla kim bilebilir.
Amanhor annesine ve kız kardeşine kendisinin han sarayına neden çağırıldığını söylüyor.
– Ana-canım, Hanınbaskısına razı olmuyordum. Sizi düşündüm. Absiyah denen bir kente vergi memuru yapıp tayin etti.
– Ben Tatarhanın zalim, kötü adam olduğunu Hacıtarhanda kalır iken duymuştum. Biz buraya çok sevip gelmedik ki, çaresizlikten geldik, demiş.
– Biliyordun da, ana-canım, ne yaptın da bizi de alıp buraya getirdin? Doğduğumuz yerimizde kalsa idik, kim koymuyordu? Ben de orada okurdum.Okulum yarım kaldı. Bizi “git” diye kovup kovalayan kimse de olmamıştır?!
Oğlunun soruları karşısında Şamsukumar, bütün gerçekleri anlatmaya başladı:
– Biz kovalandık, yavrum, kovalanmasaydık ben ata yurdumdan çıkarmıydım? Orada da böyle zalim bir Han var idi.
Şumsuhumar vergi ile ilgili başından geçenleri anlattı. Eğer vergiyi vermezse, kendisinin karısı olmasını isteyen Hacitarhan hanın haberlerinin tamamını da Amanhora anlattı.
– Anacanım, diye anasının sözünü bitirmeye bırakmadan, Amanhor, – Senin sözlerinbanaçokşeyi açık hale getirdi, çokşeylere gözlerimi açtı.Tatarhanı “aldatıp kaçmışsınız” diye neden söylediğini anladım, dedi. Şimdi bütün Hanlar bir gibi O da O’nungözünün önünde zalimlerdenolup dikildi.
Anasının sözleri Amanhoru çok öfkelendirmiş ve heyecanlandırmıştı. Ne yapacağın bilmiyerek, oturduğu yerinden atlayıp eri-beri yürümeye başlamıştı ki tamda asılı dutarına15 gözü ilişti. Kapıp onu eline aldıve şu rubaileri16 dertli bir makamla çalmaya başladı:
Dağlardan şar-şar akan su gerek
Bu hanların kirin, pasın yıkamaya,
Fakir halkın yanın tutup çalışacak
Oğlanlar gerek, analardan doğmaya.
Yıkanmasa olmaz, kirlidir bu Hanlar,
Demir gibi yürekleri paslananlar,
Analardan tez, tez de doğsun oğlanlar,
Onlar kursun bu hanlara planlar.
İlkbahar, Mart ayınınıson günleri. Görevli gelip, Amanhoru Hansaraya çağırıp gitmiş. Amanhor “vergi toplamaya gönderir ” diye söylenmiş, sonra da “ilkbaharda vergi mi olur” diye düşünmüş, düşünse de bu fikri gerçek olup çıkmış.
O Hansaray’ın önüne yetişip bakıyor: koşulup hazırlanmış beş araba, her atlı arabada beş-altı kadınlı erkekli amale (Kul, Karavaş) var. Onlar kimi ise de birini bekliyorlar.
Arabacı Amanhor’u kapıdan bindirip, Vahapbeyin yanına yer göstermek için elini uzatıyor. Vahap bey aynı anda işe girişip, Hanın hükmünü söylemeye başlıyor: “İdare kitabının şu fermanı17 ile hüküm veriyorum.Vilayet Hanı Tatarhan: Geçikmeden, tez yılkıdan atlar da getirip, beş araba hazır edilmesini, her araba sürücüsü ile altışar kişi kul karavaş da bindirip,Vergi memuruAmanhoru, Said Mahammat’ın oğlu, onlara baş edip, on beş gün vade ile yazıya gönderilsin. Ekilen ve ekilecek yiyeceklere ziyan veren canlardan sıçanları, gelincikleri, fareleri helak etsinler. Ağaçlardaki kuş yuvalarını bozsunlar, kuş yumurtalarını bir yana atsınlar. Amele, Said Mahammat’ınoğlu Aman-horun fermanından çıkmadan, on beş gün gece-gündüz demeden çalışacaklar. Bir araba ile onlara yemeye arpa unu ve tuzlanmış balık da verilsin. Amanhor’u çağırıp sarayın kadısına gönderilsin.
Vilayet Hanı– Tatarhan.
Vahapbey fermanı okuyup düşündükten sora, Amanhorile saray kadısının yanına gidiyor.
Amanhor kadının talebine göre abdest alıp bittikten sonra, Amanhor önündeki küçük ve alçak sandalyeye Kur’an-ı açıp koyuyor. Onun üstüne de elini koyup andını yapmaya başlıyor. “Ben, Amanhor. Said Mahammat’ın oğlu. Ant ederim. Tatarhan’ın sarayında, saray kadısının önünde, sağelimi Kuran’ın üstüne de koyup, Hüda Tealanın birliği ve Muhammed Peygambarin Hak’lığı ile hanım Tatarhan’ın adamlarına adillik ile hanın kurumuna hain olmadan, onu vezir – nazirlerinin söylediğinden geri kalmadan, Hanın buyruğunu yerine getirinceye kadar Hansaray’da çalışacağıma, Han’a hain adamlarını bilsem Hansarayına bildireceğime vallah, billah, tallah deyip, şu Kur’anı elime alıp öpüyorum”.
Kadı ant edip bittikten sonra, Amanhor’a Tatarhan’ın ayıplanan adama böyle yaptırımları var diye korku veriyor:
“Ant’ını bozan adamı köpeklere dalatıp, vücudunu yaralamak, sırtına örme iplerle vurmak, Sibirya’ya göndermek, gözlerini iğne ile oymak, zindana atmak, darağaçlara asıp öldürmek”. Han’ın adına kadının verdiği korkulardan Amanhor’un şimdi hali mecali kalmamış. Evine dönüp, annesine bütün ahvali anlatıp bittikten sonra, gitmeye hazırlanıp ve arabaların birisine de binip kul-karavaşlarla birlikte yabana tarlaya yola çıkıyor.
Amanhor yabanı tarlayı dolaşıyor. Tatarhan’ın vilayetindeki halkın çok acınası yaşantısını görüyor: Yeri kazıp yapılan damlar var, Han’ın kadınlı erkekli çalışanları gündüz tarlalarda çalışıp, geceler toprak zeminli damlarda yatıyorlar. Yastık, döşek, yorgan yok, yalan ayak, üstlerinde yıldız gibi yamalı yorgan. Onlar yer belliyorlar, su kanalları kazıyorlar, birileri beline kadar suyun içinde çeltik suluyorlar. Amanhor ahvali daha da iyi öğreniyor, Tatarhan’ın ne kadar zalim olduğunu.
Amanhorile giden adamlardanbirisi tarlada hastalanıp ölüyor. Han’ın verdiği azık bitip, tarlalarda yemeye bir şey de kalmıyor, içtikleri sızıntı kuyu suları, yedikleri tuzlu balık. Amanhor çalışanları usandırmamak için Amanhor söylediği şarkılarında, hikâyelerinde ve konuşmalarında Tatarhan’ın böyle bozuk han düzenine karşı söylemekten muradı, çalışanların akıllarını başına getirmek, çalışanları ve diğerçiftçilerin zalim Hanların düzenine karşı ayağa kaldırmak olmuş.
Amanhor şahin kuşu ile karga hikâyesini şöyle anlatıyor.
“Benim babamın Tarhan Mirza denilen Kalmuk’lu bir misafiri var idi. Benim çocukluk zamanımda onun haberlerini dinlemekten pek hoşlanıyordum. O her zaman bana çokça masallar anlatıyordu. Onu masallarından şahin kuşukarga kuşu hakkındaki masalı benim aklımda kalmış. Tarhan Mirza böyle söylüyordu: bir tarlada, nehir tarafında karga ile şahin bir-birleri ile karşılaşıyorlar. Şahin kargaya soruyor18: “Ay, karga kardeş, sebep nedir, siz kargalar dünyada üç yüz yıl ömür sürüyorsunuz, biz şahinlerin ömrü otuz yıldan fazla olmuyor?” – demiş.
Karga şöyle cevap vermiş: “Biz, kargalar, ölen canlının etini yiyip, kanını içiyoruz, bu sebeple üç yüz yıl yaşıyoruz, siz şahinler, kuşların sağ iken tutup, sağ iken etini yiyip kanın içiyorsunuz, bu nedenli sizin ömürünüz kısa oluyor”, demiş. Şahin: “Öyle ise ben de bugünden sonra ölen canlının etini yerim, sizin gibi, ben de üç yüz yıl yaşamayı seviyorum”, demiş.
İki de kuş kanat açıp uçmuşlar. Tarlada ölüp yatan bir at varmış. Karğalar toplanıp etini yiyorlar. Şahin de kenarından ısırıp bir parçasını ağzına alıyor. Et kokusundan, tiksinerek şahin nasıl da olsa o parçayı yutuyor.