Eserin kahramanlarının adları bu kitapta Türkiye Türkçesine çevrilmeden, Türkiye Türkçesi alfabesinin imkânları dahilinde, Kumuk Türkçesinde söylenilen şekliyle kullanılmıştır. Ayrıca çeviri yapılırken, bu kitaba paralel olarak Türkiye Türkçesi alfabesi ile bir Kumukça baskının da hazırlanmış olması nedeniyle, orijinal metne mümkün olduğunca yakın olmaya çalışılmıştır. Bilindiği gibi iyi bir çeviriyi mümkün olduğunca orijinal metne yakın tutarak yapmak kolay bir iş değildir. Bu nedenle çeviride bazı deyimler ve cümleler doğallıklarını, özellikle de şiirlerdeki sesler güzelliklerini kaybetmiş olabilir.
Kitabın Kumukça baskısı, bugüne kadar Kumukça lehçesini koruyan, yaşatan ve konuşan, Türkiye Kumuklarının, kelime hazinelerini geliştireceğine, taşıyıcılık görevlerine katkı sağlayacağına ve Dağıstan Kumuklarıyla anlaşmalarına olumlu katkı sağlayacağına inanıyorum. Bu kitap ile Türkiye’de yaşayan pek çok Kumuk ilk defa Kumukça’yı yazılı bir metinden okuyacaklardır. Anlayış gösteren ve katkı sağlayanlara şükranlarımı arz etmek istiyorum.
Bu kitabın hazırlanması ve yayınlanmasındaki katkıları nedeniyle Avrasya Yazarlar Birliğinin mensupları ve Değeri Genel Başkanı Sayın Dr. Yakup Ömeroğlu'na, Kumuk Türkçesi Sözlüğünü Yazan Prof. Çetin Pekaçar’a, Agarahin Soltan Muratova, teşekkürlerimi arz etmeyi bir borç biliyorum.
AMANHOR
* Çevirenin Notu: Metinde, her sayfanın altında, verilen açıklamalar çoğunlukla S.M.-S. Aliyev’in notlarıdır. Kitabın farklı dillere tercümelerinin ve baskılarının yapılması durumunda daha kolay anlaşılmasına yöneliktir.
Buevi1 ben kurmuşum
Eski-püskü2 ağaçlardan
İçinebezekler yapmışım
Allı-güllü kumaşlardan.
Dam çatının altından
Dört direği3 kakmışım,
Kaktığım herbir direğe
Türlü bir at takmışım.
Bu kurduğum evimde
Sevinç devar, alkış da var,
Bu kurduğum evimde
Gözyaşı da var, yas da var.
Ben evimde sevindim,
Yüreğimi büyütüp.
Vatanımın çırasını4
Şimdi yaktım hür edip.
Dağda otlasın oğlaklar,
Şar-şar aksın pınarlar.
Umudum var sönmez,
Benim yaktığımışıklar.
Sağ olunuz, evlerim,
Sizi terk edip gidiyorum.
Benden sonra kalanlara
Hak emanet ediyorum.
Hacıtarhan5 önceki zamanlardan itibaren her taraftan tüccarların geldiği büyük bir şehir imiş.
Bin altı yüz altmışıncıyılın son baharında bu şehre İran’dan tüccarlar6 geliyor. Onların arasında Horasan şehrinden yirmi beş yaşlarındaki Amangulininoğlu Said Mahammat da varmış.
İran’dan gelen diğer tüccarlar, alıp geldikleri mal ve eşyalarını da satıp, Hacıtarhanın pazarından atlar, develer ve sığır-malları da alıp, gersin geriye dönüp gitmişler. Said Mahammat ise burada, Hacıtarhanda, İranlı Mirza Hüseyin’in kervensarayında kalmış. O ticaret etmek için çok defalar Kalmuk illerinde bulunmuş ve orada adı yiğitlikle anılan Tarhan Mirza ile tanışmış. Sonra da Said onun ile yakınlık kurmuş, iki yakın arkadaş kendilerinin ticaretle ilgili işlerini birleştirmişler. Böylece ticaret yaparak, çok yakın illere degitmeye başlamışlar. Onlar atlar, develerve sığır-malları alıp İran’a, Afganistan’a, Hindistan’a gitmişler. Bu iki arkadaş da iyi mallı-halli adamlar olarak bilinir olmuşlar.
Said Mahammat İranlı MirzaHüseyin’in kervansarayına gelip-gidip, saray hizmetçisi Hakimcan ile yakınlık kurmuş.
Hakimcan yalnız adam, onun biricik kızı Şamsukumar’dan başka dahakimsesi yokmuş. Şamsukumar yetişmiş, güzel kız, o da babasına yardımcı olarak, saraya gelen misafirlere hizmet edip yaşıyormuş.
Said Mahammat’ın Şamsukumara görür görmez âşıkolduğunu bilmiyor olsa da, o günün akşamı kızını istemeye Saidlerden dünürcüler gelecegi Hakimcan’a önceden bildiriliyor. Hakimcan kendisinin inandığı yakını Mahammat Efendiyi7 görüşmeye çağırmak için vardığında, onu Kafkasya’ya sefere çıkma hazırlığı yapar halde buluyor.
Mahammat Efendi Hakimcanı gördüğünde, çok seviniyor, selamını alıp, buyur edip evinin baş köşesine çıkartıp oturduttuktan sonra:
– Buyur, efendim, nasıl oldu da geldin? Deyip sormuş. Hakimcankendi muradını söylemiş. Mahammat Efendi Şamsukumarın Said Mahammat ile evlenmesini iyi görmüş ve iyilik dilemiş.
Arkadaşının isteğine göre Mahammat Efendi varacağı yoculuğunu iki gün sonraya bırakmış ve hürmeti, âdeti ile Şamsukumarın nikâhını ve düğününü geçirmiş.
İki günün sonunda Mahammat Efendi Kafkas vilayetlerine gitmek için gemilere binip, yola düşmüş. O gemi ile üç gün Hazar denizinde seyahat ettikten sonra, dördüncü günde karşı yakada, Tatarhanın8 vilayetine, çıkmış.
Tatarhanın sarayına beşyüz metre kala bir yerde yer alan Toytöbekent var. Oraya varıp birilerine misafir olmuş. Bu büyük kentin bir tarafında ayakla döndürülen ve un çeken bir değirmen varmış. Mahammat Efendi “ayak değirmeni” denildiğinde, hayret ediyor, ona bakmaya gidiyor. Gittiğinde değirmeni döndürenin on beş-on altı yaşlarında kız çocuklarının çalıştıklarını görüyor. Bu çocukların başlarındaki halleri gördüğünde efendinin her yerini titreme almış. O kız çocuklarından, yaşantılarını sorduğunda, onlar söylüyorlar:
– Dedeciğim, hanımız bize acımıyor, biz onu karavaşlarıyız9. Bizi buraya gönderdiğine iki ay oluyor. Ata-analarımız öldüğümüzü de sağ olduğumuzu da bilmiyorlar. Başlangıçta biz on bir kız idik, şimdi sen görüyorsun, dördümüz kalmışız: Zulfiya, Aynisa, Pahtahanım, Tacihanım. Biz de ayağımızdan, kolumuzdan ayrılıp bitmişiz. Mahammat efendi:
– Önceleri de Tatarhanın pek zalim bir han olduğunun söylentilerini işitmiştim, şimdi ise gözümle görüp inandım, deyip üzülmüş ve kız çocuklarına da çok acımış, onlardan ayrılmış.
Mahammat Efendi bu kentten10 başka Tatarhanın başka kentlerine, köylerine, kırlarına yaylalarına da