Başım beladaydı ve ben de öyleydim.
Bu acı parçanın acılığı yüzünden
Ahım boğazımda kurumuş, inan 8.
Milli kimlik bağlantısında Nizâmî Gencevî’nin hem babası, hem de annesi Azerbaycanlıdır. Aile 12. yüzyılda gelişmeye başlayan ve bir imalat endüstrisine dönüşen Gence’de ekmek yapımı ve müzehheplik sanatlarıyla uğraşmıştır. Müzehheplik eşyalara altın suyuyla desenlerin vurulması anlamına gelmektedir. Yusif’in ailesinde İlyas ve Ahmed adında iki erkek çocuk yetişmiştir. İlyas Nizâmî ve Ahmed ise “Givami” mahlasını tercih etmiştir. Nizâmî’nin kardeşi Givami Müterrizi, babasının ardından ailenin endüstriyel mesleğini sürdürmüştür. Araştırmacılar, Nizâmî Gencevî’nin kardeşi Givami Müterrizi’nin adının önemli kaynaklarda “Ahmed Hebbaz (Fırıncı) Givami Gencevî Müterrizi” olarak geçtiğini belirtmişlerdir. 9
Şairin ailesi Gence’de fırıncılık ve kumaş üzerine nakış süsleme işleriyle uğraşmıştır. Böylece Nizâmî Gencevî orta sınıf bir sanatçı ailesinde yaşamış ve büyümüştür. Nizâmî Gencevî’nin kardeşi Givami Müterrizi de şair olarak bilinmektedir. Nizâmî eserlerini öğrenen bilim adamları bile ondan “Givami Gencevî” olarak bahsetmişlerdir.10 Araştırmacılar, onun “Divan”ının dünya kütüphanelerinde birkaç nüshasının bulunduğunu belirtmişlerdir. Givami Gencevî Müterrizi, “Şiir sanatında en güzel (sanatsal) sihirler” adlı ünlü methiyyesi ile üne kavuşmuştur. Şair bu eseri hamisi Atabey hükümdarı Kızıl Arslan’a ithaf etmiştir.
Nizâmî Gencevî’nin babası Yusif ve dedesi Zeki Müeyyeddin, dönemin aydınları ile yakın ilişkiler içinde olmuşlardır. Aile ortamında dönemin aydınlarının yer alması Nizâmî Gencevî’nin dünya görüşünün şekillenmesinde önemli rol oynamıştır.
Nizâmî Gencevî mahlasını benimseyen İlyas Yusif oğlu, Gence’de bir medresede eğitim görmüş ve hayatının çoğunu bu şehirde geçirmiştir. Zamanının tanınmış bilim adamları ona ders vermişlerdir. Nizâmî Gencevî’nin kişiliğinin gelişmesinde “İskendername” mesnevisinde “Sevgili Hace” olarak andığı hocası, arkadaşı ve hamisi, Azerbaycan asıllı ünlü vezir İmad Hoyi önemli bir rol oynamıştır. İmad Hoyi, Musul Atabeyi I. Nureddin Arslan Şah’ın veziri olmuştur. Şair, “İkbalname” eserinde Melik İzzeddin’in babası Arslan Şah’ı ve veziri İmad Hoyi’nin şairin yetişmesinde verdiği emekleri hatırlamaktadır. Ona yardım eden, üzerinde hakkı olan bu kişinin Nizâmîmülk’ten sonra siyasette en ünlü vezir olduğunu belirtmektedir:
Bana evvelceden terbiye veren,
Bir necib zat olub beni yetiren,
Hoylu İmad adlı bir alicenab,
Halka da rehberlik etmiş o cenab.
Dünyayı zekası salmış hayrete,
Düzle 11 bezek vurmuş o sehavete. 12
Dünyaya gelmemiş onun kimi zat,
Hem sehavet ehli, hem sözde ustad. 13
Nizami Gencevî, yaşamını ağırlıklı olarak Gence’de geçirmiştir. O, “İskendername” adlı eserinde 30 Eylül 1139 yılında, Cumartesi gecesi Gence’de meydana gelen ve 300.000’den fazla insanın ölümüne neden olan korkunç depremden bahsetmiştir. Çocukluğunda Gence’de meydana gelen depremin yol açtığı tahribat ve şehrin yeniden inşası ile ilgili olaylar hafızasında yer almış ve daha sonra eserlerinde bu konuya değinmiştir. “Gökyüzü gibi dans ediyordu” gibi mısralarla deprem olayını mecazi anlamda anlatan şairin tanık olduğu bu yıkıcı doğa olayı, hafızasında silinmez izler bırakmıştır:
Gökleri dağıdan o zelzeleden, 14
Ne kadar şehirler yok oldu birden. 15
Dağlara, taşlara bir lerze saldı, 16
Ki felek özü de toz altta kaldı.
Yerler ki, gök gibi olmuştu reksan,
Feleyin kurduğu bu oyunlardan
Azdı 17 yollarını gür akan çaylar, 18
Dağlar çarpışmadan bitab 19 oldular.
O kadar hazine battı o gece,
Şenbe 20 gecesini unuttu Gence.
…Az zaman içinde o viran ülke,
Nizami Gencevi şehrin yeniden inşasını ve imarını da anlatmıştır:
Birce ip gevheri sağ gördü sabah,
O düzdü yeniden iplere gevher
Bu gevher kanının bahtı yar oldu,
O bela ülkeden tez kenar oldu. 23
Az zaman içinde bu viran ülke
Muhtemelen, şair Gence şehrinden nadiren ayrılmıştır. Şairin tek ziyareti, Azerbaycan hükümdarı Sultan Kızıl Arslan’ın Gence’nin 30 verstinde konaklayarak Nizâmî’yi davet etmesi sırasında olmuştur. “Hüsrev ve Şirin” mesnevisinde şair bu görüşmeyi anlatmıştır.
Şairin Gence’den ayrılarak gittiği mekânın detaylı olarak Hamdünyan köyü olduğu iddia edilmektedir. Rivayete göre, Nizâmî, Atabey Kızıl Arslan tarafından 1187 yılında “Hüsrev ve Şirin” eserine göre ona Gence sehri çevresinde armağan edilmiş köye gitmiş ve “gideri gelirinden daha fazla olan” sadece “yarım ağaçlık” olan bu köyün ona verilmesinden memnun kalmamıştır.
Ayrıca Atabeyler devletinin hükümdarı Nizâmî’nin Kızıl Arslan ile görüşmesi üzerine bilgiler vermiştir ve tarihsel buluşmanın Gence şehri ile Nahçıvan arasındakı ortak bir alanda veya Gah bölgesinde gerçekleştiğine dair görüşler vardır.
Kanaatimizce, ünlü doğubilimci Prof.Dr. Rüstem Aliyev’e ait olan bu mülahazaların hükümleri daha gerçektir. Çünkü Nizâmî Gencevî’nin “Hüsrev ve Şirin” mesnevisini adadığı Atabey eyaletinin hükümdarı Muhammed Jihan Pehlivan’ın 1186 yılında ölümünden sonra, saltanatını sürdüren kardeşi Kızıl Arslan’ın önceden belirlediği bu görüşün Atabeylerin ikametgahı Nahçıvan ile Gence sehri arasında bir yerde olması daha mantıksaldır. Nizâmî Gencevî’nin “Hüsrev ve Şirin” mesnevisinde bahsettiği Gah bölgesinin mesafe bakımından otuz fersengden fazla olduğunu da belirtmek gerekir.
Tanınmış