Şükredelim: Parlak izi, yolu var.
İzin vardır hem kıza, hem oğlana,
Dua eder nasibine sevinen.
Ulu Allah”tan böyle izin çıkmıştır,
Gökte size iki bala doğmuştur.
Vakit gelir, iki oğlan doğarsa,
Doğru olur dostlar gibi kalsalar.
Bir kaseye alıp sular içerler,
Ahir zaman dünyayı bilirler.
Yürekleri açık olsun bir birine ,
Temiz olsun ümitleri ömürde.
Kızlar doğsa, tatlı dostluk tatsınlar,
Bir birini kardeş gibi sevsinler.
Temiz olsun halleri, davranışları,
Allah’ıma emanettir canları.
Ey, bu dünya! Birinize kız doğsa,
Diğerine oğlan doğsa, nur gibi,
Onların muradını sorarsınız,
El sıkışıp akraba olursunuz.
Gökten gelir iki cana aşk emri,
Günah olur onlara “hayır’ demek.
Kız, oğlan da diri diri ölürler,
Kıyamette davacı olup gelirler.
Müneccim sözüne kulak asınız,
Zulmetmede siz cennete gidiniz.”
Han söyledi; “Allah versin balamı,
Müjdeye veririm ben sarayımı”.
Oğlum doğsa vezirimin evine,
Gönderirim elçileri sevine.
Hürmet edip, kızını gelin yaparım,
Kabrimde rahat rahat yatarım.
Oğlan değil, Allah bana kız versin,
Duydun, Bahir sen onu gelin yaparsın’.
Bahir dedi: “Ey hürmetli hanımız
Denk değildir sanımız ve kanımız.
Sen beyimsin, ben de senin hizmetçin,
Hanna kızın denk isteyemem oğluma.
Sözüne kul, kor sadaka vezirin,
Öyle açık, helal ise hüznün.
Han şanına beni uygun görüysen,
İnsan değil, çok yücesin yerde sen!”.
Han Babahan sözünü tekrarladı,
Andımdan ben dönmem, diye açıkladı.
El sıkışıp Bahir ile anlaştı,
Ak libaslı alim gördü o işi!
Müneccim hanın söylediklerini duydu, mest oldu. Koynundan bir elma çıkarıp üstüne dua okudu, kesti, iki dilimden birini hana, diğerini vezire verdi. Dilek diledi.
Han ve vezir birbirine baka kaldılar, meraklandılar. Verelim bin altın diye baktılar ihtiyara, ama o sırra kadem basmıştı. Kitaplar da yok, oturduğu beyaz taht da yoktu. Uçup gitmiş, yok olmuştu
Çok aradılar, bulamadılar. Akşamüstü Han ve Veziri eve döndüler Yediler içtiler, dilek yapıp, müneccimin verdiği elmayı da yiyip yattılar. O gece ikisinin de hanımları gebe oldu, dokuz ay ve dokuz gün geçtiğinde Babahana kız, Bahire de oğul doğdu
Allah verdi hana sonunda bala -
O kendi sevdiğine bulur çare.
Kız doğdu, nuru aldı güneşten, aydan,
O güzeli unutamaz gören adam.
Duyuruldu davulcular davul çalıp,
Her tarafa haber oldu müjde yayılıp.
Han gençleşti, uzun sürdü düğünler,
İsim vermeye ustaları çağırdılar.
Dört bir yandan akrabalar geldiler,
Babahan’a dilekler ilettiler.
Yavrucuğu Bahir yüksek kaldırdı,
Hürmet verip altın beşik aldırdı.
Merak edip kızın nur çehresine,
Bilmediler hangi ismi vermeye.
Günler geçti, tartıştılar konuklar,
Şarkıcısı, müneccimi, hepsi var.
Kitaplarda Zühre’yi gördüler,
Kızımıza bu layıktır dediler.
Aradan yıllar geçti. Zühre’nin güzelliği dillere destan olmaya başladı.
Gözbebeği cevher gibi parlıyor,
Yeryüzünde böyle güzel olmuyor.
Yüzünün tazeliği – cennet gülü,
Sureti – sanki çıkmış sabah günü.
Kaşları – kalemle mi çekiliyor?
Sesi ise – sanki bülbül şakıyor.
Endamı – sudaki narin kamış,
Dudakları – olgun kızıl çilekmiş.
Hansarayda hizmet veren insanlar,
Onu yakın korumaya aldılar.
Sağ tarafta kırk hizmetçi yer aldı,
Sol tarafta kırk hizmetçi yer aldı.
Hekimleri han arattı, getirtti,
Hanın bahçesine canlılık girdi.
Bahir’in de büyük idi kıvancı,
Yaşlılıkta çocuk gelip yol açtı.
Bala dediğin öyle nuru ile doğa,
Gelecekse – güneş gibi, nur ola!
Gökten indi izin mutlu Bahir’e,
Dedi Bahir sabırlı ailesine:
Tahir ismi veriyoruz adına,
Bu dünyada erişsin muradına.
Kuş balası, bülbülü gül bahçenin,
Allah’a onun canı emanettir.
Tahir ile Zühre’yi nineler, hizmetçiler birlikte büyütüyorlardı. İki yaşları dolduğunda onlar birbirini görmeseler, beraber oynamasalar ağlamaya başlarlardı. Yedi yaşlarından itibaren Han onlara öğretmen tutar ve beraber okutmaya başladılar. Tahir ile Zühre’nin akıllılığına herkes hayrandı çünkü günde birkaç dersi gördüklerinde anında kavrıyorlardı. Beraber gezip, beraber oynayıp onlar artık birbirini iki kardeş gibi sevmeye başladılar. Güzellikleri, asaleti, davranışları herkes tarafından bilinirdi.
Yedi yaşında babası vefat eden Tahir yetim kalır.
Tahir bala yedisini doldurdu,
Bahir baba bu dünyayı terk etti.
Han Bahir’in