…
“Hey, nereye gidiyorsun? Deminki söze ne diyorsun?” dedi İtbay ona şaşırmış bir biçimde.
Amantay sessizce, ağır ağır yürümeye devam etti.
“Hey, dur bakalım! Sen de ben de çocuk değiliz! Ben seni adam yerine koyup konuşurken senin bu yaptığına ve hemen uzaklaşmana ne demeli?”
“Ben bu işe karışamam!” dedi Amantay, İtbay peşinden gelince durarak. [60, 130 s]
…
Bu diyalogda İtbay’ın Amantay ile konuşması, daha da aksileşeceğe benzer. Yukarıda verilen örnekte yönetici belli sebeplerle Amantay’a doğru düzgün ilgi göstermemişken, burada ise anlaşamadığı adamdan kendisi gelip yardım istemeye mecbur olmuş durumdadır. Değişen dünya gibi durum değişmiş. Fakat değişen ses tonuyla birlikte, oldukça sakin davranarak güzel sözlerle Amantay’a dediğini yaptırmaya ve onu kandırmaya çalışsa da Amantay bu oyuna gelmez… İtbay, kanına sinmiş olan kötü niyetle, amacına ulaşmak için bütün imkânlarını kullanmaktadır. Bu uğurda, çıkarları doğrultusunda, karşısındakini kullanmaya çalışmaktan geri kalmaz. Amantay, yöneticinin kurnazlığını hemen anlar. Zaten hâlihazırda onun gencecik Botagöz adlı yeğenini iki karısının üzerine almasına içten içe karşıdır. Yöneticinin amacının gerçekleşmemesi için, ne olursa olsun elinden geldiğince karşı çıkmaya ve bir şeyler yapmaya karar verir. Anlaşmadan, konuşmadan aniden dönüp gitmesinin sebebi de bundandır. Bu diyalog, iki zıt karakterin yeni bir şekle bürünmesine sebep olur. Biri, ikiyüzlü, oldukça zalim, zulmedici İtbay portresi; ikincisi, sıradan, insanlık sahibi, devamlı adalet taraftarı olan Amantay portresidir. Yazar, Amantay ile İtbay diyaloğuyla dünyaya bakış açıları farklı olan insanların ve çeşitli sınıf temsilcilerinin dünyasındaki karakteristik ayrımı göstermeyi amaçlıyor. Yukarıda incelenen İtbay ile Amantay’ın konuşmaları, amaçları zıt kahramanların karakter tanıtma işlevini üstlenen diyalog örnekleridir.
Fakat biz, İtbay’ın babası Baysakal ile olan konuşmasının diyaloğun başka bir türüne ait olduğunu söyleyebiliriz.
…
“Sandığın kapağını açmaya başla, baba!” demişti İtbay, Baysakal’a, Kotırgöl’e gitmeden önce.
“Neden, yavrum?”.
“Para gelecek”…
“Nereden, yavrum”.
“Milletten”.
“Ne parası?”.
“Evladını bırakacağımı söylersem parasını değil, canını bile verir…” [60, 243 s]
…
Bu, Rus Çar’ının 16 Haziran fermanından sonraki köy durumunun zor dönemlerini tanıtan diyalogdur. Halkın sıkıntılı dönemlerinde Kazak delikanlılara yardımcı olmak yerine, İtbay’ın ‘insan ticaretini’ açıkça sürdürmesi, zenginlik uğruna, çar hükümetine yaranmak için gaddarca, arsızca hareketler yapması, onun gerçekten zalim olduğunu ortaya koyuyor. Babası Baysakal, çocuğunun yaptıklarına karşı çıkmak yerine, ‘para gelecek’ denildiğinde seviniyor. İtbay’ın pis işlerine destek olup, onu kolluyor. Birileri mal, birileri can derdindeyken halkın zor durumuna ve gözyaşlarına bakmadan, kurnazlıkla, hileyle para kazanma çabaları Baysakal’ın paragöz, fayda güden biri olduğunu açıkça göstermektedir. En ilginci de, İtbay ile Elikbay, babalarına çok benzemektedirler. İtbay ile Baysakal arasındaki diyalogda tartışma, çatışma unsurları yoktur. Aksine kalbini mal mülk bürümüş olan baba ile oğlun arasında anlaşma ve uzlaşma olduğu ortadadır. Aynı amacı güden iki kişinin, bakış açılarının yakınlığı sezilen diyaloglarını, uyum diyaloğu (harmoni diyaloğu) olarak adlandırmak mümkün gibidir (şartlı şekilde).
Halkın durumunu düşünmeyen, halkın kaderini hiçe sayan, şerefsiz ve alçak yönetici, zavallı Botagöz’ün kaderini düşünür mü? Dünyaya düşkün İtbay’ın aklında sadece para pul, mal mülk vardır. Botagöz’ün genç olduğuna bakmaz. ‘İnsanların hepsi para söz konusu olunca namusunu bile satar’, diye düşünen arsız ve hayırsız yöneticinin yaradılışı, onun Kojantay ile sohbetinde de açıkça görünmektedir.
…
“Vay be! Bu evde altınlara gömülerek yaşamaya hakkı vardı.”
“İşte, şimdi, eğer bu kapıya gelmek nasip olursa, ağaç kaptan su içirtirim o zavallılara.”
“O kız hep hak hukuk peşinde koşuyor diyorlar. Epey Rusça okumuşluğu olsa gerek…”
“Ya, bırak bu sözleri!” dedi, İtbay sinirlenip sonra devam etti, “Hak hukukmuş! Ne hakkı ya? Bu zamanda hak dediğin işte burada!” (İtbay cebini işaret etti)” [60,201-s.]
…
“Kahramanın başka kimseye benzemeyen karakter özelliklerini tasvir etmenin çeşitli yolları vardır. Tasvir araçları yerinde kullanılıp her bir söz, hareket, sadece tasvir gerektiren yerlerde verildiği zaman, insanın gerçek görünüşü hayat bulur.”[61, 208 s] diyen Profesör R. Berdibayev’ın fikirleri, İtbay portresini ortaya koyan yukarıdaki diyaloğa uygun bir değerlendirme gibidir.
Z. Kabdolov’un “İnsan konuşursa kim olduğunu anlamak zor değildir.” diye dile getirdiği düşüncesi, tam da bu parçaya ve karakter tanıtma özelliğine sahip diyaloğa uygun söylenmiş fikirdir. Yazar, kahramanın egemen, kendini beğenmiş, bencilce konuşmalarıyla hak hukuk tanımayan, millete dediklerini yaptırtıp, yapmazlarsa nice zorlu işleri boyunlarına artan, adaletsiz, elinde yönetimi bulunduran, cebinde parası olan zalim yöneticilerin gerçek yüzünü göstermiştir. İtbay için hak yok, hukuk yoktur. Onun düşüncesine göre hukuk, cebi kalınlardadır!
Günahsız insanları sömürmek, zorla istediklerini yaptırmak, eziyet etmek İtbay’ın geçmiş sülalelerinden beri süre gelen ve kanına sinmiş olan alışılmış âdetidir. Botagöz’ün kolaylıkla eline geçmeyeceğini anlayan İtbay, onu ele geçirmek için bin bir çeşit hileye başvurur ve hatta suç bile işler. İlk başta Amantay’ı araya katmak ister. Fakat bu düşüncesini gerçekleştiremez. Ağabeyleri Baltabek, Kenjetaylar da yola gelmez. Daha sonra verirse verir, vermezse günlerini görürler diyerek, açıkça zorluk ve zalimlik göstermeye başlar. Ağabeylerine iftira atarak sürgüne gönderir. Bunun üzerine tutunacak dalı kalmayan Botagöz’ü kaçırmak için adamlarını göndermek üzereyken Askar, sürgünden sağ salim dönüverir. Sonrasında Askar kendilerine engel olmasın diye hileli yollarla ondan kurtulmanın yollarını ararlar. Bu esnada Askar ile konuşmalarında yöneticinin ikiyüzlülüğü ve kurnazlığı açıkça görülmektedir. Okuyalım:
…
“Öyle deme ya! Bizim eve gelmişken bir koyun başını (kelleyi) yemeden gitmek olur mu, ne diyorsun? Ya, ben de bir koyun diyorum… Sen burada birkaç gün kalacaksındır herhalde?”
“Hayır, gideceğim.”
“Ya, bu nasıl olur? Bir lokmayı paylaşan dostlar değil miyiz? Rahat rahat kal, dinlen.”
“Acelem vardı, teşekkür ederim!”
“Niçin geldin, diyen biri gibi sebebini sorup rahatsız etmeyeyim dedim. Yolun açık olsun!” [60, 202 s]
…
İlk bakışta diyaloğa katılan iki kahraman birbirlerine yakın, aynı niyette olan, gerçekten birbirine saygı duyan insanlar gibi gözükmektedir. Özellikle,