– Şimdi dönün! Kaçarak vuruşmak gerek! Kaçarak vuruşmaya başlayın! Haydi çekilin, dedi ve önce kendisi çekilmeye başladı…
Ürkimbay ellerinden alındıktan sonra hep birlikte dağı aşıp gittiler. Kunanbay yiğitleri, Jigiteklerin eline geçmeseler de Jigitek kuvvetlerinden korkup kaçmıştı. Ürkimbay’ı alıp götürememiş, geride bırakmışlardı.
Gündüz vakti Kunanbay’ın iki ulağını dövmeleri gibi bu gece Ürkimbay’ı kurtarmış olmaları da bütün Jigiteklere moral vermiş, onları cesaretlendiren bir iş olmuştu…
Bu olaydan sonra havalar iyice bozuldu, kış soğukları etrafı kasıp kavurdu…
Şınğıs’tan aşarak esen sert bir rüzgâr vardı. Baharda “iyilik” için esen yel, bu defa kar döken ve yamaçlardaki otlarla su kenarlarındaki sazlıkları dimdik diken bir yel oluvermişti. Esasında kış günü esen Şınğıs yeli çiftçilerin dostuydu. Dağlık arazi ile yamaçlarda bir hafta on gün kadar fasılasız estiğinde kış zorluklarını dağıtır, hayvan yayılımını çoğaltır, faaliyetin kalanını tamamlatırdı.
Bu, değişerek esen bir yeldi. Bu yüzden o kadar da çok soğuk getirmezdi. Fakat yamaçlardaki taşı kumu uçurarak esen karayelin esişindeki sertliğin kendine özgü bir yanı vardı.
Bu rüzgârın, koyunların yediği kısa pelinlerle bodur çayırlar dışındaki otları, boyu uzunca olan gövdesi boş bitkileri de yolup uçurma âdeti vardı.
Esasında Şınğıs’ın asil otu, koyunların nimeti, kısa pelinlerdir. Bu sebeple kışlak seçimi, seçilen yerin koyunlar için elverişliliği bakımından değerlendirilir. Bu yüzden, koyunların serveti pelin olduğundan, iyi bir kışlak arayan pek çok halkın sığındığı yer işte bu Şınğıs olur.
Şınğıs’ın karayeli diğer zamanlarda iyi olmakla birlikte tam da güz günlerinde uygunsuz eser. Havayı soğutur, gökyüzünü karıştırarak gelir. Şınğıs’ın etekleri ile kuytularındaki obalar bu dönemde kışlık damlarına yakınlaşıp konar ve hava durumunu takip eder…
Bugün, güz karayelinin başlamasıyla birlikte kar da serpiştirerek düşmeye başlamıştı. Yılın ilk karıydı bu. Yılın ilk karını düşüren soğuk rüzgâr kiyiz evde yaşayan obaları bütünüyle büzüştürdü. Halkın tamamına yakını kiyiz evlerini alelacele söktü, yüklerini çiftliğe taşıdı ve sıcak kerpiç evlerine girdi…
Halkın büyük çoğunluğu bu telaşta olsa da Kunanbay’ın Karaşokı’daki obası kendi gailesiyle yas yemeği veren bir oba gibi kendi kendine alt üst oluyordu. Ürkimbay’ı alamayışlarıyla ilgili yaşadıkları karşı koyuşu bütünüyle anlatan Manaslar geldiğinden beri Kunanbay obasından her yöne doğru üstü üstüne ulaklar gönderiliyordu.
Bu obada Baysal’ın katılımıyla başlayan dünkü “bütün büyükler toplantısı” henüz dağılmamıştı. Bunlara ilave olarak şimdi Irğızbay göbek bağından töreyen civardaki bütün erkekler atlanıp geliyordu. Ulakların gittiği yönlerden onlarca atlı saf saf yele uçurtarak gelip bunlara katılıyordu…
Kunanbay bu gelen gruplardan on kadar yiğidi seçti, başlarına Maybasar’ı verdi ve evvela Bökenşi boyuna gönderdi.
Kızılşokı’daki Bökenşiler daha hâlâ göçmemişti.
Bunlar gider gitmez sıkı buyruk verdi ve buradaki Bökenşileri Talşokı ile Karavıl’a doğru göçürttü. Süyindik ve Sügir bu şekildeki bahaneleri bekliyor, iki kanadını açmış uçmaya hazır bir kuş gibi duruyordu. Öncelikle bunlar göçtü. Diğer Bökenşiler de zoraki onların peşinden gitti.
Bugün göçenler yalnızca Bökenşiler değildi. Irğızbay obalarından biri olan Öskenbay’ın büyük obası – Zere’nin oturduğu oba ile onun yanındaki Izğuttı, Karabatır, Juvantayak gibi birkaç oba da göçüyordu. Bunlar yaz kış Uljanlar ile birlikte göçen ve Jidebay ile Barak’ta kışlayan obalardı.
Kunanbay bu vakte kadar o obaları kışlaklarına göndermemiş, kendi topluluğunu bir arada tutmuştu. Artık soğuk düşünce yaşlı annesini ve Uljan’ın elindeki genç oğullarını dondurarak oturtmak imkânı kalmamıştı.
Çocuklar da Zere ile Uljan’a “kışlağa göçelim, donduk” diyerek bastırmıştı. Bunun üzerine Zere Kunanbay’a kızmış, onu zoraki bugün göçmeye ikna etmişti.
Kunanbay, bu obalarını göçürtüp yola çıkardıktan sonra Şınğıs bölgesinde tam da bugün yaşanan telaş ile karmaşadan alelacele faydalanmak istedi.
Sabahtan beri üst üste gelen atlılar, şimdi öğle vaktinde, büyük bir kalabalığa dönüşmüş ve koca bir kuvvet olmuştu: Hepsi de sopa, mızrak, ay balta, topuz tutan ve saldırı ile savaşa hazır bir kuvvet!
Bu gelenler Irğızbay boyu yanı sıra Torğay, Topay, Juvantayak, Anet, Sak Toğalak gibi boylardan gelen gruplardı. Yine Kötibaklardan büyük bir kalabalık grup gelmişti. Bu halkların hepsi de Şunay, Şiy, Jidebay ve Kıdır’dan başlayıp Şınğıs’a kadar uzanan bölgelerde kışlayan halklardı. Bunlar, Karaşokı’ya yakın olan kışlakların insanlarıydı…
Kunanbay önce her halkın boy beyini yanına almış, geride kalanlara bu boy beylerinin adıyla selam göndermiş, böylece bütün bu kalabalığı toplamıştı… Baysal, mensubu olduğu Kötibaklara kendi adına selam söylemiş, ulak olarak da Kötibakların yiğitlerini görevlendirmişti…
Kunanbay, kendisi Karaşokı’yı aldıktan sonra Baysal’a bir söz vermişti. Şınğıs’daki kışlağı az nüfusu çok Kötibakların arazisini genişletecekti. Kötibaklar Jigiteklerle hemşeriydi. Jigitekler eskiden bütün Tobıktıları yöneten ataları Kengirbay zamanında Şınğıs içindeki iyi ve duldalı kışlakların tamamını almış, ondan beri de tamamen kendisine bağlayarak bugüne kadar gelmişti. Kunanbay artık nüfusu artan, malı çoğalan ve o dönemlerde arazi hissesi düzgün bir şekilde tahsis edilmeyen Kötibakları Jigiteklerden yer alıp vermek suretiyle memnun etmek istiyordu.
Bu meseleyle yaz ortasından beri ilgileniyordu. Böjey’den çekerek kopartıp kendisine bağladığında bunu açıkça hissettirmiş, özellikle ilgisini çekmişti: Baysal’ın hissesi olarak ayırdığı bir kışlak vardı. O kışlak, bugün Böjey’in oturduğu meşhur Tokpambet idi…
Bu arzu Baysal’ı sarıp sarmalamıştı. “Jigitek arazisini adabıyla, yoluyla alabiliriz” diye düşünüyordu. Kunanbay’ın ağzından “alıp veririm” sözünü işittiğinden beri yaşananlara ses çıkarmıyor, kaş göz işaretiyle anlaştığından beri ikisi birlikte hareket ediyordu. Baysal ses çıkarmıyorsa bu yapılanlara razı olmasındandı. O, karşı olduğu zaman, karşı olduğu hususa sadece bir kez ve peşinen diklenirdi. Bu defa bugüne kadar ses çıkarmadan gelmişti. Kötibakları yazdan beri Kunanbay’ın buyruğundan çıkarmış değildi. “Yönettireyim, boyun eğdireyim, katılıp göreyim. Nereye, nasıl götürür bekleyeyim” diye karar vermişti.
Fakat son iki üç gün içinde kafası karışmış, gerilmişti. Tokpambet artık gaddarlıkla eline geçmezse barış içinde elde edilebilecek değildi… Zorbalıkla ve ağlatarak alırsa kendisi sükûnet bulabilir miydi? Üstelik Jigitekler hem kalabalık, hem akrabalı, hem sağlam bir boydu. Bunlar içinde Kunanbay’a ayak direyen Böjey vardı. O, bereketli ata kışlağını yerleşim olarak uzun süre Kötibaklara bağlatır mıydı? Zorbalığın da geri dönecek bir karşılığı olmaz mıydı? Böjey istikrarlı bir kışlak olan kadim Tokpambet’i Baysal’a bırakmaya dayanabilir