– O hâlde, Tüsip, sen at bin! Bu konuşmayı Kunanbay’a ilet, cevabını bugün getir, diyerek tamamladı.
Tüsip’in ulak olarak gitmesi karara bağlandıktan sonra Baydalı da öfkeyle konuştu. Tüsip’e:
– Yalnız, serbestçe konuş! Söyleyeceklerinin hepsini söyleyip gel. İçimize ata ata, tasalana tasalana, boğazımıza kadar dolduk. Bozuşsan bile kati söyle, halkın hiddetini yetiştir bütünüyle, diyerek tam cesaret verdi.
Tüsip aynı gün akşamüstü Kunanbay’ın yanına yetişti, bu söylenenleri aynen yerine getirdi…
Kunanbay büyük baybişesi Künke’yi Karaşokı’ya yerleştirecekti. Kendisi de oradaydı. Tüsip ikindi vakti geldi ve Kunanbay’ı uygun bir yere çağırdı. Küçük bir tepenin başına çıkıp oturdular. Tüsip uzun süre konuştu. Sözü uzaktan başlattı, “bereket ve birlik” gerektiğini söyledi, en sonunda:
– Bu işine sadece Böben değil, bütün Kişeken de dâhil, hiç kimse razı değil, deyiverdi. Kunanbay korkusuzca Tüsip’in yüzüne baktı ve büyük bir öfkeyle:
– Razı olmayanın hamisi Kişeken mi olacak? O hâlde bu Kerey, Uvak, şu Sıbanlar da bütünüyle rızasız ve memnuniyetsiz. Sağlı sollu hepsi öfkeli! Kime öfkeli? “Soydu, yağmaladı, helal malımızın hissesini vermedi” diyerek tam da Kişeken’den şikâyetçi, Kişeken’den memnuniyetsiz. Baydalı’dan, Böjey’den ve senden… Tam da Sizden razı değil… Bökenşileri konuşacağına, kendi başının çaresine baksana! Hırsızına, yağmacına sahip çıksana, dedi.
Tüsip bu yaklaşıma çok sinirlendi, sesi de yükseliverdi:
– Hayta ile haşarı her yerde var, Kunanbay! Böjey ve Tüsip hırsız mı ki! “İki arada bir derede kalan akrabaların laflarını söyledin, kız kardeşlerin gözyaşını dile getirdin” diyerek daha da mı azarlayıp suçlayacaksın? Ak da olsam, olmayacak ithamlarla daha da mı kışkırtacaksın? Böjey ile Tüsip kötü niyetli olsa söylersin! İyi niyetli olsa, günahsız olsa, ne dersin?
– Dediğim dedik! Suçlusun, kötü niyetlisin…
– Peki, öyleyse, suçu ufalayıp dök ortaya… Kabahatimi yükle boynuma, diyen Tüsip, tir tir titreyerek diz çöktü.
– Suçunuz şu: Böjey bana tuzak kurmayı bıraksın! Birinin arkasına saklanarak bana ok atmaktan caysın! Artık bunları terk etmezse varını yoğunu ortaya salsın, bütün oklarını atsın! Fakat “ne zaman uyardın” demesin! Sıradaki yas bağını, başkası değil, tam da kendisi görür ecelin hasını! Kerey’in, Uvak’ın malını vereceksiniz! Verdirtirim! Yarın üstünüze kurultay toplatırım. Bu birincisi… İkincisi, Bökenşilerin dedikodularından uzak dursun. Ayağını denk alsın. Sen de ayağını denk al! Aradaki akraba sen değilsin. Sana sınatacak sözüm yok benim. Bela aramıyorsan müdahil olma! Müdahil olursan “çarpışmak için özel olarak karıştın” diye düşünürüm. Git! Söyle tavrımı! Bütünüyle ilet Böjey’ine, Baydalı’na, dedi.
Konuşma bununla bitti, ikisi iki tarafa ayrılıp gitti!
Maybasar’ın iki ulağı, Kamısbay ve Cumağul, ertesi gün öğleye doğru at koşuşturarak Jigitek içlerine geldi. Sorgusuz sualsiz peş peşe dalıp dalıp çıktılar bazı evlerden içeri…
Ürkimbay’ın kışlağındaki altı evin etrafında duran bütün itler çitlerinden çıkmış idi. Ulaklar haykırıp kamçı sallayarak üstlerine gitti, hepsini bezdirip geri çevirdi.
Her bir kiyiz evin kapı örtüsüne sarınarak gizlice izleyen çocuklar da bu haşarı konuklardan korkmuş, deliklerine kaçan fareler gibi evlerinden içeriye dalıp saklanmışlardı.
Bazı erkekler, Ürkimbay’ın oturmaya elverişli büyük kiyiz evinde toplanmıştı. Ev sahibi yanı sıra Kaumen ve Karaşa da oradaydı. Bu ikisi Böjey’in yakın akrabalarıydı. Ürkimbay’ın perçemli küçük kızı kapı önünden kaçarak gelip babasının koltuk altına tıkıldı ve sesi titreyerek:
– Ulak, ulak, dedi.
Ulak gelince ardından kavga getireceğini çocuklara kadar herkes çok iyi biliyordu.
Boyunlarına deri çanta asmış, döşlerine kapak gibi büyük bakır göğüslük takmış olan iki ulak eve girince perçemli kız:
– İşte! İşte ya, baba, diyerek sülük gibi yapışırcasına babasının koynuna girdi. Bu durumdan hoşlanmayan Ürkimbay:
– Oy, canlarım! Niçin bağıra çığıra geliyorsunuz, diyerek karşıladı.
– İş çok, buyruk daha da çok… Acele ediyoruz, diyen Kamısbay başköşeye kuruldu. Cumağul ise ateşin başına geldi, bir dizinin üstüne çöktü ve oturdu.
Orada bulunan Karaşa:
– E-e, buyruk ne? Daha ne var? Halk göçtü kendiliğinden, istilacı yağmur yetti hariçten, dedi ve öfkeyle kaşlarını çatarak Kamısbay’a baktı. Fakat aksi ulak oralı olmadı.
– Buyruk şu: “Konukevleri kuracaksınız!” Karaşa, Kaumen sizi de arıyorduk. “Ürkimbay, Karaşa, Kaumen… Üçünüzün obalarınızda kurultay olacak. Halk toplanacak. Kerey ve Uvak’ın davacıları gelecek. Halkla halkı konuşturup tartıştıracağız, malı hırsızdan alıp sahibine vereceğiz” diyor…
Bu durumdan hoşlanmayan Kaumen, tiksintiyle:
– Kim diyor, diye sordu. Karaşa yeniden gözlerini dikti:
– Alıp verecek olan kim, dedi. Ürkimbay da korkusuzca bakarak:
– Hırsızdan mı alıp verecek, yoksa “hırsız olmayan da yükü paylaşsın” mı diyor, diye sordu…
Kurultay’ın gideri çok olurdu! Bu, “pek çok halkın kalabalık davacıları gelip yerleşecek” demekti. Bu, “halkın kuvvetli, besili ve doyumsuz yöneticileri gündüzleri öğle yemeği yiyecek, akşamları konuk ziyafeti çekecek ve hiç acele etmeden obalarında aylarca yatacak” demekti.
Ezelden bilinirdi. Hangi oba üstünde kurultay olursa o obanın ziyanı bol olur, halktan ayrışıp huzursuzluğa boğulurdu. Büyük yönetici hangi obayı hedefine almışsa o obaya kurultay kurdururdu.
Kamısbay, burada oturanların kurultay kararına kolaylıkla baş eğmeyeceğini önceden biliyordu. Bunlar başçavuş ile Ağa Sultana bir şey söylemeseler de ulakla çok çatışırlardı. Fakat Maybasar’ın buyruğu sertti. Tereddüt etmek olmazdı:
– Buyruk büyüğün buyruğu: Kunanbay ile Maybasar’ın buyruğu. Benim çıkardığımı mı zannettin, dedi. Böbürlenerek Karaşa’ya baktı ve
– Hadi! Hadi bakalım! Aranızda konuşun da evleri kurmaya başlayın. Üçünüzün obalarınızdaki bütün kiyiz evleri getirip buraya kurun. Kesimlik konusunda da anlaşın. “Jigitekler öncelikle kesimlik elli koyunu arasında paylaşsın” dedi. Bunları hangi obalara yükleyeceğiz. Şimdi bu hususta fikir yürütelim, diyerek konuşmasını tamamladı…
Kaumen, ulakla konuşarak kimseyi ikna edemeyeceğini ve yola getiremeyeceğini iyi biliyordu. Dolayısıyla o, münakaşayı çoğaltmadan, yakındaki Baydalı ile görüşmek istedi. Ürkimbay ile Karaşa’ya:
– İkiniz bana baksanıza, dedi. Biraz sessiz kaldıktan sonra “bu, yalnızca bize değil, bütün Jigiteklere düşen bir afet yahu. Burada Baydalı var. Ne zamandır Böjey ile müşavere ediyorlar… Karaşa! Sen tez at bin de varıp Baydalı’ya danış, şu ulakların beklediği cevabı getir”