“Kanber, Kara Bik nesilleri Sakmar ırmağı boylarından, Nokrat’taki Karino köyüne ve Çuvaşistan’ın sınırından Ufa’ya kadar olan geniş bölgelerde yaşıyor. Onların sayısı yüz binlere ulaşmaktadır. Dolayısıyla Kara Bik neslinin İdil-Ural çevresindeki Tatarların etnik tarihindeki yeri büyüktür. Kara Bik halkını meydana getiren Oğuz-Kıpçak boyları Bulgar vilayetindeki sağ kalan Bulgarlar’la karışıp bugünkü İdil-Ural Tatarlarının büyük bir bölümünü meydana getiriyor” (Ahmetcanov 1995: 26).
Biz bu eserimizde niçin Kara Bik şeceresine, Karili-Nokrat Tatarları tarihine ayrıntılı olarak bakıyoruz? Çünkü bizce Kukmara bölgesinde özellikle de onun Meçkere gibi en kuzeyinde zor şartlar altında yaşayan Tatar köyleri tarihine, İşmen nesline, Karili-Nokrat Tatarlarının tesiri çok olmuş. Bu nasıl farklı tarihtir; özel bir karakter ve medeniyet, hepsinden evvel köyden farklı olarak, şehir geleneklerini koruma ve devam ettirme, çok çalışkanlık, genetik ve soydan gelen liderlik özellikleri ve soyluluk… Kukmara Tatarlarında, bunlar arasında Cengiz Aytmatov’un Tatar soyunda ve kendisinde, bunların hepsi var.
Tarihçi, âlim Damir İshakov da Nokrat Tatarlarına çok değer veriyor: “Nokrat Tatarlarının esas kökeni, merkez kısmı Altın Orda’dan çıkan Tatarları teşkil eder.” diye yazıyor. Tam olarak şöyle söylüyor: “Onlar Kıpçak kabilesinden ortaya çıkmışlar. Hepsi de soylu Tatarlardır. Kazan Hanlığı oluştuğu vakitte Bulgar vilayetinden Kazan tarafına geçen, Arça bölgesinde, yani ilçesinde, hükümdarlar var olmuşlar. Demek ki hâkimiyeti elinde tutanlar yani beyler ve hâkim tabaka bulunmuştur” (Tatar Kalenderi 2003: 276).
Tabii bunları bildikten sonra, Cengiz Aytmatov’un anne tarafından dedelerinin Kukmara bölgesinin Meçkere köyünden, Karili-Nokrat Tatarlarının hepsi, geleneklerini devam ettiren İşmen neslinden olmasına şaşırmamak gerekir. Bunlar, geçen bin yılın başından itibaren Bulgar Devletinin birliğinde olmalarına rağmen, Ar İli diye adlandırılan kendi bağımsız yerlerinde yaşamış ve Altın Orda birliğinde de nispeten bağımsızlıklarını korumuş, 1361 yılında da Karinskoye Knyajestvo [Karinskiy Kinezliği] diye adlandırılan ve bağımsız bir şekilde yaşayan asil, gayretli Tatarlardır. Rus resmî kaynaklarında Karili Tatarlarını Arskiye Knyazya [Arsk Kinezliği] diye adlandırmışlar ancak buna sadece Arça adlandırması ya da Ar-Udmurtlarla bakmak mümkün değildir. Tam olarak Nokrat’ın TatarNugay-Mişer mirzaları bu isimle adlandırılmıştır. Tarihte bilindiği üzere sadece 1489 yılında bu yerleri III. İvan ordusu işgal etmiştir ve Kar İli-Ar İli, Kuzey Tatarlarının bağımsızlığı ile zorla Rus Devleti birliğine tabi olmuştur. Neticede Hristiyanlığı kabul etmek istemeyen Tatar mirzalarının bir kısmı, adı geçen Malmıj yerlerine, Kukmara bölgesine gelip yerleşmişlerdir. Kazan Hanlığı yıkılana kadar Tatar Devletinde yaşamışlardır. 1552 yılından sonra da buraya Kazan tarafından kaçan Tatarlar gelirler ve böylece Kukmara bölgesindeki şehir medeniyetini ve kültürünü benimserler; zanaatta mahir bir şehir tabakası oluşur ve bu durum günümüzde de devam eder.
Şimdi Meçkere köyünün, İşmen ilinin Cengiz Aytmatov’un atalarının yaşadığı çağlara, 18-19. yüzyıllara geri dönüyoruz. Şunu da söylemeliyim ki, bu köy o zamanlarda gelişme göstermiş ve diğer köylerden önce şehri anımsatmıştır. Kültür ve medeniyet açısından ciddi farklılıklar göstermiş ve sanat, teknoloji, sanayi merkezi hâline gelmeyi başarmıştır. 18. asrın sonunda buralarda taş camiler ve meşhur medreseler var olmuş, 19. asırda ise Meçkere’de keçe, pamuk, bez dokuma fabrikaları, demir ve maden imalathaneleri kurulmuş, tüccarlar diğer devletlerle ticaret yapmışlar ve önemli işler yürütmüşlerdir. Bu bilgiyi, bölge tarihini araştıran âlimler de göz önünde tutmuştur:
“Sovyet döneminden önce, köy Vyatka eyaletinin Malmıj bölgesinin bir parçasıydı.” şeklinde yazarlar. Bölge, 18. yüzyılın sonunda zaten ticari ve endüstriyel bir merkez olması nedeniyle birçok Tatar köyünden oldukça farklıydı. 1778’den beri ürünleri Abdullah, Muhametrahim ve Yarulla Utyamişev kardeşlerin sahip olduğu tekstil ve deri üreticileri tarafından üretildi. XIX. yüzyılda onların soyundan gelenler, Kazan ve Vyatka eyaletlerinde bakır eritme, sabun yapımı, bez, pamuk işletmelerine sahipti.” (Kukmorskiy Kray: 161).
Bu eserde görüldüğü üzere onlar hakkında, “Birinci birlik üyesi Malmıj tüccarları” Ütemişevler hayır işleriyle de ciddi bir şekilde uğraşmışlar. Malmıj’dan Kazan’a kadar olan mesafede yüzlerce cami ve medrese yaptırmışlar ve masraflarını üstlenmişlerdir. Aynı zamanda buraları sahiplenmişlerdir. “1802 yılında Kazan’da kendi paralarıyla İski Taş cami ve 1882 yılında ‘Muhammediye’ medresesi yapılır.” ifadesi yer alır. Bunun üzerine Ütemişevlerin çeşitli makamlarda milletvekilleri, şehir idaresi üyeleri, memurları var olmuştur. Ancak Sovyetler Birliği, onların tüm mal varlığını ellerinden almış ve onları cezaevlerine sürgün etmiştir. Soylu ve eğitimli Ütemişevler, tüm olumsuz şartlara rağmen kültürlerini korumayı başarmışlardır. Adı geçen Meçkere köyünde 1926 yılında doğan, 3 yaşındayken annesiyle sürgün edilen Röstem (Özbek) İsmegıyl oğlu Ütemişev, uzay ve tıp alanlarında dünya çapında tanınan bir âlim olur. Uzaya gitmek için astronotları, bunlar arasında Yuriy Gagarin’i de uçuşa o hazırlamıştır. Onun oğlu İldar Ütemişev de tıp tekniği alanında dünya çapında tanınan âlimdir ve Moskova’da büyük bilimsel araştırma enstitüsünün idareciliğini yapar. Bu yüzden Cengiz Aytmatov’un anne tarafından soyunun tam da bu köyden ve aynı zamanda adı geçen Ütemişevler-Gabdulvaliyevler neslinden olması hiç de şaşırtıcı değildir.
Şimdi şecerenin kendisine geliyoruz. İşmen şeceresini, Tatar araştırmacıları uzun zamandır bilmektedir. Marsel Ahmetcanov bu konudan, 1995 yılında çıkan Tatar Şecereleri kitabında da bahsetmiş. Kitabın asıl nüshası Kazan’daki Mirashane arşivinde bulunmaktadır. Bana kalırsa İşmen şeceresini Cengiz Aytmatov’un şeceresiyle ilişkili olarak inceleme “İdil Dergisi”nde 1996 yılının 5-6. aylarında Rinat Gabdulvaliyev’in Oni Ostavili Dobruyu Pamyat [Onlar Değerli Bir Hatıra Bıraktılar] adıyla yayımlanan makalesiyle başlamıştır. Daha önce de belirttiğimiz üzere Rinat Gabdulvaliyev, Nagime Hanım’ın yakın akrabası, ağabeyi Şerif’in oğludur ve Bişkek şehrinde yaşıyor. Rinat ağabey, bu eserinde Hamza Gabdulvaliyev’in 1840 yılında Kazan’da doğduğunu yanlış yazmış olsa da, en önemli bilgiyi vermekte, onun atalarının 16. yüzyılın ortalarında Meçkere köyünde kök saldıklarını yazmaktadır. Elbette bu, bölge tarihini çalışan Tatar âlimlerine bir işaret oluyor. Kukmara ilçesinin tarihini araştırma müzesi müdürü Lebüde Devletşina, Meçkere’ye gidip okul müzesinden köyün yaşlıları tarafından kaleme alınan İşmen şeceresinin bir nüshasını bulur. Bu nüsha, Arap harfleriyle yazılmış ve bu nesilden dört yüze yakın kişinin ismi kaydedilmiş ve kenarına şu notlar yazılmış:
“Meçkere Köyü Şeceresi. Ahmet Fadik Muhammethadi’nin oğlundan korunmuş olan şecerenin bir kopyasını aldım. Abdilmecid Huciehmed oğlu. 25 Mart 1945.
Dedelerinin bu bölgeye göçünün tahminen 1700’lü yıllarda olması gerekiyor.”
Lebüde Hanım, yerli bölge tarih araştırmacıları ve Kazan âlimleri İrik Hadiyev ve Raif Merdanov yardımıyla İşmen şeceresinin nüshasını Kiril harfleriyle düzenler. Sonra da adı geçen Hasan’ın oğlu Hamza Gabdulvaliyev ve onun akrabaları Ahmetgali ile Galiya isimleri üzerinden Nagime Hanım’a ulaşırlar, Nagime Hanım’ın hayatına ışık tutarlar. Doğrudur, Nagime Hanım’ın şeceresine Cengiz Aytmatov, onun akrabaları ve çocukları sonradan ekleniyor. Çünkü 1945 yılında bu mümkün değildi. Ancak Rinat Gabdulvaliyev ise Meçkere’yi Karakol’da duymuş olmalı, çünkü babaları savaşta ölünce onları,